Yrd. Doç. Dr. Sevinç Koçak İstanbul Kültür Üniversitesi Sanat ve Tasarım Fakültesi, İletişim Sanatları Bölümü
Halkla ilişkiler, stratejik olarak tasarlanmış pozitif mesajı, doğru hedef kitlelere, doğru araçlarla ve doğru zamanda ileterek, olumlu izlenim yaratmaya yönelik bir iletişim sürecidir. İletişimin günümüzdeki dönüşümünün ve gelişiminin halkla ilişkiler uygulamalarını etkilemesi doğal olarak kaçınılmazdır. Bu değişim ve gelişim sürecinde yapılan halkla ilişkiler uygulamaları hem çok çeşitlenmiştir hem de farklı araçlarla hedef kitlelere ulaşmaktadır. Üstelik söz konusu farklılıklarla çeşitlenen uygulamaların hedef kitleler üzerindeki etkileri uzun vadede oldukça etkin ve güçlü sonuçlar oluşturabilmektedir. Kurumsal Sosyal Sorumluluk (KSS) kampanyaları, Halkla İlişkiler çalışmalarında hedef kitleler üzerinde olumlu izlenim yaratmayı sağlayan en önemli uygulama araçlarından birisidir. Üstelik KSS kampanyaları, İtibar Yönetimi bileşenleri arasında önemli bir değerlendirme ölçütüdür. Bu bağlamda, KSS kampanyalarının yeni medya uygulamaları ile etkileşimli olarak düzenlendiği günümüz Halkla İlişkiler çalışmalarında kuruluşların ve hedef kitlelerinin bu yeni strateji ve imkânlardan nasıl ve ne ölçüde yararlandıkları, ne gibi sonuçlar elde etmeyi amaçladıkları dikkatle incelenmesi gereken bir konudur. Yeni medya ve iletişimin geldiği konum hem halkla ilişkilerin iş yapış şeklini değiştirmiş, hem de çalışmaların içeriğini genişleterek, hedef kitlelere etkileşimli iletişimin tüm olanaklarını çok kolay bir biçimde açmıştır. Halkla İlişkiler çalışmaları, yeni medya uygulamaları ile bir yandan daha etkin, daha hızlı, daha çok geri bilgi elde etme olanağına sahip ve benzeri özelliklerle donatılmış bir hale gelirken; öte yandan daha çok krize açık, daha hızlı tüketilen ve hafızlardan silinen, daha çok yaratıcı fikir ve uygulama isteyen bir biçim almıştır. Tabii ki bu esnada, memnun edilmesi günden güne zorlaşan hedef kitlelerin nitelik ve nicelikleri de aynı hızla değiştirmektedir. İletişim ve yeni medyanın geldiği durum doğrultusunda tüm bu olumlu ve olumsuz etkiler, Marshall McLuhan’ın Tetrad kuramında sözünü ettiği, yeni medya araçlarının ve uygulamalarının neyi geliştirdiği ve farklılaştırdığı, neyi kaybettirdiği veya neyi telafi ettiği sorularının cevaplarında saklıdır diyebiliriz. Bu çalışmada da Tetrad kuramı ile KSS kampanya örnekleri üzerinden Halkla İlişkiler bağlamında yeni medya uygulamalarının etkileri incelenmektedir. Böylece, gelişen, değişen ve dönüşen iletişim koşulları dikkate alınarak, KSS kampanyaları ekseninde Halkla İlişkiler çalışmalarının nasıl olması gerekeceğine yönelik öngörümlerde bulunmak da mümkün olabilecektir.
Anahtar kelimeler: Halkla İlişkiler, İletişim, Pazarlama, İtibar Yönetimi, Yeni Medya
Dr. Ergin Şafak Dikmen Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi
Arş. Gör. Cem Evrim Aslan Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi
Günümüzde başta müzelerin ve bunlarla ilgili olarak eğitimsel, kültürel faaliyetlerin mevcut durumlarını anlamak, her şeyden önce iletişim teknolojilerinin gelişiminden yola çıkarak tarihsel anlamda müzeleri var eden ve onları biçimlendiren koşulları da anlamayı gerektirir. Müzelerin kültürel, eğitsel faaliyetlerin merkezleri olma yolundaki gelişimleri, 20. yüzyıl sonunda internet ile birleştiğinde artık yepyeni bir işlev daha kazandı: Nesnel gerçeklikten, sanal gerçekliğe geçiş. Böylece sanal müzeler [virtual museum] gerçek anlamda zaman ve mekânı aşarak tüm insanlığın gözlemleyebileceği bakışın nesneleri hâline gelmeye başladılar. Bu yeni nesil müzeler, eser koleksiyonlarını depolayan geleneksel anlayışın yerine, bilgi ve imgelere yönelik etkileşimli sayısal medya ortamları oluşturdu. Bu sayede müzeler salt bir tarihsel ve sanatsal amaçla var olma biçimlerinin yanında, bunlara ek olarak bünyelerinde eğitimsel, iletişimsel ve akademik anlamda yeni faaliyetlerin de gerçekleştirildiği bir tür sanal ortama dönüştüler.
İnternet ve yeni görüntüleme teknolojilerinin gelişmesiyle birlikte, dünyanın önde gelen müzeleri yeni medya ortamında birçok farklı biçim ve platform üzerinden yeniden tasarlanmaya başlandı. Sosyal medya kullanımları açısından her müze kendi tarihsel bağlamına ve işleyiş amacına uygun olarak halkla ilişkiler faaliyetlerini yürütmeye devam etti. İletişim teknolojileri ve müzecilik faaliyetlerinde yaşanan değişimlerin ekseninde, bu çalışmada geleneksel müzelerin yeni medya platformlarına entegrasyonu araştırıldı. Bu kapsamda Türkiye’de ve dünyada en çok ziyaret edilen müzelerin internet ortamındaki platformları, web hasatçılığı [web harvesting] yöntemi kullanılarak araştırıldı. Müzelerin kurumsal web siteleri ve sosyal medya platformları, içerik paylaşım pratikleri açısından incelendi. Ortaya çıkan sonuçlar ışığında Türkiye’de sanal müzelerin yeni medya ortamdaki eksiklikleri giderilmesi ve gelişmiş internet platformuna dönüşmesi için yol haritası oluşturuldu.
Anahtar sözcükler: sanal müze, yeni medya teknolojileri, sanal gerçeklik, internet, açık erişim
Araş. Gör. Nilüfer Pınar Kılıç Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi
Bilgi ve iletişim teknolojilerinde yaşanan gelişmeler halkla ilişkiler uygulamalarını etkilemiş, alanda kullanılan yöntem ve araçları çeşitlendirmiştir. Dijital, sosyal ve mobil teknolojilerdeki değişimler halkla ilişkilerin diyalojik, etkileşimli, ilişkisel ve küresel uygulama yapmasına olanak tanımıştır. Söz konusu gelişmeler örgütlerin daha geniş kitlelere ulaşmalarını ve hedef kitle segmentasyonu yapmalarını mümkün hale getirmiştir. Web siteleri ile enformasyonun kontrolü ve bilgi aktarımının hızlanması sağlanmış, zaman ve mekân kavramının değişmesiyle örgütler her an ulaşılabilir hale gelmiştir. Ayrıca daha az maliyetlerle kampanyalar yürütülebilen örgütler, hızlı ve kolay geri bildirim alabilir ve yazılı ve görsel öğeleri içeren farklı unsurları birlikte dağıtabilir duruma gelmişlerdir. Bütün bu olanaklar çerçevesinde uygulanan halkla ilişkiler, dijital halkla ilişkiler, çevrimiçi (online) halkla ilişkiler, halkla ilişkiler 2.0, internet tabanlı halkla ilişkiler gibi farklı şekillerde adlandırılsa da halkla ilişkilerin bu ‘yeni’ hali örgütlerin kamularıyla etkileşimini arttırmakta, kamuların katılımını sağlamakta ve genişlemeye devam etmektedir. Web siteleri, sosyal ağlar, intranet, ekstranet, bloglar, kare kodlar (QR) derken son birkaç yılda alanda sanal gerçeklik (virtual reality-VR) ve artırılmış gerçeklik (augmented reality-AR) uygulamaları görülmektedir.
Sanal gerçeklik bilgisayar kaynaklı üç boyut teknolojisiyle yaratılmış, gerçek olmayan, kullanıcıların gerçek dünya ile ilişkilerinin yok olduğu ortamlar için ifade edilen bir kavramdır. Arttırılmış gerçeklik ise gerçek dünya ile bağlantıların devam ettiği, veri ve görüntülerin ya da gerçek ve sanal nesnelerin aynı görüntüde birlikte yer alabileceği, gerçek dünyayı temel alan ortamlardır. Askeri, eğitim, sağlık, turizm ve tasarım gibi birçok alanda kullanılan uygulamalar son yıllarda halkla ilişkiler, reklam ve pazarlama alanlarında da kullanılmaya başlanmıştır. Alanda sanal gerçeklik kullanımına oyuna reklam yerleştirme (advergaming1) uygulamaları örnek gösterilebilir. Örneğin Vestel, Rixos Otelleri ve Garanti Emeklilik Türkiye’de de oynanan Second Life2 oyununa dâhil olarak ada satın almışlardır. Diğer sanal gerçeklik uygulamaları üç boyutlu (3D) gözlük gibi donanım gerekliliğinden ve daha az kullanıcıya hitap etmesinden kaynaklı çok yaygın kullanılmasa da örnekleri görülmektedir3. Arttırılmış gerçeklik uygulamalarının alanda daha çok kullanılması nedeniyle bu çalışmada Sakıp Sabancı Müzesi, Ülker Cafe Crown, Renault, Pepsi, Sütaş gibi kurum ve markaların Türkiye’de gerçekleştirdikleri arttırılmış gerçeklik uygulamaları analiz edilmiş; olanakları ve sınırlılıkları tartışılmıştır. Özetle arttırılmış gerçeklik uygulamalarının etkileşim ve deneyimin yanında bağlılık, imaj ve itibar üzerinde olumlu etkileri olduğu değerlendirilse de bir halkla ilişkiler stratejisi etrafında inşa edilmesi gerektiği söylenebilir. İnternet bağlantısı olmayan ya da akıllı cihaz kullanmayan kamular için bir anlam ifade etmeyen uygulamaların her halkla ilişkiler kampanyası için uygun olduğu düşünülmemelidir. Bununla birlikte akademik alanda söz konusu uygulamaların daha fazla araştırmaya konu olması, özellikle uygulamaları deneyimleyen kamuların alımlamalarının incelenmesi ve söz konusu uygulamaların eğitim müfredatına eklenmesi gerektiği değerlendirilmektedir.
Yrd. Doç. Dr. Kenan Demirci Fırat Üniversitesi İletişim Fakültesi Halkla İlişkiler ve Tanıtım Bölümü
Halkla ilişkilerin pek çok alanda olduğu gibi, siyasetin ya da en azından daha özelde siyasal iletişimin üzerinde çeşitli önemli etkileri bulunduğu iddia edilebilir. Konuyla ilgili eleştirel literatür takip edildiğinde, halkla ilişkiler yöntem ve tekniklerinin siyasal alana müdahalesinin ciddi bir eleştiriye maruz kaldığı görülmektedir. Özellikle liberal demokrasinin normatif ilkelerinin, siyasete sirayet eden halkla ilişkiler tekniklerinin kullanılmasıyla bozulduğu ya da en azından bir ölçüde yıpranabileceği bu görüşler tarafından temel bir iddia olarak ortaya konulmaktadır. Bu kapsamda siyaset ve halkla ilişkiler arası ilişkilerdeki eklemlenmeyi ifade etmesi açısından “siyasetin-halkla ilişkilerleşmesi” (pr-ization of politics) gibi kavramların kullanıldığını belirtmek önemlidir. Ne var ki diğer bir görüş ise; özellikle modern toplumlarda özellikle seçmen-bireyin isteklerinin giderek karmaşıklaştığını, bu nedenle politikayla halkla ilişkiler arasındaki ilişkilerin gelişmesinin, aslında bireylerin bu karmaşık istek ve çıkarlarının temsili demokratik sistem içerisinde yer bulmasını kolaylaştırdığını iddia etmektedir. Bu anlamda da halkla ilişkiler ve siyaset arasındaki kesişmeye daha pozitif bakılmaktadır.
Halkla ilişkilerin modern siyasal yapı içerisinde oynadığı role ilişkin birbirinden tamamen farklı iki görüş öbeğinin oluşması bile, halkla ilişkilerin 21. Yüzyıl siyasal ve toplumsal yaşamındaki önemli konumunu ve konu üzerine tartışmaların artarak süreceğini göstermektedir. Bu çalışmanın konusunu da özellikle halkla ilişkilere siyasal sistem içerisinde pozitif/negatif bir rol biçen görüşlerin, sivil toplum kuruluşları üzerinden analiz edilmeye çalışılması oluşturmaktadır. Çünkü halkla ilişkilerin önemli toplumsal rolleri bulunmaktadır ve sivil toplum oluşumları bu rolün gerçekleşmesindeki önemli aktörlerdir. Çalışmada sivil toplum kuruluşları belli bir istekler kümesinin kurumsallaşmasını sağlayan demokratik bir aracı yapı olarak ele alınmakta, bu anlamda halkla ilişkilerin demokratik toplumlardaki önemli kurumsallaşmış yapıları olarak tanımlanmaktadır. Çünkü sivil toplum oluşumları belli bir bireyler grubunun isteklerini tanıtma, ama aynı zamanda üst bir güç olarak temsili sistem tarafından tanınma gereksinimine aracılık etmektedirler. Bu anlamda halkla ilişkilerin iki yönlü doğasının gerçekleşmesi bakımından sivil toplum kuruluşları, modern toplumlarda ciddi bir halkla ilişkilerci rol üstlenmektedirler. Bu çalışma böyle bir kapsam içerisinde sivil toplum kuruluşlarının Türkiye’de hangi istek ve talep kategorilerini temsil ettiklerinin analiz edilmesine dayanmaktadır. Türkiye’de özellikle 1980 sonrası dönemden itibaren tedrici olarak gündelik hayatta önemli bir yer tutan sivil toplum kuruluşları, günümüzde ciddi bir seviyeye ulaşmıştır. STK’ların çalışmada konu edilmesi bu nicel artış ve toplumsal hayatta oynadıkları rolün giderek artmasından kaynaklanmaktadır. Araştırma Türkiye’de Sivil Toplum Geliştirme Merkezi (STGM) tarafından belirlenen 19 sivil toplum kuruluşu kategorisi altında Ankara’da yer alan sivil toplum kuruluşlarının kategorileştirmesi üzerinden gerçekleştirilecektir. Böylece sivil toplum kuruluşlarının bireysel istek/çıkarların temsili sisteme yansıtmadaki aracı rollerinin kapsamı tespit edilmeye çalışılmaktadır. Bu kategorinin genişlik seviyesi, aslında halkla ilişkileri modern siyasi yapı içerisindeki konumuna ilişkin ipuçları da verecektir. Buradan hareketle sivil toplum kuruluşlarının giderek karmaşıklaşan modern toplumlarda, birey gruplarının istek ve çıkarlarını demokratik sisteme aktarılmasındaki rolü de tartışılmış olacaktır.
Araş. Gör. Feride Aydemir Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi
Yeni zamanları ve çağın ruhunu anlamaya çalışırken sıklıkla başvurulan kavramlardan biri de neoliberal ideolojidir ve neoliberalizm kapitalist ideolojinin içerisinde bir değişim olarak toplumsal yaşamın tüm kertelerine sızan, güncel siyaset, üslup ve kimlik biçimlerini dönüştüren önemli kategorilerden biridir. Foucaultçu bir perspektifle ele aldığımızda neoliberalizm sadece bir siyasi ya da ekonomik rasyonalite değil, gündelik hayatın, popüler kültürün, insan varoluşunun, kimliğin ve benliğin de çeşitli alanlarına nüfus etmiş geniş bir spektrumda seyreden bir tür “akılsallık” biçimdir. Bu anlamda öznelere ve özneler arası ilişkilere genişleyen, yaşamı anlamlandırma ve kavrama biçimlerine sirayet eden kültürel bir çerçeve olarak neoliberal rasyonalite güncel kimlik biçimleri yaratan ve kimliğin kurulma tarzlarını dönüştüren de sistemdir. Bu neoliberalizmin ekonomik rasyonalitesi, devleti, ekonomik alanı ve ticari kurumları aşmakta, bireyin kendisini özneleştirme pratiklerinin teknik ve yöntemlerine de sızmaktadır.
Neoliberalizm, yeni zamanlara özgü hakikat biçimleri, söylemsel pratikler oluştururken, öznelere yeni ekonomik ve kültürel sistemin talepleri bağlamında kendileriyle, ötekilerle ve toplumla kuracakları ilişki ve hâkimiyet biçimleri de önerir. Burada yine Foucaultçu bir bakışla öznellik kipleri, iktidar biçimleri ve çeşitli bilgi formları iç içe geçer. Bu momentte kişisel kimliğini adeta şirket yönetirmiş gibi yöneten, girişimci bir performansla benliğini kuran özne konumları türer. Piyasa ilişkileri ve işletmecilik ruhu bireyin kendisiyle ve ötekilerle kurduğu ilişkilere taşınır. Kendini nasıl yönetmeli ve piyasaya nasıl sunmalı sorusu belirsizliğin, güvencesizliğin ve rekabetin iyice kurumsallaştığı neoliberal düzende merkezi bir soru haline gelir. Bu noktada M. Faucoult’un “benlik teknolojileri” kavramsallaştırması neoliberal öznellik ve iktidar ilişkisini kavramada önemli bir açılım sağlamaktadır. Kişinin imajı, kimliği ve benliği üzerinde belirli kişilerden yardım alarak ya da kendi imkânları ile yaptığı bir dizi operasyonun, kişisel kimliğin yönetilmesinin, benliğin sunulmasının yöntem ve tekniklerini içeren “benlik teknolojileri” , neoliberal ideolojiyi “özne ve iktidar” ilişkisi çerçevesinde ele almamızı, kurumsal yapılar ve örgütlerin yanında kişisel alanla da dolayımlamamızı sağlar.
Bu çalışma, neoliberal dönüşümün halkla ilişkiler alanındaki etkilerinin örgütsel ve kurumsal düzeyde olduğu gibi özne düzeyinde de ele alınabileceğini öne sürüyor. Çalışma, neoliberal düzenin “girişimci öznesinin” kendi benliğini performansa dayalı bir biçimde inşa etmesinin, özenle hazırlanmış ve yansıtmayı arzu ettiği imajlar halinde kamusala sunmasının neoliberal yeni zamanlara içkin kişisel bir halkla ilişkiler faaliyeti olarak da görülebileceğini iddia ediyor ve şu soruları soruyor: Neoliberal düzende halkla ilişkiler sadece kurumsal ve örgütsel yapılara ait yönetsel bir işlevden mi ibarettir yoksa neoliberalizmin geniş yayılım ağını paylaşıp kişisel alana da genişler mi? Neoliberal girişimci bireyin kendi üzerine adeta şirket yönetir gibi yoğunlaşması, halkla ilişkiler yöntem ve teknikleri ile “benlik teknolojileri” arasındaki teorik ve pratik bir bağı kurmayı mümkün kılar mı? Benliğin böylesine “stratejik yönetimi”, yeni zamanların bireyini kendi izlenimini özenle yöneten ve sunan kişisel bir halkla ilişkiler aktörü olarak da görmemizi sağlar mı?
Çalışmanın amacı nihai sonuçlara ulaşmak değil, disiplinler arası bir perspektifle halkla ilişkilerin güç, iktidar ve özne konumları ile teorik bağını kurmaya çalışmak ve onu kurumsal bir fonksiyona indirgeyen yaklaşımların ötesinde kavramaya uğraşmaktır. Çalışma açısından önemli olan şey bu teorik bağı kurmaya çalışırken sadece neoliberal öznellik biçimlerine dair belirli söylemsel stratejiler üreten ve dolaşıma sokan halkla ilişkiler uzmanlarının aracılık rolüne odaklanmak değil, bizatihi öznelerin kendilerinin bu söylemsel stratejileri ve pratikleri üreten ve uygulayan aktif birer “halkla ilişkilerci” olabileceklerini sorunsallaştırmaktır.
Arş.Gör. Beris Artan Özoran Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi
Halkla ilişkiler alanında yapılan araştırmaların büyük bir kısmının halkla ilişkileri bir “yönetim işlevi” olarak değerlendiren perspektiften yola çıkılarak gerçekleştirildiği görülmektedir. Ancak son yıllarda “halkla ilişkileri”, “örgütsel” perspektifin dışında alternatif bakış açılarıyla ele alan çalışmaların büyük bir hızla arttığı ve araştırmaların alanın gelişimine büyük bir katkı sağladıkları gözlemlenmektedir. Bu kapsamda Ihlen, Van Ruler ve Frederiksson’un 2009 yılında derledikleri Public Relations and Social Theory kitabı, halkla ilişkileri farklı bir perspektiften değerlendirmenin önemini ortaya çıkaran ve aynı zamanda farklı düşünürlerin kavramlarından yola çıkarak alanın değerlendirmesini yapan önemli bir eser olarak ortaya çıkmıştır. Kitap kapsamında halkla ilişkiler Foucault, Weber, Bourdieu, Giddens gibi önemli sosyologların kavramları çerçevesinde değerlendirilmiş ve halkla ilişkiler yalnızca bir “yönetim aracı” olmadığı, aynı zamanda bir “toplumsal olgu” olduğu vurgulanmıştır. Bu perspektiften yola çıkılarak, makalede halkla ilişkilerin, yüzyılın önemli sosyologlarından biri olan Baudrillard’ın “ilgi aygıtı” ve “hipergerçeklik” kavramları çerçevesinde değerlendirilmesi amaçlanmıştır.
“Tüketim Toplumu” eserinin yazarı olan Baudrillard, artık toplumun itici gücünün “tüketim” olduğunu vurgularken, reklam ve halkla ilişkileri de “ilgi aygıtı” olarak tanımlamaktadır. Ona göre tüketim toplumundaki temel olgu “insan ilişkilerinin yitirilmesi”dir. Baudrillard gibi Bauman ve Beck gibi yazarlar da insan ilişkilerinin soğumasını “bireyselleşme”, “yalnızlaşma” ya da “akışkan modern toplum” gibi kavramlar üzerinden açıklamaktadır. Baudrillard, insan ilişkilerinin ortadan kalkması sonucunda toplumsal ilişkilerin “göstergeler biçimi altında” topluma sistematik olarak şırınga edilmesi zorunluluğunun ortaya çıktığını savunmaktadır. Ona göre, şırınga edilen “insani sıcaklık” da diğer her şey gibi bir tüketim nesnesi haline gelmiştir. Bu anlayış çerçevesinde halkla ilişkiler “insani sıcaklığın” oluşturulmasında kullanılan bir “ilgi aygıtı” olarak ele alınmaktadır.
Baudrillard, Tüketim Toplumu kitabında “ilgilendirmek” sözcüğünün ikili anlamına dikkat çekmiştir. İlk anlamı daha sık kullanılan “özen göstermek, ödüllendirmek, birine karşı anne gibi davranmak”tır. İkinci anlamı ise, “talep, güçlü bir istek ve gerektirme” yi içermektedir. Örneğin, birine “rakamlarla ilgilen” denildiği zaman burada bir “saptırma” ve “kendi yararına çevirme” durumu söz konudur. Dolayısıyla “ilgi aygıtları” hem ödüllendirmek ve tatmin etmek hem de baştan çıkarmak ve gizlice ayartmak için çalışmaktadır. Halkla ilişkiler bir “ilgi aygıtı” olarak değerlendirildiğinde, bir yandan kaybolan insani sıcaklığı yeniden oluştururak tatmin sağlarken, diğer yandan –örgüt lehine- baştan çıkaran bir araç olarak görünmektedir.
“Hipergerçeklik” kavramı çerçevesinde “halkla ilişkiler” değerlendirildildiğinde, halkla ilişkilerin tüketim ilişkileri içindeki hipergerçekliği yaratmada etkili olduğu görülmektedir. Halkla ilişkiler uygulamaları sonucunda ortaya çıkan sembolik anlamlar, hipergerçekliği yaratmadır. Örneğin, OMO artık yalnızca daha beyaz yıkayan bir çamaşır suyu olarak değil, aynı zamanda “kirlenmek güzeldir” fikriyle değerlendirilmektedir. Dolayısıyla ürünler, kendi ihtiyaç alanlarının dışında yan anlamlar kazanmaktadır.
Bu makale kapsamında, Şölen Şirketinin 2017 yılında çıkardığı bir telefon uygulaması olan “Biscolata Carlos” bir halkla ilişkiler uygulaması olarak ele alınacak ve Baudrillard’ın ilgi aygıtı ve hipergerçeklik kavramları bağlamında incelenecektir. Bir “Sanal Sevgili” uygulaması olan “Biscolata Carlos”, Biscolata’nın daha önce reklamlarında kullandığı Biscolata erkeklerinden yola çıkılarak hazırlanmış bir uygulamadır. Bu uygulamada “Carlos”, uygulamayı indiren kişiye gün içinde sevgi sözcüklerinden oluşan mesajlar attığı gibi, kişi de Carlos’u yönlendirerek istediği sözcükleri duyabilmektedir. Makale kapsamında hem uygulama Baudrillard’ın kavramları çerçevesinde incelenmiş hem de Twitter’da hem de Twitter’da #biscolatacarlos hashtagiyle paylaşılan yorumlar ele alınmıştır.
Arş. Gör. Ebru Akçay On Dokuz Mayıs Üniversitesi İletişim Fakültesi
Kurumsal sosyal sorumluluğa (KSS) artan sektörel ve akademik ilgi; konunun kriz iletişimi, sorun yönetimi, ilişki yönetimi, itibar yönetimi vb. kavramlarla tartışılmasını da beraberinde getirmiştir. Bu eğilim, KSS’nin kurumlar için; yaşanan kurumsal felaketleri ve krizleri atlatmanın, stratejik (ve Batılı) paydaşlarla olumlu ilişkileri ve güveni yeniden tanzim etmenin, zedelenen kurum itibarını güçlendirmenin ve dolayısıyla kâr maksimizasyonunun bir aracı olduğunu varsayar. Ancak bu varsayım; KSS’nin, küresel kapitalizmin yarattığı “Küresel Kuzey” ve “Küresel Güney” arasındaki güç eşitsizliklerinin sosyal sorumluluk iddiaları ile üzerini örttüğünü ve hak ihlallerine maruz kalan madunların seslerinin duyulmasını engelleyen bir pratik olduğunu göstermekten çok uzaktır. Bu sebeple, KSS’nin postkolonyal teorinin kavramlarıyla yeniden değerlendirilmesi gerekmektedir. Bu doğrultuda çalışma, uluslararası şirketlerin kurumsal sosyal sorumluluk söylemlerini postkolonyal perspektifle incelemeyi ve söz konusu söylemleri üreten kurumsal sosyal sorumluluğun postkolonyal eleştirisini yapmayı amaçlamaktadır. Bunun için araştırmada, Mattel oyuncak firması örneklem olarak seçilmiştir. Araştırma, Mattel oyuncak firmasının sosyal sorumluluk söylemlerindeki iddialarına karşın, “Küresel Güney”deki fabrikalarda yaşanan insan hakları ihlallerine çözüm üretemediğini ve sebebi olduğu hak ihlallerinin sorumluluğunu almak yerine, “Küresel Güney” ve “Küresel Kuzey” arasındaki eşitsizliği derinleştiren postkolonyal pratiklere eklemlendiğini tartışmaktadır. Bu sebeple araştırma, madunların sesini duymayan/onları yok sayan ve dolayısıyla “Küresel Güney” ile paternalist ve kolonyal ilişkileri sürdüren Mattel’in sosyal sorumluluk söyleminin, Batılı paydaşların onayını almak üzere işleyen bir pratik olmaktan ileri gidemediğini göstermeyi de amaçlamaktadır. Sonuç olarak çalışma, KSS’nin “Küresel Güney”in postkolonyal süreçteki sömürüsüne kaynaklık etmeye devam ettiği varsayımından hareketle, “Küresel Kuzey”in “Küresel Güney” ile olan sorumluluk ilişkisinin aslında bir tahakküm ilişkisi olduğunu ortaya koymaktadır.
Anahtar Kelimeler: Kurumsal sosyal sorumluluk, postkolonyal teori, Mattel
Yelda Nisan Anaklı Ankara Üniversitesi Halkla İlişkiler ve Tanıtım Anabilim Dalı
Uzun zamandır siyaset bilimi ve iletişim çalışmalarında demokrasinin krizinden bahsedilmektedir. Liberal parlamenter demokrasiyle özdeşleştirilen bu kriz söylemi genel olarak demokrasilerde alınan kararların hesap verilebilirliği, demokratik kurumların güvenilirliği, hukuk devleti, siyasal karar verme süreçlerine katılım, insan ve yurttaş hakları kadar medyanın özgürlüğü konularında yaşanan sorunlarla ilgilidir. 1970’lerden itibaren sağın “yönetememe”, solun “meşruiyet sorunsalı” etrafında tartıştığı bu krizsel durumun batılı toplumlarda demokrasinin çöküşüne ya da erozyonuna yol açacağı endişesi dillendirilmektedir. Benzer tartışmalar son yıllarda Türkiye’de de yapılmaya başlanmıştır.
En son aralarında Colin Crouch, Sheldon Wolin ve Jacques Rancière gibi isimlerin bulunduğu bir grup düşünür bu krizi “post demokrasi” kavrayışı etrafında betimlemiştir. Bu betimleme, görünüşte liberal temsili demokratik kurumların varlığını sürdürdüğü ancak fiilen karar verme süreçlerinin bir grup seçkin ile uluslararası ekonomik aktörlerin yanı sıra “ikna uzmanları” olarak tanımlanan iletişim ve halkla ilişkiler uzmanlarınca alındığı varsayımına dayanmaktadır. Başka bir anlatımla varoluşsal toplumsal kararların büyük oranda demokratik kurumların dışında konuşulup, alınması üzerinde durulmaktadır. Dolayısıyla gelişen iletişim teknolojileriyle ve etkin küresel aktörlerle de bağlantılandırılan bu durumun doğurabileceği sakıncalar gündeme getirilmektedir.
Bu çalışma; demokrasinin krizi veya aşınması ve neoliberal küresel çağı teşhis, aynı zamanda bir veri olarak kabul eden post demokrasi kavrayışı içerisinde medyanın ama özellikle de halkla ilişkilerin olası rolüne odaklanmaktadır. Temel varsayım halkla ilişkilerin yalnızca toplumsal iknanın akılcılaştırılmasına, popüler siyasal argümanların yaygınlaştırılmasına veya gösteriselliğin üretilmesine hizmet etmediğidir. Dolayısıyla post demokrasi düşünürlerinin iddialarının aksine halkla ilişkilerin bu yeni zamanlarda demokrasinin temsil, katılım ve kararların haklılaştırılması gibi konu başlıklarında yaşanan sorunlara olumlu yönde katkılar yapabilecek potansiyele sahip olduğunun altı çizilmektedir. Bu çerçevede çalışma post demokrasi etrafında geliştirilen tezleri, halkla ilişkilerin konumu, işlevi (rolü) ile ilgili tanımları özetlemekte ve daha sonrasında halkla ilişkilerin demokratik potansiyelini yeniden açığa çıkarabilecek pratikleri tartışmaktadır.
Doç. Dr. Nihan Gider Işıkman Başkent Üniversitesi İletişim Fakültesi Radyo, Televizyon ve Sinema Bölümü Öğretim Üyesi, BÜ Yaratıcı Kültür Endüstrileri Uygulama ve Araştırma Merkezi Müdür Yardımcısı
Doç. Dr. G. Senem Gençtürk Hızal Başkent Üniversitesi İletişim Fakültesi İletişim Tasarımı Bölümü Bölüm Başkanı
Prof. Dr. Ahmet Tolungüç Başkent Üniversitesi İletişim Fakültesi Halkla İlişkiler ve Tanıtım Bölümü Öğretim Üyesi, BÜ Yaratıcı Kültür Endüstrileri Uygulama ve Araştırma Merkezi Müdürü
Dr. Erman Demir Başkent Üniversitesi Teknoloji ve Transfer Ofisi, Uzman
Bireysel yaratıcılık ve yeteneği barındırarak fikri mülkiyete dayalı biçimde istihdam yaratan yaratıcı endüstriler, başlangıçta işletme ve ekonomi alan yazınında geniş yer tutarken, teknolojik gelişmeler, yöndeşme ve endüstrilerin kesişmesi gibi süreçler sonucunda yaratıcılık ve yenilikçilik kavramlarının medya, sanat, kültür bağlamında farklı bakış açıları ve disiplinlerle çalışılması ihtiyacını zorunluluk haline getirmiştir. Dolayısıyla konu ile ilgili literatür, son otuz yılın ürünü olup yeni katkılara açıktır. Bu panel, halkla ilişkilerin de içinde konumlandırıldığı yaratıcı endüstrileri, özellikle halkla ilişkiler bağlamında yeni yönelimler vurgusuyla tartışmaya açmayı amaçlamaktadır. Panelde, yaratıcı endüstrilere dair kavramsal çerçeve, halkla ilişkilerin yaratıcı endüstrilerde konumlanışı, yaratıcı endüstriler bağlamında halkla ilişkiler eğitimi, yaratıcı emek konuları ele alınacaktır.
Moderatör: Prof. Dr. Ahmet Tolungüç
Yaratıcı Endüstriler: Kavramsal Bir Çerçeve, Doç. Dr. Nihan Gider Işıkman
Bir Konum Arayışı: Yaratıcı Endüstriler ve Halkla İlişkiler, Doç. Dr. G. Senem Gençtürk Hızal
Yaratıcı Endüstriler Bağlamında Halkla İlişkiler Eğitimini Yeniden Düşünmek, Prof. Dr. Ahmet Tolungüç
Yaratıcı Emek: Halkla İlişkiler Üzerine Bir Çalışma, Dr. Erman Demir
Öğr. Gör. Ali Arıcı Bilecik Şeyh Edebali Üniversitesi
Yrd. Doç. Dr. Sevil Bayçu Anadolu Üniversitesi İletişim Bilimleri Fakültesi
Arş. Gör. Özgür Kılınç İnönü Üniversitesi İletişim Fakültesi
Halkla ilişkiler pratiklerinde medya ve kamular ile kurulan ilişkinin önemi düşünüldüğünde basın bültenlerinin söz konusu ilişkideki aracı rolü belirgin bir nitelik kazanmaktadır. Geleneksel basın bültenlerindeki içeriklerin medyada yer almasında bültenin gönderildiği medyadaki editörlerin kontrolü ön plana çıkarken; online basın bültenleri hem medyayı hem de ilgili kamuları, kurumun yapısı, etkinlikleri, ürünleri ve hizmetleri gibi içerikler konusunda doğrudan bilgilendirme işlevine sahiptirler. Dolayısıyla halkla ilişkiler alanı ile medya arasındaki sınırların belirsizleştiği, uygulayıcılar ile gazeteciler arasındaki ilişki yapısının ve halkla ilişkiler araçlarının oluşturulma ve kamulara sunulma biçiminin değiştiği belirtilebilir. Kurumlar için geleneksel medyada olumlu içeriklerle görünür olmak önemini korusa da kurumların Web ortamlarında, sosyal iletişim platformlarında varlık göstermeleri ilgili kamularla ilişki inşasında iletişimin yapısını daha etkileşimli, doğrudan ve iki yönlü kılmaktadır. Birer metin olarak basın bültenleri de online bir yapıyla ilgili kamulara doğrudan sunulmaktadır. Basın bültenlerinin içeriği ve söylemi çeşitli araştırmalara konu olmuştur. Kurumların neyi, nasıl söyledikleri diğer bir ifadeyle hangi mesajı, hangi strateji üzerinden yapılandırdıkları araştırmaya değer görünmektedir. Bu kapsamda araştırmanın amacı 2017 yılında Türkiye’nin en sevilen markalarının (Lovemarks) online basın bültenlerini halkla ilişkiler mesaj stratejileri açısından incelemektir. Yine basın bültenleri, içeriğin teması açısından da değerlendirilmiştir. Belirtilen amaç doğrultusunda seçilen 10 markanın basın bültenleri Werder’in (2006)1, Hazleton’dan aktardığı yedi halkla ilişkiler mesaj stratejisi temel alınarak incelenmiştir. Bu stratejiler, “bilgilendirici”, “kolaylaştırıcı”, “ikna edici” stratejiler ile “ödül”, “korku”, “pazarlık” ve “iş birliği yaparak problem çözme” stratejileri olarak sıralanmaktadır. Araştırmada sevilen markaların basın bültenleri söz konusu stratejiler üzerinden değerlendirilmeye ve sevilen marka olma anlatısı basın bültenleri üzerinden yorumlanmaya çalışılmıştır.
Anahtar Kelimeler: Online basın bültenleri, halkla ilişkiler mesaj stratejileri, lovemarks
[1] Werder, K.P. (2006). Exploring the link between strategy and tactic: An analysis of a strategic message content in news releases. Paper presented at the Ninth Proceedings of the International Public Relations Research Conference. Gainesville, FL: Institute for Public Relations.
Olesya Gorbunova Öner Ankara Üniversitesi
Begüm Ekmekçigil Türkmen Ankara Üniversitesi
Sosyal medyanın ortaya çıkışı ve hızlı bir şekilde hayatın hemen hemen her tarafını feth edişi, sosyal araştırmacılar için tamamen yeni bir inceleme alanı açmasıyla beraber bir sürü yeni sorun da getirmektedir. Söz konusu sorunlarından bir tanesi ise “eski” ile “yeni” fenomenlerin etkileşimidir. Halkla ilişkiler ve sosyal medya arasındaki etkileşim gündemde olan konulardan bir tanesi ancak sosyal medya araştırma alanı hala çok yeni olduğu için fenomenin kuramsal temelini anlamak ve farklı faaliyet alanlarında yerini ve rolünü araştırmak önem arz etmektedir.
Michael L. Kent, sosyal medyanın yalnızca halkla ilişkiler profesyonelleri tarafından kullanılan bir araç olarak görülmemesi gerektiğini ve büyük bi potansiyele sahip olduğunu vurgulamaktadır. Argenti ve Barns, sosyal medyanın iletişim alanında “bir nevi oyun bozan” olduğunu ve stratejik iletişim sektörünü çarpıcı bir şekilde değiştirdiğini söylemektedir. Teknolojide yaşanan gelişmelerle birlikte halkla ilişkiler profesyonellerinin de kullandığı araçlar değişim göstermektedir, bundan neredeyse 20 yıl önce halkla ilişkiler profesyonellerinin “kurumların Facebook sayfalarını güncelleyeceği” veya “en son çıkan ürünler hakkında tweet atacakları” düşünülmezdi. Sosyal medya, bireylerin okuma ve bilgiyi yayma ve içeriği yaratma ve paylaşma konusundaki rollerinde bir değişime yol açmıştır.
Türkiye’de yürütülen çalışmalar incelendiğinde sosyal medyanın halkla ilişkiler ile ilişkisinin araştırıldığı çalışmalara rastlansa da bu araştırmaların sayısı ve kapsamı açısından yeterli olmadığını tespit edilmiştir. Halkla ilişkiler aracı olarak sosyal medyanın modacılar tarafından nasıl kullanıldığı ve konumlandırıldığına dair çalışmalara rastlanmamaktadır. Bu bağlamda, 2011 yılında ortaya çıkan ve bireylerin ve kurumların hayatlarının önemli bir parçası haline gelen Instagram’da takipçi sayılarına göre belirlenen 10 modacının hesabı incelenerek, Instagram’ın halkla ilişkiler amaçlı nasıl kullanıldığı araştırılmıştır.
Anahtar Kelimeler: Halkla İlişkiler, sosyal medya, instagram, moda, Türk modacılar
Ayşe Usta Gazi Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Halkla İlişkiler ve Tanıtım Anabilim Dalı
Bu çalışma ile firmaların halkla ilişkiler birimlerinde çalışacak elemanlarda aranan özellikler mevcut ilanlar aracılığıyla tespit edilmeye çalışılmıştır. Bu kapsamda, web tabanlı insan kaynakları sitelerinden “kariyer net”, “yenibiriş”, “secretcv” ve “işbul” web sitelerinde yayımlanan sektörle ilgili eleman ilanları, 20 Kasım 2017 – 10 Aralık 2017 tarihleri arasında yayımlanan toplam 90 iş ilanı çerçevesinde değerlendirilmiştir. Mevcut ilanlarda tanımlanan iş pozisyonları itibariyle ne gibi kriterlerin öne çıkarıldığı ve görev açısından nasıl bir eleman profilinin arandığı konusu içerik çözümlemesi yöntemiyle incelenmiştir. Bu ilanlara bakıldığında, firmaların halkla ilişkiler birimlerinde istihdam edilecek personel için toplam onaltı farklı söylemde temellendirilmiş iş ilanlarının mevcut olduğu görülmüş olup; 24 ilanla Halkla İlişkiler Elemanı ve 23 ilanla Halkla İlişkiler Sorumlusu, 19 ilanla Halkla İlişkiler Uzmanı isimlendirmeleri ile karşılaşılmıştır. Bu ilanları 5 ilanla Halkla İlişkiler Personeli, 3’er ilanla Halkla İlişkiler Danışmanı, Halkla İlişkiler Müdürü, Halkla İlişkiler ve Tanıtım Personeli ve 2 ilanla Halkla İlişkiler Yöneticisi ilanları izlemiştir. Bunlara ilaveten, Basın ve Halkla İlişkiler Uzmanı, Halkla İlişkiler Görevlisi, Halkla İlişkiler Koordinatörü, Halkla İlişkiler Uzman Yardımcısı, Halkla İlişkiler ve Tanıtım Sorumlusu, Halkla İlişkiler ve Tanıtım Uzman Yardımcısı, Reklam ve Halkla İlişkiler Danışmanı, Reklam ve Halkla İlişkiler Yöneticisi pozisyonları için ise 1’er iş ilanının verildiği belirlenmiştir. Elde edilen bulgulara göre, örgütlerin halkla ilişkiler birimlerinde istihdam edilecek olan personelde bulunması öngörülen özellikler itibariyle, İletişim Becerisi/Yeteneği (% 86), Pozitif Düşünme (% 70), Dış Görünüş (Prezantabl Olma) (% 68), Eğitimli olmak (% 60) gibi özellikler yüksek oranlarda istenmiştir. Bunların dışında aranan diğer özellikler ise ondört farklı başlıkla çalışma bulgularında yer almaktadır. Araştırma kapsamında elde edilen sonuçlara göre, örgüt içinde hedef kitlenin isteklerini takip edip dile getiren ve hedef kitle içinde örgütün gözü kulağı olan halkla ilişkiler personelinden, eğitimden önce iletişim becerisi ve pozitif düşünme ile prezantabl olma özelliklerinin aranmış olması dikkat çekicidir. Bunun yanı sıra, örgütlerin dış dünyaya açılan yüzü olan halkla ilişkiler çalışanlarının temsil yeteneğinden, çözüm odaklı olmaya ve güler yüzlü olmaktan, çalışkan ve sorumluluk sahibi olmaya pek çok kişisel özellikle donanmış olması da beklenmektedir. Bu sonuçlar, halkla ilişkiler birimlerinde istihdam edilecek personelin seçilmesinde çok fazla özelliğin arandığını ortaya koymuştur.
Anahtar Kelimeler: Halkla İlişkiler, Eleman İlanı, İçerik Analizi
Özge Uğurlu Akbaş Üsküdar Üniversitesi İletişim Fakültesi Halkla İlişkiler Bölümü
Yönetsel süreçlerde yaşanan değişme ve gelişmelerin, ekonomik bir değer üretme amacıyla oluşturulan ve çeşitli alanlarda faaliyet gösteren hemen her kurum üzerinde etkili olması kaçınılmazdır. Mal ya da hizmet üretmek amacıyla kurulan bir işletmenin belirli bir amaç doğrultusunda örgütlenmesi, diğer bir deyişle yönetilmesinin mali ve teknolojik olduğu kadar psikolojik ve sosyal yönleri ile de ele alınması gerekir. Bu anlamda bir kurumda çalışanlara ilişkin süreçleri, yönetim süreçlerinin psikolojik ve sosyal aşamaları olarak ele almak mümkündür. Günümüzde kurumlar marka değerlerini yaratmak, hedef kitlesinin gözünde itibar oluşturmak ve bunların getirisi olarak saygınlık, güvenilirlik ve prestij kurgularını çalışanın motivasyonu, verimliliği, kuruma bağlılığı, iş doyumu gibi unsurlar üzerine inşa etmenin önemini fark etmeye başlamıştır. Kurumun bu bakış açısıyla dış çevresini dikkatli bir biçimde izleyerek kendi yaptıklarını ve iş süreçlerini güncellemesi, değişimi yönetmek anlamını taşımakta, çalışanın da iş geliştirme süreçlerine dahil edilmesi sürdürülebilir halkla ilişkiler faaliyetlerine sağlıklı bir zemin hazırlamaktadır.
Bu açılardan değerlendirildiğinde oyunlaştırma, stratejik yönetsel süreçler açısından kurumun dinamiklerini ve çalışanlarını dinç tutan bir tasarım olarak adlandırılmaktadır. Çoğu zaman oyun, eğlenceli ve keyifli olanı ifade eder. Oyunun bahsedilen bu mekanizmalarının oyun dışı aktivitelere uygulanması, sosyal etkileşimi, davranışların kalite ve üretkenliğini arttırma gibi iş hedeflerine entegre edilmesi kurumlarda ‘oyunlaştırma’ olarak tanımlanmaktadır. Bu noktada önemli olan kurumsal oyun kültürünü oluşturarak, çalışanın gelişimine katkı oluşturacak, performansını yükseltecek, yapıcı rekabet ortamının yaratılmasını sağlayacak ödüllendirme, puanlandırma, rütbe gibi oyun ve eğlence temeline yaslanan bir çok ögenin iş yapma süreçlerine dahil edilmesidir.
Çalışma, oyunlaştırmanın kurum çalışanlarının iş yapma biçimlerine etkisini değerlendirme niteliği taşımaktadır. Oyunlaştırmanın stratejik yönetim süreçlerindeki yeri ve önemi vurgulanmakta olup, kurum içi dinamiklerle oyunun kendi dinamiklerinin ne şekilde ortak bir zeminde düşünülmesi gerektiği üzerinde durulmaktadır. Bu bağlamda çalışma kurumların yapmış oldukları iç halkla ilişkiler faaliyetlerini oyunlaştırma tasarımı üzerinden değerlendirme çabası taşımaktadır. Bu değerlendirmeler yapılırken Werbach ve Hunter’ın oyunlaştırma modeline dayanarak, stratejik yönetim için amaca ve gereksinime göre gerekli mekanizmaları ve bileşenleri belirlemenin önemini ortaya koymak amaçlanmaktadır.
Anahtar Kelimeler: Stratejik Yönetim, Oyunlaştırma, Hakla İlişkiler, Kurum Kültürü
Prof. Dr.Derya Öcal Atatürk Üniversitesi İletişim Fakültesi
Risk ve riskin yönetimi, bütün organizasyonların stratejik yönetim mekanizmalarının merkezinde konumlanmaktadır. İleriye dönük belirsiz olaylar/durumlar ve bütün olası sonuçları organizasyonun çevre, finans, itibar, strateji, gibi önemli karakteristik faktörleri üzerinde etkili olabilmektedir. Günümüzde birçok işletme, kendilerini ziyadesiyle endişelendiren riskin ne olduğu konusunda genellikle “itibar”a odaklanmaktadır. Küresel ve keskin rekabet koşullarının ağırlıklı olarak yaşanmakta olduğu bir dünyada tüm işletmeler için itibar, başarıyla kontrol edilmesi gereken bir konudur. Bu bağlamda halkla ilişkiler pratiği içerisinde risk yönetimi önemli bir yere sahiptir. Risk yönetimi, tüm olası riskler, sorunlar veya felaketler hakkında henüz gerçekleşmeden sistematik olarak düşünmeye dayanan geniş çaplı bir süreci işaret etmektedir. Aynı zamanda risk yönetimi organizasyonun riske yönelik tutumunu belirlemek ve kontrol altında tutmak üzere geliştirilmiş taktikler dizisidir. Risk(ler)in nedenlerinin tanımlanması ve tüm risklerin iyileştirilmesi temelde yönetsel faaliyetlerle ilişkilidir. Risk yönetiminde, riskin konusu, boyutu ve özellikleri değişmekle birlikte riski ortadan kaldıracak veya etkilerini en aza indirgeyecek ya da etkileriyle başa çıkılmasını sağlayacak prosedürlerin geliştirilmesi önem taşımaktadır. Her koşulda risk yönetimi, riski tanımlamak için süreç planlanması ile riskin kontrolü ve riskle başa çıkabilmek için strateji geliştirmeyi gerekli kılmaktadır. İçinde bulunduğumuz yüzyılda işletmeler sürekli değişim, artan rekabet, ekonomik dalgalanmalar, yasal zorunluluklar, gelişen teknoloji, küreselleşme gibi faktörlerin yarattığı belirsizlikler ile mücadele etmek için etkin çözümlere ihtiyaç duymaktadır. Bu çerçevede halkla ilişkiler faaliyetinin risk yönetimine yönelik eylemselliği anlam kazanmakta ve yaşanan sorunlara yönelik etkin çözüm yollarından biri de kurumsal risk yönetiminin organizasyonun süreçlerine dahil edilmesi şeklinde uygulamaya dönüşmektedir. Özellikle gelişen teknoloji ve yeni medyanın gündelik pratikler dahil olmak üzere tüm işleyişlerde yaygınlık kazanması risk yönetimi stratejilerini halkla ilişkilerin gündemine taşımıştır. Yeni medya veya yaygın kullanımıyla sosyal medya, işletmeler açısından halihazırda iletişim çevresi için bir risktir. Kelebek etkisi teorisi çerçevesinde değerlendirildiğinde herhangi bir yerde meydana gelen bir olay tüm dünyayı etkilemektedir. Sosyal medya her türlü enformasyonu hızla ve etkileşimli olarak taşımaktadır. Böylesine riskli çevre için, yine sosyal medya kullanılarak risk yönetimi stratejilerinin geliştirilmesi ve uygulanması gerekmektedir. Özlüce ifade etmek gerektiğinde, risk yönetimi günümüzün temel yönetsel süreçleri içerisinde yerini almış olup; stratejik iletişim ve iş yönetimi olarak risk yönetimi halkla ilişkiler uygulamaları içerinde önem kazanmıştır. Kurumsal risk yönetim sürecinin temelinde risklerin tanımlanması ve denetim riski yatmaktadır. Tespit edilen mevcut veya olası riskler alan uzmanlarınca değerlendirildikten sonra risklerin yönetilmesi gerekir. Bu çerçevede Türkiye örneğinde risk yönetimi anlayışı ve uygulamaları halkla ilişkiler eylemselliği çerçevesinde tartışılacaktır.
Doç. Dr. Burcu Öksüz İzmir Katip Çelebi Üniversitesi
Prof. Dr. Serra Görpe İstanbul Üniversitesi
Halkla ilişkiler mesleği, geçmişten günümüze isim ve uygulama kapsamı açısından problemler yaşamaktadır. Neyin ne olduğu, neyin nasıl yapılması gerektiği, görev sınırının ne olduğu, nasıl bir eğitim gerektirdiği, kamu yararı sağlayıp sağlamadığı gibi sorular mesleğin çerçevesi açısından konuşulmaya devam edilmektedir. Bunun yanında son zamanlarda kurumsal iletişimin, halkla ilişkilerin yerine kullanılan bir kavram olduğu sıklıkla görülmektedir. Akademik tartışmalarda halkla ilişkilerin kurumsal iletişimin eş anlamlısı olduğu, kurumsal iletişimin halkla ilişkileri kapsadığı veya halkla ilişkilerin kurumsal iletişimi kapsadığı yönünde üç farklı görüş bulunmaktadır. Halkla ilişkiler ve kurumsal iletişim arasındaki benzerlik ve farklılıklar hakkında akademisyenler farklı fikirlere sahiptir. Bunun yanında akademiyle benzer şekilde uygulamada da isim tartışmalarının olduğu göze çarpmaktadır. Uygulama perspektifinden bakıldığında, işletmelerde halkla ilişkiler yerine kurumsal iletişim departmanlarının bulunması yönünde bir eğilimin olduğu, yöneticilerin halkla ilişkiler yerine kurumsal iletişim yöneticisi olarak isimlendirildiği görülmektedir. Bu çalışmanın araştırmacıları tarafından yapılan başka bir araştırmanın görüşmelerinde, bazı uygulayıcıların halkla ilişkiler isminin yarattığı olumsuz algıdan dolayı kurumsal iletişimin kullanıldığı yönünde fikirlere sahip olduğu saptanmıştır.
Bu çalışmanın temel amacı, ülkemizde halkla ilişkiler ve kurumsal iletişim arasındaki kavram tartışmalarını akademisyen ve uygulayıcı bakış açısıyla ortaya koyarak, bu konuyla ilgili dünya literatürüne katkı sağlamaktır. Bu bağlamda, İstanbul ve İzmir şehirlerinde çalışan halkla ilişkiler/kurumsal iletişim uygulayıcılarıyla ve üniversitelerde görev yapan akademisyenlerle yarı yapılandırılmış görüşmeler yapılacaktır. Yapılan görüşmelerde halkla ilişkiler ve kurumsal iletişim arasındaki farklı ve benzer yönleri, uygulamaların kapsamını, farklılıkların gerekçelerini, neyin nasıl olması gerektiğine ilişkin fikirleri ve geleceğe dair öngörüleri saptayabilmek amaçlanmaktadır. Bir kavram hakkındaki tartışmalar, gerek teorik gerekse uygulama esas alınarak açıklandığında daha detaylı ve çok yönlü şekilde ortaya konulabilecektir. Bundan dolayı çalışma kapsamında hem akademiden hem uygulamadan edinilen veriler doğrultusunda araştırmacılar, iki kavram arasındaki tartışmaya ilişkin bir model geliştirmeyi planlamaktadır.
Anahtar Sözcükler: Halkla ilişkiler, kurumsal iletişim, iletişim uygulamaları
Öğr. Gör. Ali Arıcı Bilecik Şeyh Edebali Üniversitesi
Yrd. Doç. Dr. Sevil Bayçu Anadolu Üniversitesi İletişim Bilimleri Fakültesi
Arş. Gör. Özgür Kılınç İnönü Üniversitesi İletişim Fakültesi
Yeni medya araçlarıyla birlikte kurumların iletişim anlayışları ikna temelli bir yapıdan “ilişki” boyutuna taşınmakta ve kurumlar tarafından teknolojinin vaat ettiği “deneyim” değeri ön plana çıkarılmaktadır. Yeni medyanın sunduğu etkileşim dili sürdürülebilir “ilişki” arayışına zemin hazırlayarak kurumları hedef kitle algısında sadece “form” olmaktan kurtarabilmektedir. Eğitim, sağlık, turizm, oyun, eğlence ve pazarlama gibi kullanım alanlarında popülerliği gün geçtikçe artan sanal gerçeklik (virtual reality) teknolojileri ve uygulamaları araç ve platform tabanlı iletişim tasarımlarıyla ön plana çıkmaktadır. Bu bağlamda deneyim ekonomisinin bilgi çağı ile entegrasyonu gerçeklik ve iletişim arasındaki ilişkiyi yeniden düşündürmektedir. Bu doğrultuda iletişim trendlerini takip eden kurumlar pazarlama anlayışlarını güncelleştirerek hedef kitleler ile etkileşim temelinde buluşabilmektedir. 1960 ve sonrası süreçte hayatımıza giren yeni medya teknolojilerinin sunduğu imkanları iletişim anlayışlarına yediren markalar, “hikaye anlatma/içerik aktarma şekillerini çeşitlendirme”, “hedef kitleye ulaşmada deneyimsel, psikolojik ve interaktif yollar keşfetme”, “izolasyon ve soyutlama gibi etkiler sayesinde daha konsantre deneyimler sunabilme”, “medya ile ilişkilerde farklı teknikler ve ortamlar tasarlama”, “yenilikçi marka algısı yaratarak hedef kitleler ile daha etkili iletişim/ilişki kurabilme” gibi avantajları beraberinde getiren sanal gerçeklik teknolojisine de kayıtsız kalmamaktadır. Apple, Facebook, Google, Samsung ve Sony gibi uluslararası ölçekte söz sahibi markaların yaptıkları yatırımlarla değeri ve önemi artan sanal gerçeklik teknolojisi, yeni medyanın “en yeni” yüzlerinden biri olarak dijital halkla ilişkiler uygulamalarını gündeme taşımaktadır. Bu bağlamda çalışma kapsamında markaların sanal gerçeklik teknolojisini kullanarak geliştirdikleri başarılı kampanya örnekleri derlenerek yüzeye çıkan içerik ve söylemler araştırılmaktadır. Sanal gerçeklik tarihçesi, cihazları ve avantajları temelinde şekillenen çalışma, Samsung tarafından geliştirilen “BeFearless (KorkusuzOl)” ve “Bedtime Stories (Uyku Masalı)” kampanyalarına odaklanarak halkla ilişkiler ve sanal gerçeklik teknolojisi arasındaki ilişkiyi tartışmaya açmaktadır.
Sibel Bülbül Pehlivan İBB
Ubeydullah Sakin İBB
Dünyadaki yeni trendler incelendiğinde teknolojik değişimlerin, dönüşümlerin ve küreselleşmenin etkisiyle kamu kuruluşlarının gelecek yıllarda hizmet sunma şekillerinde değişikliğe gitmeleri gerekliliği açığa çıkmıştır. İhtiyaç duyulan yeni dijital teknolojiler ve Y kuşağının yükselişi de göz önünde bulundurulduğunda kamu hizmetlerinin dijitalleşmesi kaçınılmaz hale gelmiştir. Kamu artık analog faaliyet modelleri yerine dijital teknolojileri benimseyerek hem bir değişim yaşamakta hem de bir dönüşüme hizmet etmektedir. Bu durum gösteriyor ki şimdi dijital gerçekliği göz önünde bulundurarak hizmet üretme ve hizmetleri yönlendirme dönemidir.
Kamuda dijitalleşmeye doğru geçişin anahtarı; halkla ilişkilerdeki iletişim trendleri ile dijital stratejinin ve kültürün oluşması, değişime liderlik etmesidir. Dijital teknolojilerle üretilen projelere ağırlık verilmesi ile yatırımların sağlanacağı görülmektedir.
Hizmet sunum şeklinin dijitalleşmesinin bir yansıması olan sosyal medyanın kamu hizmetlerine sunduğu katkının yadsınamaz boyutta olduğu da göz önünde bulundurulmalıdır. Haberleşmenin görsel ve yazılı olarak bir kesime açık hale gelmesi, kitlesel iletişim araçlarının yaygınlaşması ve kolaylaşması sonucunda kamu hizmetlerinde doğan ya da doğması muhtemel arıza veya kesintilerin bildirilme sıklığıyla paralel olarak toplumun kamuoyu baskısı da artmaktadır. Bu doğrultuda toplum kamusal hizmetleri, “hemen ve şimdi” talep etmektedir.
Bunun sonucu olarak gelişmelere anlık müdahale edilebilecek enstrümanlar ortaya çıkmış, hiyerarşik iletişim zayıflamıştır. Vatandaş taleplerin artmasıyla doğru orantılı olarak tamir, tadilat ve bakım faaliyetleri için ayrılan bütçelerin artırılması yerine daha az bütçeyle daha fazla çözüm üretilmektedir. Bu faaliyetler sürdürülebilir olmasının yanı sıra inovatif çalışmalara da öncülük etmektedir.
Bilginin hızla değişmesi ve yayılması sonucunda vatandaşlardan gelen talepler artmış, çözüm beklentisi ise hızla yükselmiştir. Bu durum, müdahale alanlarının genişletilmesi ve yeni uygulamaların geliştirilmesi ile sonuçlanmıştır. 4 yıl öncesinde 300 kişi ile sadece çağrı merkezi ve talep yönetimi olarak çalışan İstanbul Büyükşehir Belediyesi Halkla İlişkiler Müdürlüğü bugün 1200 personelle stratejik iletişim planlaması, sosyal ağlar yönetimi, sürdürülebilir proje yönetimi, kurumsal vatandaşlık programları, kurumsal imaj yönetimi, etkinlik, gündem ve kriz yönetimi gibi alanlarda da faaliyet göstermektedir. Bu bağlamda; vatandaşların, teknolojinin sağladığı imkânların ve kamu arasındaki etkileşimin merkezinde yer alan Halkla İlişkiler Müdürlüğü bilgi çağında kamunun halkla ilişkiler uygulamalarına etkisinin anlaşılması için iyi bir örnektir.
A&B İletişim’in kurucusu Prof. Dr. Alâeddin Asna anısına düzenlenen Alâeddin Asna Mesleki Gelişim Sempozyumu’nun yedincisi 19-20 Ekim 2023 tarihleri arasında Selçuk Üniversitesi İletişim Fakültesi’nin ev sahipliğinde “İletişim Bilimlerinde Sosyal Etki” teması ile gerçekleştirilecek.
Hızla değişen ve gelişen dünyamızda, iletişim birçok farklı alanda önemli sosyal etkilere sahiptir. Geleneksel ve dijital medyanın gücü, bilgiye erişim ve bu bilginin nasıl kullanılacağı, toplum ve bireyler üzerinde oldukça etkilidir. Bilgiyi etkili bir şekilde aktarmak, toplumsal değişim süreçlerini yönlendirebilirken demokrasiyi de güçlendirebilir. Ancak, yanıltıcı veya yanlış bilginin yayılması, toplum ve bireyler üzerinde çeşitli olumsuz etkiler de yaratabilir.
İletişimde sosyal etkinin önemi, birçok kurum, kuruluş ve organizasyon tarafından gün geçtikçe daha iyi anlaşılmaktadır. Hükümetler, iş dünyası, sivil toplum kuruluşları ve eğitim kurumları, iletişim stratejilerini toplum üzerinde olumlu bir etki yaratmak için
kullanma çabası içerisine girmektedir. Ancak bahsi geçen tüm süreçlerde, iletişimde sosyal etkinin çeşitli yönlerinin ve bunların sonuçlarının daha iyi anlaşılması gerekir.
İletişim bilimlerinin “sosyal etki” konusuna odaklanan sempozyumumuz, iletişimde sosyal etki konusunu farklı perspektiflerden incelemeyi amaçlamaktadır. İletişim araçlarının nasıl kullanıldığı, bilginin nasıl dağıtıldığı ve bunların sosyal sonuçları, sempozyumun tartışma başlıklarıdır.
Bu bağlamda, “İletişimde Sosyal Etki” sempozyumu; iletişimin toplumsal dönüşümleri ve sosyal etkileri üzerine bir tartışma platformu oluşturmayı hedefler. İletişim bilimleri, psikoloji, sosyoloji, politik bilimleri ve diğer ilgili disiplinlerden araştırmacıları bu tartışmaya katılmaya ve bilgi birikimlerini paylaşmaya davet ediyoruz. Bu alanda yapılacak her türlü katkı, daha sağlıklı ve etkili bir iletişim ortamının oluşturulmasına yardımcı olacaktır.
Bildiri Özetleri Gönderimi
Bildiri özetleri 300-500 sözcük arasında olmalı ve çalışmanın kapsamını, teorik çerçevesini, amacını, yöntemini ve mümkün olan durumlarda sonuçlarını içermelidir.
Gönderilen özetler teorik katkı, araştırma niteliği, yazım kalitesi, özgün değer ve sempozyum teması ile uyum kriterleri göz önünde tutularak değerlendirilecektir.
Bildiri özetleri, [email protected] adresine gönderilmelidir.
Önemli Tarihler
Özet gönderimi için son tarih: 28 Ağustos 2023
Kabul edilen bildirilerin duyurulması: 1 Eylül 2023
Tam metinler için son gönderim tarihi: 22 Eylül 2023
Sempozyum programının ilanı: 9 Ekim 2023
Katılım Ücreti
Tüm katılımlar ücretsizdir.
Düzenleme Kurulu
Sibel Asna, A&B İletişim Yönetim Kurulu Başkanı
Prof. Dr. Enderhan Karakoç – Dekan
Prof. Dr. İmran Aslan – Dekan Yardımcısı
Prof. Dr. Makbule Evrim Gülsünler – Dekan Yardımcısı
Prof. Dr. Mustafa Özodaşık – Halkla İlişkiler ve Tanıtım Bölüm Başkanı
Prof.Dr. Sevil Yıldız – Radyo, Televizyon ve Sinema Bölüm Başkanı
Prof. Dr. Hüseyin Altunbaş – Reklamcılık Bölüm Başkanı
Prof. Dr. Şükrü Balcı – Gazetecilik Bölüm Başkanı
Bilim Kurulu
Prof.Dr. Bülent Aydın Ertekin – Anadolu Üniversitesi
Prof.Dr. Suat Gezgin – Yeditepe Üniversitesi
Prof.Dr. Celalettin Aktaş – İstanbul Ticaret Üniversitesi
Prof.Dr. Nurhan Zeynep Tosun – Fenerbahçe Üniversitesi
Prof.Dr. Aydın Ziya Özgür – Anadolu Üniversitesi
Prof.Dr. Orhan Gökçe – Selçuk Üniversitesi
Prof.Dr. Zeynep Filiz Peltekoğlu – Marmara Üniversitesi
Prof. Dr. Halil İbrahim Gürcan – Anadolu Üniversitesi
Prof.Dr. Erkan Yüksel – Anadolu Üniversitesi
Prof.Dr. Şafak Dağhan – Ege Üniversitesi
Prof.Dr. Ahmet Kalender – Selçuk üniversitesi
Prof.Dr. Abdullah Koçak – Selçuk Üniversitesi
Prof.Dr. Aytekin Can – Selçuk Üniversitesi
Prof.Dr. Banu Terkan – Selçuk Üniversitesi
Sekretarya & İletişim
Arş. Gör. Doğan Can Gazaz
Tam Metin Bildiri Biçimsel Özellikleri:
Ayşegül Eryılmaz: Ege Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Halkla İlişkiler ve Tanıtım Doktora Öğrencisi
Teknoloji, toplumu dijitalleştirerek kamusal alanı sanal bir mecrada bütünleştirmektedir. Böylece toplum, web 2.0 teknolojileri sayesinde dijital bir ortamda iki yönlü iletişim zemininde içerik üretebilmektedir. Bu nedenle sosyal medya, kamuoyu oluşturma ve ideolojik bir kimlik inşasında liderler tarafından aktif olarak kullanılmaktadır. Liderler, ürettiği içeriklerle ideolojilerini pekiştirmekte ve güncel konularla ilgili dijital bir kamusal alanın oluşmasına zemin hazırlamaktadır. Özellikle küresel liderlerin sosyal medya hesapları üzerinden dünya gündemini belirleyen rasyonel insan hakları (göç, savaş, açlık) hakkındaki ürettiği içerikler, katılımcıları gruplaştırmakta ve küresel liderlerin post- truth söylemleriyle gündemi yeniden oluşturmaktadır. Çalışmamızda amaçlı örnekleme yöntemiyle 3 küresel liderin Twitter uygulamasında ürettiği içerikler söylem analiziyle incelenerek, küresel makro problemlerin post-truth kavramıyla şekillenmesi ideoloji boyutuyla değerlendirilecektir.
Anahtar kelimeler: küresel lider, post-truth , sosyal medya
Arş. Gör. Sezgin Ateş: Anadolu Üniversitesi İletişim Bilimleri Fakültesi, Halkla İlişkiler ve Reklamcılık Bölümü
Politik u dönüşü (political u-turn) ya da spolitik takla (political flip-flopping), özellikle seçim kampanyalarında veya politik karar verme süreçlerinde, siyasetçilerin belirli bir konuya yönelik ani tutum/karar değişikliklerini ifade etmek için kullanılan bir kavramdır. Politik u dönüşü koşulların/şartların değişmesi, konuyla ilgili yeni bilgilerin açığa çıkması ya da liderin, politik pozisyonun değiştirilmesine yönelik inancının artması gibi nedenlerle ortaya çıkabilmektedir. Politikada belirli bir konuyla ilgili ani tutum/karar değişikliği ve bu değişikliğin rasyonel gerekçelerle açıklanamaması ise yaşanan durumun politik fırsatçılık ya da tutarsızlık olarak nitelenmesine, seçmenlerin ani tutum/karar değişikliğiyle bocalamasına ve politik partinin/liderin itibar kaybetmesine neden olabilmektedir. Dolayısıyla politikada belirli bir konuyla ilgili ani tutum/karar değişiklikleri ve bu değişikliklere yönelik politik söylemler, hem bu söylemleri üretenler için hem de rakip politikacılar ve partilerin seçmen tabanı için önem arz etmektedir. Söylemin, belirli bir ideoloji çerçevesinde anlamın ve gerçeğin ve bu anlam ve gerçeğe dayalı olarak belirli bir toplumsal yapının inşa edilmesi ve meşrulaştırılması sürecindeki etkisi düşünüldüğünde, ani tutum/karar değişikliğine yönelik söylemin ve bu söylem aracılığıyla üretilen/yeniden üretilen ideolojilerin, gerçekliklerin, açık ve örtük anlamların açığa çıkarılması gerekliliği de ortaya çıkmaktadır.
Bu çerçevede mevcut araştırmanın amacı, politik u dönüşü bağlamında Devlet Bahçeli’nin Cumhurbaşkanlığı sistemine yönelik söylemlerinin analiz edilmesidir. Bu amaçla Devlet Bahçeli’nin bir yıl arayla gerçekleştirdiği, birbirinden farklı içerikleri ve söylemleri barındıran iki konuşmasında politik söylemin nasıl inşa edildiği, ne tür ideolojik belirleyicileri, açık ve örtük anlamları barındırdığı ve ne tür ikna stratejileri içerdiği eleştirel söylem çözümlemesi metoduyla çözümlenecektir.
Anahtar kelimeler: political flip-flopping, siyasal u dönüşü, söylem çözümlemesi, eleştirel söylem çözümlemesi
Nalan Sınay
Günümüzde iletişim teknolojilerindeki hızlı ilerlemeler yeni medya, internet, sosyal medya, sosyal ağlar, sanal dünya gibi pek çok yeni kavramla beraber “yeni medya” dediğimiz uçsuz bucaksız bir dünya yaratmıştır. Artık siyasal, toplumsal, kültürel ve sosyolojik olarak yepyeni bir iletişim platformuna sahip olan insanlar iletişim pratiklerini de bu doğrultuda değiştip, dönüştürmekte ve yeni yeni alanlar ortaya koymaktadırlar.
Bu bağlamda yeni medya çağında “siyasal iletişim”in önemi gün geçtikçe daha da artmaktadır. Çünkü yeni medya bir yandan medya oluşturarak iletme, diğer yandan da iletilen medya unsurlarını alırken toplumsalın içinde çözümleyebilme olanağı sağlamaktadır. Özellikle siyasal iletişim açısından bilginin politikacılar ve seçmen arasında medya yoluyla aktarılmasında yeni medya önemli bir rol üstlenmektedir. İnterakif bir süreç olan bu aktarım politikacıdan halka, halktan politikacıya bir süreklilik arz etmektedir.
Bu noktada karşımıza çıkan söylemlerin gerçekliği ya da gerçek öteliği(post-truth) tartışmalı hale gelebilmektedir. Gerçek ötesi (post-truth), gerçeğin kasten çarpıtılmasıyla meydana gelir. Bir başka deyişle, insanların fikirlerini etkilemek amacıyla birtakım inançların manipüle edilmesidir. Siyasal iletişimde karşımıza sıklıkla çıkan bu durum gerçeğe yeni bir boyut mu kazandırmıştır? Yoksa gerçeğin parçalanıp zihinlerin varılmak istenen noktaya maniplasyonuna mı neden olmaktadır?
Yeni medya araçlarından biri olan Twitter ve özellikle son dönemlerde attığı tweetlerle gündemi belirleyen ABD Başkanı Donald Trump’ın tweetleri bu soruları yanıtlayabilmemizde yol gösterici olacaktır. Çalışma kapsamında ele alınacak tweetler söylem analizi kuramsal çerçevesinde çözümlenecektir. Bu çalışmanın amacı post-truth söylemlerin siyasal iletişimdeki önemi ortaya koymaktır.
Anahtar kelimeler: siyasal iletişim, post-truth, yeni medya, gerçek, iletişim
Nazmiye Kete Tepe
“Post-hakikat çağı” nitelemesi dünya genelinde toplumsal, ekonomik, teknolojik ve siyasal dönüşümlerin sosyolojik bir okuması olmadan tam anlamıyla anlaşılamaz. Bu çalışmada böyle kapsamlı bir analize girişilmeyecektir. Ancak bu konuda toplumsal ve bireysel yönden belli eğilimlerden yeri geldiğinde bahsetmek de kaçınılmazdır.
Çalışmada öncelikle kafa karıştırıcı da olabilen ve birbiriyle yakından ilişkili doğru, gerçek ve hakikat kavramlarından ne anladığımızı ortaya koymak istiyoruz. Ardından Michel Foucault’un 1984 yılında verdiği “Hakikat Cesareti” adını taşıyan derslerinde ele aldığı Antik Yunan’da ortaya çıkan parrhesia (doğruyu söylemek, açıksözlülük) kavramından başlayarak bu derslerde hakikat üzerine ileri sürdüğü ve açıkladığı kavram ve görüşleri ele alınacaktır. Bunun yanında Foucault’un yine çok önemli olan ve nedense çok fazla üzerinde durulmayan “hakikat rejimleri” kavramı üzerinde durulacaktır. Hakikate ilişkin bu kavramlarla birlikte; iletişim alanının sınırlılıkları ve imkânları üzerine yeniden düşünmek bir alan, bir enerji yaratabilir.
Hakikat dışarıda bir yerde, aranılıp bulunacak ya da keşfedilecek bir olgu olmaktan çok her gün iletişim pratikleriyle yeniden üretilen, kurgulanan bir şeydir. Egemen güçlerin bu kurgulama faaliyetini üretme, dağıtma ve yayma konusunda daha büyük bir gücü olduğu da aşikârdır. Hakikatin üretiminde hangi değerlerin yer alacağı, bu üretimin hangi amaçlar için seferber edileceği sorusu gerçeğin çarpıtılarak sunulduğu, kitlelerin maniple edildiği; doğrular kadar yalanların da dolaşımda olduğu; bireyin ve toplulukların edilgin, güçsüz ve pasif hale geldiği böyle bir çağda iletişim bilimcilerin ve uygulayıcılarının cevap vermek durumunda olduğu sorulardır. Daha demokratik, eşitlikçi ve özgürlükçü bir dünya için hakikatin direnişine her zamankinden daha fazla ihtiyaç bulunmaktadır.
İbrahim Kahraman
Esra Çınar
Esma Günnar
İçinde yaşadığımız post-modern çağda gerçekler değerini kaybetmiş, gerçekle yalan arasında üçüncü bir muğlak alan ortaya çıkmıştır. Bireyler artık edindikleri bilgileri akılcı yöntemlerle değerlendirmekten ziyade bu bilgilerin kendi duygu ve inançları ile örtüşüp örtüşmediğine dikkat etmekte, eğer örtüşmüyorsa o bilgiyi göz ardı edebilmektedirler. Yalan haberlerin çokluğu yalanın eskiden olduğu kadar kötü görülmemesi ve doğrunun değerini kaybettiği içinde bulunduğumuz bu çağ, post-truth/hakikat sonrası çağ olarak adlandırılmaktadır. Medyanın yeni teknolojilerle geçirdiği evrim bu çağın ortaya çıkmasının en önemli sebeplerinden bir tanesidir. Yalan haberler yeni medya ortamlarında kolayca üretilip hızla yayılmakta ve anında hakikat görünümüne bürünebilme imkanı bulmaktadır. Artık çok küçük yaşlardaki çocukların bile kullandığı yeni medya araçları bireylerin ilgilerine göre içerik sunarak onları, kendi görüşlerini teyit edenler dışında hiçbir şey görmedikleri ve duymadıkları eko odaları adı verilen kapalı bir iletişim ortamına hapsetmektedir. Bu durum ise toplumda kutuplaşmanın zeminini hazırlarken nefret söylemini yönlendirmekte ve güven duygusunu sarsmaktadır.
Bu kapsamda makalenin teorik bölümünde, post-truth çağında yeni medya ele alınmış, bireylerin rasyonel bir şekilde akıl yürüterek hapsoldukları konfor alanlarından çıkabilmeleri için yeni medya okuryazarlığının gerekliliği ve öneminden bahsedilmiştir. Araştırma bölümünde ise konuya ilişkin medya içerikleri, içerik analizi yöntemiyle incelenmiş ve medya okuryazarlığı kapsamında değerlendirilmiştir.
Dr. Sadık Çalışkan: İnönü Üniversitesi Yabancı Diller Yüksekokulu
Tuba Baytimur: Maltepe Üniversitesi, Halkla İlişkiler ve Tanıtım, Doktora Öğrencisi
Post-truth kavramı kamuoyunun oluşmasında kanıta dayalı gerçeklerden ziyade duyguların ya da kişisel inançların rol oynaması olarak tanımlanmaktadır. 21. yüzyılın iletişim teknolojilerindeki gelişmelerle şekillenen hızlı iletişim ortamı ve özellikle sosyal ağlar her tür içeriğin geniş kitlelere yayılmasında önemli bir etkiye sahiptir. Nesnel gerçeklerden çok duygulara hitap eden haberlerin yayılması da bu sebeple geçmişe göre çok daha hızlı olmakta ve çok sayıda insana ulaşmaktadır. Ayrıca yapılan araştırmalara göre toplumlarda medyanın inandırıcılığına güven azalmaktadır. Dolayısıyla alternatif medya anlatılarına, göreceliğe ve duygusallığa dayanan post-truth çağı, hedef kitleleriyle ilişkilerinde şeffaflığı ve güven oluşturmayı temel alan halkla ilişkiler disiplini için de yeni mücadeleler getirmektedir. Hedef kitlelerinde güvene ve gerçeklere dayanan uzun vadeli ilişkiler kurmayı ve sürdürmeyi amaçlayan halkla ilişkiler gerçeklerin ve güvenin erozyona uğradığı post-truth çağında kendini ve mesajlarını inanılır kılmayı nasıl başarabilir? Bu sorunun cevabı muhtemelen halkla ilişkilerin hedef kitlelerinin de bilgiye erişme, erişilen bilgiyi sorgulayıcı bir tutumla analiz etme ve sonuç olarak doğru ve güvenilir bilgiyle gerçek dışı bilgiyi ayırabilmelerinde yatmaktadır. Çünkü bireylerin doğru bilgiyle yanlış bilgiyi ayırabildiği bir iletişim ortamında halkla ilişkiler uzmanlarının da halkla ilişkilerin şeffaflık, gerçeklere dayalı bilgilendirme ve hedef kitleleriyle güvene dayalı uzun soluklu ilişkiler kurma gibi amaçlarına ulaşmalarının kolaylaşacağı düşünülmektedir.
Bu çalışma post-truth olarak adlandırılan dönemi ve bu dönemin halkla ilişkiler disiplinin ideal doğasına aykırı söylemini tartışmaya açmayı ve eleştirel medya okuryazarlığının hem halkla ilişkilerin hedef kitleleriyle olan ilişkilerine nasıl bir avantaj sağlayabileceğini hem de bireylere nasıl bir donanım sağladığını ortaya koymayı amaçlamaktadır.
Anahtar kelimeler: post-truth, eleştirel medya okuryazarlığı, halkla ilişkiler
Doç. Dr. Feride Zeynep Güder: Üsküdar Üniversitesi İletişim Fakültesi, Medya ve İletişim Bölümü
Post-truth kavramı hakikatin algılanmasında yaşanılan sıkıntıları anlatan bir kavram olarak ortaya çıkmıştır. Daniel Kahneman insanların düşünürken duyguları rasyonelleştirdiğinden bahseder. Post truth dönemde duyguların rasyonelleşmesi sadece algısal değil bilişsel bazı sorunları da ortaya çıkarmaktadır. Eleştirel düşüncenin yokluğu ve gerçekleri sorgulamadaki eksiklikler dijital dünyayla muhatap olan dijital yerliler denilen yeni nesille ilgili sorunlu bir gerçekliği de ortaya çıkarmıştır. Bu nesil dijital göçmenlere göre daha dezavantajlı bir nesildir çünkü bu nesil yazılı metinle muhatap olmadan doğrudan imgeye veya çoklu medya ortamına dayalı bir kültürün içine doğmuşlardır. Başkası ve ötekinin dünyasına atılmış farklı bir bakışa sahip olan Z neslinin dijital bakışı panoptic gözetim mantığının tersine synoptic bir bakıştır. Ötekinin ve başkasının dünyasının algılanması, mekânın algılanması, ürünlerin pazarlanması ve yaşamların takip edilmesi varlığı belli olmayan binlerce dijital göz belli bir yere odaklanır. Dijital kuleler olarak adlandırılan Instagram gibi sosyal medya mecralarında mekân algısı ile de oynanarak sorunlu bir gerçeklik algısına ulaşırız. Maryanna Wolf tarama ve hızlıca yapılan okuma türleri yüzünden beynin metindeki karmaşıklığı kavrayacak zamanı olmadığından bahseder. O halde post truth dönem zamanın sıkışmasından dolayı gerçek anlamların kaybedildiği ve tamamen yüzeysel okumaların da hâkim olduğu bir dönemdir. Günümüzdeki bu okuma alışkanlıkları ve dijital bakış bilginin içselleştirilmesi, analojik mantık, yorum yapabilmek, bakış ve perspektifi ayarlamak, empati duygusu, eleştirel analiz ve içgörünün oluşturulması gibi beynimizin en önemli entelektüel ve duygusal gelişmelerini olumsuz etkilemektedir. Bu çalışmada post truth- gerçek ötesi dönemde tecrübe edildiği tartışılan görselliğe dayalı imgesel düşünce zemininin hem görsel algılarımızı nasıl duyarsızlaştırıldığı hem de derin okumaya nasıl izin vermediği tartışılacaktır. Çalışmada ayrıca derin okuma süreçlerini tehdit eden dijitale dayalı yüzeysel okumalar ve bilişsel sorunlar ele alınacaktır.
Anahtar kelilemeler: post-truth, gerçek ötesi, hakikat, dijital bakış, dijital okuma, derin okuma
Öğr. Üyesi Dr. Elif Başak Sarıoğlu: Fenerbahçe Üniversitesi, İletişim Fakültesi, Halkla İlişkiler ve Tanıtım Bölümü
Türkçeye hakikat ötesi ya da hakikatten sonrası olarak çevrilen “Post Truth” kavramı özellikle Trump’ın yarıştığı Amerikan seçimlerinde ön plana çıkmıştır. Buna karşın, dürüstlüğün çöküşü ve yalanın yükselişi olarak da tanımlanan post truth yaklaşımının sadece siyasetle sınırlandırılması doğru bir yaklaşım olmayacaktır. Siyasetçiler kadar gazeteciler, din adamları, iş adamları, ve akademik görevliler gibi pek çok farklı konumdaki ve sektördeki bireylerinde post truth çağı destekleyici davranışlar içerisinde yer aldığı gözlemlenebilmektedir. “Post Truth” adı göreceli olarak yeni konmuş olsa da aslında geçmişte de örneklerini gördüğümüz bir durum olarak karşımıza çıkmaktadır. Yalan söyleyebilme yetimiz ve kararlarımızı duygusal ağırlıkla almamız post truth sisteminin devamlılığını kolaylaştırmaktadır. İletişim teknolojisindeki yenilikler ile sosyal medyada paylaşım yapmanın ve ona ulaşımın bu denli kolay olması da yalan haberlerin hızlı bir şekilde yayılmasına yardımcı olmaktadır. Bu çalışmada, öncelikli olarak post truth yaklaşımının medya da yeni bir olgu olmadığının vurgulanması amacıyla, geçmişte ve günümüzde dünyadan ve Türkiye’den post truth yaklaşım ile ön plana çıkan örnek haberler ele alınarak içerik analizi yapılmıştır. Yeni iletişim teknolojilerinin post truth haberlere nasıl bir katkı sağladığı araştırılmıştır. Buna ek olarak konu üzerinde olumlu yöne gidilebilmesi için yakın gelecekte yeni iletişim teknolojilerinin nasıl şekillendirilebileceği ve bu amaçla, ne gibi adımlar atılabileceği konusunda önerilerde bulunulmuştur.
Anahtar kelimeler: post-truth, hakikat ötesi, medya
Öğr. Gör. Tuba Yılmaz: İstanbul Aydın Üniversitesi, Anadolu Bil Meslek Yüksekokulu
Öğr. Gör. Sevgi Yılmaz: İstanbul Aydın Üniversitesi, Anadolu Bil Meslek Yüksekokulu
Yeni üretim ve tüketim teknolojilerinin kolaylaştırıcılığı eşliğinde, sunduğu sınırsız vaatlerle içinde bulunduğumuz, ‘Post-Truth’ olarak tanımlanan çağ; yeni kültür ve iletişim modelleri yaratarak, hayatın her alanına yansımalarıyla olumlu, olumsuz tartışmaları da beraberinde getirmektedir.
Gerçeklik ötesi çağda, geleneksel kitle iletişim araçları evrimleşip, her geçen gün değişimine, gelişimine ve hızına tanık olunan ve hayatı kapsayan yeni kamusal alan formu olarak, sahneyi yeni iletişim teknolojilerine bırakmaktadır. Geçmişin televizyonunun edilgen izleyicisi, dijital medya çağında artık etkin olarak yer almaktadır. Benzer biçimde, geçmişin rasyonel bakış açısı, ‘Post-Truth’ çağda yerini duyguların gücüne bırakmaktadır. Bugünün kanaat önderleri görevini ise, sosyal ağların fenomenleri oluşturmaktadır. Dolayısıyla, yeni iletişim teknolojileri ile kitleler arasında iletişim etkileşimlilik esasına dayanmaktadır.
Çağın sunduğu olanaklar, motivasyonel iletişim çalışmalarının odak noktasındaki tüketicileri de oldukça etkisi altına almaktadır. Markalar, tüketim ağını zenginleştirme ve tüketimin yeni mottolarından olan duygusal etki ve fanatik yaratma amacını, yeni iletişim teknolojileri ile gerçekleştirmektedirler. Markalar dünyasında yeni teknolojiler, bir yanıyla pazarlama ekonomisinin sürdürülebilirliği, çoğaltılması noktasında katkılar sunmaktadır; bir başka boyutuyla ise, birey kimliğinde etkili olup, teknoloji olanaklarıyla yarattığı fanatik ağıyla, ihtiyaç kavramının da aurasını değiştirmektedir.
Bu bağlamda, bu araştırma ‘Post-Truth’ çağda markalar, yeni teknolojiler ve hedef kitle arasındaki iletişim formlarını kapsamaktadır. Araştırma, küresel pazarda ikon marka olarak değer bulan markaların, tüketicisiyle kurduğu duygusal bağ ve fanatik yaratma olgusunu, yeni iletişim teknolojilerinin markalar dünyasındaki pozisyonunu, satın alınan nesnelerin kitleler üzerindeki etkilerini, fayda/zarar ve tüketim/kimlik ekseninde karşılaştırmalı bir perspektifle ortaya koymayı hedeflemektedir. Çalışma, konuya dair kitap, makale ve internet kaynaklarının ışığında elde edilen verilerin betimsel analiz yöntemi kullanılarak, kuramsal yorumlama temelli şekillenmektedir.
Anahtar kelimeler: marka, marka fanatizmi, meta fetişizmi, tüketim kültürü
Dr. Öğr. Üyesi Gülseli Aygül Ernek Alan: Maltepe Üniversitesi İletişim Fakültesi Halkla İlişkiler ve Tanıtım Bölümü
Bir yönetim yeri olan şehir, nüfusun çoğunun ticaret, sanayi veya yönetimle ilgili işlerle uğraştığı ekonomik bir mekanizmadır. Bir şehrin markalaşması; kültürel, ticari ve siyasi bakımdan şehrin tüm kaynaklarının hedef kitlenin zihninde merak uyandırarak şehre karşı farkındalık oluşturmak, şehirde yaşamayı sağlayacak cazibe merkezi oluşturmak, diğer şehirlerden farklılaşarak şehirle ilgili olumlu çağrışımlar yaratmak sürecidir. Bir başka deyişle için, şehrin kısa ve uzun vadeli yatırımcılar için cazibe merkezi olması, yaşayanlar için şehre aidiyetin yüksek olması, uluslararası kurum ve kuruluşların merkezi olması, düzenli olarak uluslararası spor – kültür- sanat faaliyetlerinin düzenliği yer olması ve alt yapı problemlerini aşmış olması, marka şehir olabilmenin ortak noktaları olarak görülmektedir.
Bu çalışmada, Dünyanın en iyi 100 marka şehri (2017) sıralamasında 49. Sırada olan İstanbul şehrinin markalaşma yolundaki çalışmalarına bakılması hedeflenmektedir. Metropol bir şehir olan İstanbul tarihi ve kültürel dokusu ile Dünya çapında dikkat çeken özel bir şehirdir. Şehrin markalaşması yolunda kullanılan dijital halkla ilişkiler çalışmaları içerik analizi kullanılarak yapılacaktır. Araştırma kapsamında İstanbul şehrinin tanıtıldığı dijital kanallar; web sayfası ve facebook, instagram, twitter, youtube kanalları ile hastagler incelenecektir.
Dr. Öğretim Üyesi Sibel Akova: Yalova Üniversitesi
Organizasyonlara dair değerlendirmeler olarak addedilen itibar ve itibar yönetimi, ulusal düzeyde ve uluslararası Halkla İlişkiler alanlarının uhdesinde barındırdığı kavramların hemen hepsi ile ilişki içerisinde olan, varlık gösterdiği toplum nosyonundan bağımsız olarak nitelendirilmesinin mümkün olmadığı, Batı merkezli çerçevelerin belirlendiği, ancak kavramsal yapılarının toplum ve kültürel düzeyli -görece- değiştiği, bilhassa 1990’lı yılların ardından gündem oluşturma niteliğini haiz olan sosyal bilimler disiplinleri içerisinde yer edinen algısal betimlemeler bütünüdür. Zevklerin, beğenilerin, tercihlerin, ihtiyaçların, isteklerin ve günlük rutinlerin değiştiği günümüz değişim çağında itibar ve itibar yönetimi, kavramsal çerçevelerin keskin çizgiler ile çizilemediği kurum anlayışının anahtar niteliğini haiz, hedef kitlelere erişme sürecinde elzem öğeleri uhdesinde barındıran bir reçetedir. Kurumların, bilhassa rakipleri ile karşılaştıkları her unsurun hızla değiştiği ve karar alma sürecinin karmaşık bir yapıya büründüğü günümüzün konjenktürel yapısında, ulusal düzeyi aşan ve küresel ölçekli kurumsallaşma eğilimine bürünen karmaşık yapılarını anlamlandırma çabaları, sosyolojiden antropolojiye, pazarlama alanından iletişim bilimlerine değin pek çok sosyal bilim disiplini tarafından, sorgulanan, çerçevesi çizilmeye çalışılan ve takip edilen bir tartışma konusu haline gelmiştir. Bu minvalde, duygusal ve rasyonel boyutları ihtiva eden itibar ve itibar yönetimi kavramları, bireylerin kurum ve organizasyonlara dair sahip oldukları bilgi ve düşünceleri ve dahi değerlerin tariflenmesidir. Bilişim çağını yaşadığımız, iletişim ağlarının hızına ve yoğunluğuna yetişmenin imkan dahilinde olmadığı ve temel pazarlama stratejilerinin Küreselleşme olgusu ile birlikte hemen her doktrinin, kavramın ve savın köklü değişimlere uğradığı günümüzde, sundukları ürün ve hizmetler bağlamında kurumların mümkün olan en yüksek düzeyde kar sağlama, bilinirliliklerini artırma ve verim elde etme amaçlarına erişim konusunda anahtar rol üstlenen itibar ve itibar yönetimi olgusu, mevcut gerçekler ile olası algıların bütününü oluşturan uzun soluklu bir süreçtir. Çalışmanın temel konusunu oluşturan ve Halkla İlişkiler disiplininin ardılı olarak nitelendirilen itibar ve itibar yönetimi savı, kamu kurumları ve bilhassa Yüksek Öğrenim niteliğini haiz Üniversiteler kapsamında irdelenerek, beşeri ve sosyal bilimler disiplinleri tarafından ilgi ile takip edilen kültür, kültürlerarası iletişim ve örgüt kültürü kavram ve kuramları çerçevesinde sorgulanarak, Halkla İlişkiler bağlamına koşut incelenmiştir. Yalova Üniversitesi Öğrenci Kulüpleri ise çalışmanın örneklemini oluşturmaktadır.
Anahtar kelimeler: kültürlerarası iletişim, kurumsal imaj, kimlik, kültür, itibar yönetimi
Marmara Üniversitesi
Özgenur Reyhan KurtulduMarmara Üniversitesi / Altınbaş Üniversitesi
Ege Üniversitesi
Mükerrem ÜnlüEge Üniversitesi
İlknur Atasoy
Hande Tuncer
Günümüzde kurum ve kuruluşlar ilgili hedef kitleleri ile uzun sürecek hatta bir ömür boyu ilişkiler kurmayı planlamakta ve bunun için çalışmalar yapmaktadırlar. Bu nedenle de bir çok kaynakta bu uzun vadeli iyi niyet bağlılığın başlangıcı olarak Public Engagement önemi vurgulanmakta ve bunu sağlama yöntemleri tartışılmaktadır. Kurumların halkın desteğini alması oldukça gereklidir. Public Engagement kavramı dilimize kamu bağlılığı olarak çevrilmektedir Burada kastedilen kamu tanımı, aslında kurumun ilişkide olduğu tüm paydaşlarını kapsar. Güven duygusu ve bağlılık kurumsal iletişimin doğruluğu ve şeffaflığı ile gelişir. Kurumların ilişki içerisinde olduğu ilgili çevreleri kurumlara yönelik tutumlar geliştirirken her zaman gördüklerini ve duyduklarını net yorumlayamazlar. İletişim gibi sosyal alanlarda gerçeklik somut değil soyut ve daha çok algısaldır. Bu nedenle bu çalışmanın amacı, Kamu bağlılığı kavramına odaklanarak iki temel öncülle (ilişkisel güven ve memnuniyet)ve kuruma yönelik trust/dürüstlük algısını test etmek bunların kuruma yönelik pozitif kamu davranışı arasında ne yönde bir ilişki olduğunu göstermektir. Bir kuruma yönelik kamu bağlılığını ölçebilmek için, olumlu etkililik, duygusal bağlılık ve güçlendirme unsurlarından yola çıkılır. Kurumun algılanan şeffaf iletişimi, dürüst iletişimi, güven ve memnuniyeti kamu nezdinde arttıracak kurum ve halkın bir araya gelmesini kolaylaştıracaktır.
Kamu Bağlılığı ölçümleme de ilk olarak Allen ve ark 1990 duygusal bağlılık ölçeği ve Watson ve ark. (1988) olumlu etki ölçeği kullanılacaktır. Daha sonra Kamu üzerindeki kuruma yönelik dürüstlük algısı/ truth Mogan ve Hunt (1994), Ganesan (1994) ve Hon ve J. Grunig (1999) çalışmalarıyla desteklenen ölçütlerle değerlendirilecektir. Olumlu davranış sonucu ise Zeithaml, Berry, and Parasuraman‘ın(1996) destekleyici olumlu davranış niyetleri ölçeği ile değerlendirilecektir. Buna göre kamunun kuruma yönelik olumlu davranış niyeti iki faklı açıdan değerlendirilir; sadakat ve pozitif wom. Kamu bağlılığı kurum ile paydaşları arasındaki duygusal bağlılık, kuruma yönelik dürüstlük algısı ve kamunun kuruma yönelik olumlu davranışlarının bir araya gelmesi ile oluşur. Bu çalışmanın amacı bu ilişkisel bağlantıyı ortaya koymaktır.
Kamusal söylemde yeni iletişim araçlarının ortaya çıkmasıyla birlikte, kamu giderek artan bir biçimde kurumların, ‘kendi seslerini’ duyup, kabul etmesini beklemiş ve talep etmiştir. Kuruluşlar değişen bu iş ortamında başarılı olabilmek için, iletişim ve yönetimdeki rutinler gibi kamu ve kuruluşlar arasındaki de ilişkisel dinamikleri de incelemeli ve bu alana yönelmelidir. Uzun vadeli her ilişki için iki tarafında aynı ölçüde emek harcaması gerekir. Bu nedenle de kurum ve kuruluşların ilgili paydaşları arasındaki ilişkinin gelişiminde gerekli unsurların en önemlisi dürüstlük ve her iki tarafında bu dürüstlükten anladığıdır.
Türkiye’de halkla ilişkiler alanının kurucu ve duayen isimlerinden olan 2015 yılında kaybettiğimiz Prof. Dr. Alâeddin Asna’nın anısına düzenlenen ve ilki Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi önderliğinde geçen yıl başlatılan sempozyumlar dizisinin ikincisi, 19-20 Nisan 2018 tarihlerinde Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi ev sahipliğinde düzenlenecektir. Türkiye halkla ilişkiler sektörünün ve akademik çevrenin iletişim alanındaki değişim ve dönüşüm sürecine yönelik hazırlıklarının ele alındığı, sektörel ve akademik gelişmelerin değerlendirildiği “Yeni Zamanlar ve Halkla İlişkiler” temalı ulusal sempozyumun, disiplinlerarası bir perspektifle, iletişim alanının profesyonellerini, araştırmacılarını ve öğrencilerini bir araya getirmesi hedeflenmektedir. Ayrıca sempozyum öncesinde halkla ilişkiler alanında doktora çalışmalarını sürdüren öğrencilerle halkla ilişkiler seminer çalışması gerçekleştirilecektir.
21. yüzyıla damgasını vuran gelişmiş teknolojik olanaklar, yapay zekâ, dijitalleşme, iletişimin ulaştığı hız ve bireye sağladığı imkânlar ile sosyal medyanın gücü, halkla ilişkiler disiplinine yepyeni açılımlar getirmektedir. Geçmişin yöntem ve süreçleriyle artık icra edilemeyecek bu disiplinin, öngörüsü çok da kolay olmayan bir yöne doğru evrildiği, inkâr edilemeyecek bir gerçek. Bireylerin kendi başına bir mecra, yayın ve hatta naklen yayın vasıtası olmasının yanı sıra, sanal ortama bıraktığı dijital izler aracılığıyla tutum ve davranışlarının öngörülebilir ve ölçülebilir olması, halkla ilişkilerin yeni bir bakış açısı kazanmasını zorunlu hale getirmektedir. Medyanın farklılaşan rolü, yeni tarz kanaat önderleri, bilgiye ulaşımın kolaylığı, yapay zekâ ve “büyük veri”nin getirdiği imkân ve kolaylıklar, halkla ilişkiler alanını gittikçe genişleterek “toplam iletişim” ihtiyacını daha fazla gerektirmekte, farklı disiplinlerin desteğine duyulan ihtiyacı artırmaktadır. Enformasyon ve iletişim teknolojilerindeki gelişmelerle birlikte halkla ilişkiler araştırmalarına ve uygulamalarına ilişkin görüşlerin ve kabullerin gözden geçirilmesi, yeni fikirlerin ve yaklaşımların disiplinlerarası bir çerçevede ele alınarak tartışılması gerekmektedir.
Günümüzün belirsizliği yüksek, değişken, karmaşık ilişkiler ve ağlar ortamında halkla ilişkilerin üstlendiği rollerin ve sorumlulukların kurumsal ve toplumsal açıdan yeniden tanımlanması gerekmektedir. Büyüme ve kar maksimizasyonu baskısı altında halkla ilişkiler faaliyetlerinin toplumsal fayda önceliğinden uzaklaşarak etik dışı uygulamalara yöneldiği, halkla ilişkiler uğraşının salt ticari ikna bağlamında değerlendirilerek toplumsal katkısının gözardı edildiği ve kurumsal çıkarların meşrulaştırma aracı olarak işlevselleştirildiği bilinen gerçeklerdir. Öte yandan halkla ilişkiler dezavantajlı olan, kamusal görünürlük sağlamak ve görüşlerini yaygınlaştırmak isteyen kesimlerin sesini duyurabilmesine katkıda bulunabilir; kurumların toplumsal taleplere ve önceliklere uygun olarak hareket etmesini sağlayacak kamuoyu baskısı yaratabilir. Halkla ilişkiler uygulamalarının toplumsal fayda açısından sağlayabileceği potansiyeli arttırabilmek ve etkisini yaygınlaştırabilmek için halkla ilişkilerin araştırma ve uygulama arasındaki etkileşimi kolaylaştırıp güçlendirecek yeni arayışlara ve fikirlere ihtiyaç bulunmaktadır.
Sempozyumda halkla ilişkiler alanının iletişim alanındaki tüm bu dönüşümlerle birlikte kazandığı/kazanması gereken yeni yönelimler ve içerikler disiplinlerarası bir perspektifle ele alınacaktır. Sempozyumda sunulan bildiriler arasından seçilecek olanların makale formatındaki tam metinleri, Ankara Üniversitesi iletişim:araştırmaları
Dergisi’nde ve/veya ulusal bir yayınevinden çıkacak derleme bir kitapta yayımlanacaktır.
• Bildiri özetleri gönderimi için son tarih: 26 Şubat 2018
• Bildiri özetine ilişkin sonucun bildirilmesi: 19 Mart 2018
• Doktora semineri için son başvuru tarihi: 5 Mart 2018
• Basılmak üzere değerlendirilmeye alınması istenen bildirilerin tam metin olarak teslimi için son tarih: 21 Mayıs 2018
Sempozyum temasına uygun 300 – 500 kelimelik bildiri özetinizi [email protected] adresine gönderebilirsiniz.
Halkla ilişkiler doktora semineri 17-18 Nisan 2018 tarihlerinde Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi’nde düzenlenecektir. Seminerin amacı, halkla ilişkiler alanında doktora çalışmalarını sürdüren farklı üniversitelerden öğrencilerin bir araya gelmesini sağlayarak, halkla ilişkiler, kurumsal iletişim, stratejik iletişim ve siyasal iletişim konusundaki araştırma/tez önerilerini veya yürütmekte oldukları araştırmalarını paylaşmalarına ve çalışmalarına ilişkin geribildirim almalarına imkan yaratmaktır. Seminerde ayrıca doktora tez yazım süreciyle ilgili deneyimlerin ve önerilerin paylaşıldığı eğitim ve grup çalışmaları düzenlenecektir. Doktora Semineri, Yeni Zamanlar ve Halkla İlişkiler Konferansı bilim kurulunda yer alan öğretim üyelerinin ve konuk uzmanların katılımıyla gerçekleştirilecektir.
Doktora seminerine katılım için özgeçmişinizi, doktora öğrenci belgenizi ve araştırma önerinizi veya araştırma tasarımını içeren özetinizi [email protected] adresine “doktora semineri başvurusu” konusu ile gönderebilirsiniz.
Doktora Semineri’ne Ankara dışından katılacak ve bağlı bulunduğu fakülteden seminere katılım için maddi destek alamayan öğrenciler için sınırlı sayıda, yolluk ve gündelik giderleri karşılamaya yönelik burs imkanı mevcuttur. Seminer başvurunuzda, eğer bulunuyorsa, burs talebinizi lütfen belirtiniz.
Sempozyum ve doktora semineri ile ilgili sorularınızı [email protected] adresine iletebilirsiniz.
Doç. Dr. Melike Aktaş Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi Halkla İlişkiler ve Tanıtım Bölümü Başkanı
Sibel Asna A&B İletişim Yönetim Kurulu Başkanı
Doç. Dr. Fatih Keskin Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi Halkla İlişkiler ve Tanıtım Bölümü
Doç. Dr. B. Pınar Özdemir Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi Halkla İlişkiler ve Tanıtım Bölümü
Doç. Dr. Aslı Yağmurlu Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi Halkla İlişkiler ve Tanıtım Bölümü
Doç. Dr. Deniz Sezgin Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi Halkla İlişkiler ve Tanıtım Bölümü
Dr. Rafet Aykut Akay Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi Halkla İlişkiler ve Tanıtım Bölümü
Doç.Dr. Melike Aktaş (Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi Halkla İlişkiler ve Tanıtım Bölüm Başkanı)
Prof.Dr. Metin Kazancı (Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi Emekli Öğretim Üyesi)
Prof.Dr. Abdülrezak Altun (Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi Dekanı)
Gonca Karakaş (TUHİD Yönetim Kurulu Başkanı)
Sibel Asna (A&B İletişim Kurucu, Yönetim Kurulu Başkanı)
Dr. Öğretim Üyesi Ufuk Eriş (Anadolu Üniversitesi İletişim Bilimleri Fakültesi İletişim Tasarımı ve Yönetimi Bölümü)
KONU | KONUŞMACI |
---|---|
Yeni Medya Uygulamalarının Halkla İlişkiler Çalışmalarına Etkisi: Tetrad Kuramı Çerçevesinde Kurumsal Sosyal Sorumluluk Kampanyaları Örneklerinin İncelenmesi | Dr. Öğretim Üyesi Sevinç Koçak |
İnternet Çağında Müzelerin Dönüşümü: Dünyada ve Türkiye’de Etkileşimli Sanal Müzelerin Sosyal Medya Kullanımları | Dr. Ergin Şafak Dikmen Arş. Gör. Cem Evrim Aslan |
Halkla İlişkiler Alanında Artırılmış Gerçeklik Uygulamaları | Arş. Gör. Nilüfer Pınar Kılıç |
21. Yüzyıl’da Halkla İlişkiler ve Siyasal İletişim Arasındaki | Dr. Öğretim Üyesi Kenan Demirci |
KONU | KONUŞMACI |
---|---|
Neoliberal Özne, Benlik Teknolojileri ve Kişisel Halkla İlişkiler | Arş. Gör. Feride Aydemir |
Halkla İlişkileri Baudrillard Perspektifinden Değerlendirmek: | Arş. Gör. Beris Artan Özoran |
Kurumsal Sosyal Sorumluluğun Postkolonyal Eleştirisi: Mattel Oyuncak Şirketi Üzerine Bir İnceleme | Arş. Gör. Ebru Akçay |
Yeni Zamanların Teşhisi Olarak Post Demokrasi ve Halkla İlişkilerin İşlevi | Yelda Nisan Anaklı |
KONU | KONUŞMACI |
---|---|
Yaratıcı Endüstriler: Kavramsal Bir Çerçeve | Doç. Dr. Nihan Gider Işıkman |
Bir Konum Arayışı: Yaratıcı Endüstriler ve Halkla İlişkiler | Doç. Dr. G. Senem Gençtürk Hızal |
Yaratıcı Endüstriler Bağlamında Halkla İlişkiler Eğitimini Yeniden Düşünmek | Prof. Dr. Ahmet Tolungüç |
Yaratıcı Emek: Halkla İlişkiler Üzerine Bir Çalışma | Dr. Erman Demir |
KONU | KONUŞMACI |
---|---|
Online Basın Bültenlerinde Halkla İlişkiler Mesaj Stratejileri: Türkiye’nin En Sevilen Markalarının Basın Bültenlerine Yönelik Bir Değerlendirme | Dr. Öğretim Üyesi Sevil Bayçu Arş. Gör. Özgür Kılınç Öğr. Gör. Ali Arıcı |
Halkla İlişkiler Aracı Olarak Sosyal Medyanın Kullanımı: | Olesya Gorbunova Öner Begüm Ekmekçigil Türkmen |
Halkla İlişkiler Alanında Eleman İlanları | Ayşe Usta
|
Stratejik Yönetim Süreci Ve Kurumlarda “Oyunlaştırma” Tasarımı Üzerine Bir Değerlendirme | Dr. Öğretim Üyesi Özge Uğurlu Akbaş |
KONU | KONUŞMACI |
---|---|
Halkla İlişkilerin Risk Yönetimine Yönelik Eylemselliği | Prof. Dr. Derya Öcal |
Halkla İlişkiler mi Kurumsal İletişim mi? Akademiden Uygulamaya Kavram Tartışmaları | Doç. Dr. Burcu Öksüz |
Yeni Medya Çağında İlişki İnşası: Sanal Gerçeklik Teknolojisi ve PR Kampanyaları | Öğr. Gör. Ali Arıcı Dr. Öğretim Üyesi Sevil Bayçu Arş. Gör. Özgür Kılınç |
Bilgi Çağında Halkla İlişkiler: İBB Örneği | Sibel Bülbül Pehlivan Ubeydullah Sakin |
A&B İletişim’in kurucusu Prof. Dr. Alâeddin Asna anısına düzenlenen Alâeddin Asna Mesleki Gelişim Sempozyumu’nun yedincisi 19-20 Ekim 2023 tarihleri arasında Selçuk Üniversitesi İletişim Fakültesi’nin ev sahipliğinde “İletişim Bilimlerinde Sosyal Etki” teması ile gerçekleştirilecek.
Hızla değişen ve gelişen dünyamızda, iletişim birçok farklı alanda önemli sosyal etkilere sahiptir. Geleneksel ve dijital medyanın gücü, bilgiye erişim ve bu bilginin nasıl kullanılacağı, toplum ve bireyler üzerinde oldukça etkilidir. Bilgiyi etkili bir şekilde aktarmak, toplumsal değişim süreçlerini yönlendirebilirken demokrasiyi de güçlendirebilir. Ancak, yanıltıcı veya yanlış bilginin yayılması, toplum ve bireyler üzerinde çeşitli olumsuz etkiler de yaratabilir.
İletişimde sosyal etkinin önemi, birçok kurum, kuruluş ve organizasyon tarafından gün geçtikçe daha iyi anlaşılmaktadır. Hükümetler, iş dünyası, sivil toplum kuruluşları ve eğitim kurumları, iletişim stratejilerini toplum üzerinde olumlu bir etki yaratmak için
kullanma çabası içerisine girmektedir. Ancak bahsi geçen tüm süreçlerde, iletişimde sosyal etkinin çeşitli yönlerinin ve bunların sonuçlarının daha iyi anlaşılması gerekir.
İletişim bilimlerinin “sosyal etki” konusuna odaklanan sempozyumumuz, iletişimde sosyal etki konusunu farklı perspektiflerden incelemeyi amaçlamaktadır. İletişim araçlarının nasıl kullanıldığı, bilginin nasıl dağıtıldığı ve bunların sosyal sonuçları, sempozyumun tartışma başlıklarıdır.
Bu bağlamda, “İletişimde Sosyal Etki” sempozyumu; iletişimin toplumsal dönüşümleri ve sosyal etkileri üzerine bir tartışma platformu oluşturmayı hedefler. İletişim bilimleri, psikoloji, sosyoloji, politik bilimleri ve diğer ilgili disiplinlerden araştırmacıları bu tartışmaya katılmaya ve bilgi birikimlerini paylaşmaya davet ediyoruz. Bu alanda yapılacak her türlü katkı, daha sağlıklı ve etkili bir iletişim ortamının oluşturulmasına yardımcı olacaktır.
Bildiri Özetleri Gönderimi
Bildiri özetleri 300-500 sözcük arasında olmalı ve çalışmanın kapsamını, teorik çerçevesini, amacını, yöntemini ve mümkün olan durumlarda sonuçlarını içermelidir.
Gönderilen özetler teorik katkı, araştırma niteliği, yazım kalitesi, özgün değer ve sempozyum teması ile uyum kriterleri göz önünde tutularak değerlendirilecektir.
Bildiri özetleri, [email protected] adresine gönderilmelidir.
Önemli Tarihler
Özet gönderimi için son tarih: 28 Ağustos 2023
Kabul edilen bildirilerin duyurulması: 1 Eylül 2023
Tam metinler için son gönderim tarihi: 22 Eylül 2023
Sempozyum programının ilanı: 9 Ekim 2023
Katılım Ücreti
Tüm katılımlar ücretsizdir.
Düzenleme Kurulu
Sibel Asna, A&B İletişim Yönetim Kurulu Başkanı
Prof. Dr. Enderhan Karakoç – Dekan
Prof. Dr. İmran Aslan – Dekan Yardımcısı
Prof. Dr. Makbule Evrim Gülsünler – Dekan Yardımcısı
Prof. Dr. Mustafa Özodaşık – Halkla İlişkiler ve Tanıtım Bölüm Başkanı
Prof.Dr. Sevil Yıldız – Radyo, Televizyon ve Sinema Bölüm Başkanı
Prof. Dr. Hüseyin Altunbaş – Reklamcılık Bölüm Başkanı
Prof. Dr. Şükrü Balcı – Gazetecilik Bölüm Başkanı
Bilim Kurulu
Prof.Dr. Bülent Aydın Ertekin – Anadolu Üniversitesi
Prof.Dr. Suat Gezgin – Yeditepe Üniversitesi
Prof.Dr. Celalettin Aktaş – İstanbul Ticaret Üniversitesi
Prof.Dr. Nurhan Zeynep Tosun – Fenerbahçe Üniversitesi
Prof.Dr. Aydın Ziya Özgür – Anadolu Üniversitesi
Prof.Dr. Orhan Gökçe – Selçuk Üniversitesi
Prof.Dr. Zeynep Filiz Peltekoğlu – Marmara Üniversitesi
Prof. Dr. Halil İbrahim Gürcan – Anadolu Üniversitesi
Prof.Dr. Erkan Yüksel – Anadolu Üniversitesi
Prof.Dr. Şafak Dağhan – Ege Üniversitesi
Prof.Dr. Ahmet Kalender – Selçuk üniversitesi
Prof.Dr. Abdullah Koçak – Selçuk Üniversitesi
Prof.Dr. Aytekin Can – Selçuk Üniversitesi
Prof.Dr. Banu Terkan – Selçuk Üniversitesi
Sekretarya & İletişim
Arş. Gör. Doğan Can Gazaz
Tam Metin Bildiri Biçimsel Özellikleri:
Prof. Dr. Alâeddin Asna adına bu yıl sekizincisi düzenlenecek olan İletişim ve Halkla İlişkiler Sempozyumu, 8 Kasım 2024 tarihinde Başkent Üniversitesi İletişim Fakültesi Halkla İlişkiler ve Tanıtım Bölümü’nün ev sahipliğinde “Halkla İlişkilerde Anlam-Anlamda Halkla İlişkiler” başlığıyla gerçekleştirilecektir.
Halkla ilişkiler alanında egemen paradigmada örgüt merkezli yaklaşımlar halkla ilişkileri ilişki ve/veya iletişim yönetimi bağlamında ele almaktadır. 2000’li yıllarda halkla ilişkiler alanının ontolojik, metodolojik ve epistemolojik dönüşümüne tanıklık edilmektedir. Sosyal teoriyle kurulmaya başlanan bağın halkla ilişkiler alanındaki araştırmalar ve çalışmalar için yeni ufuklar açtığı da ortadadır. Uzun yıllardır “yönetsel bir pratik” olarak kavramsallaştırılan halkla ilişkiler, “toplumsal ve kültürel bir pratik” olarak da kavranmaya başlamıştır. Böylelikle literatürde uzun yıllar ihmal edilen ve görmezden gelinen kültür, kimlik, toplumsal bağlam, güç-iktidar ilişkileri, söylem ve anlam üretimi gibi kavramlar halkla ilişkiler alanına dahil olmuştur.
Halkla ilişkilerin toplumsal ve kültürel bir pratik olarak konumlandırılışı aynı zamanda alanın interdisipliner doğasını, bu defa farklı alanlardan gelen teorik katkılarla, yeniden keşfetmeyi mümkün kılmaktadır. Halkla ilişkiler alanındaki dönüşüm, halkla ilişkileri kurumsal bir perspektifle sınırlandıran egemen literatürün temel varsayımlarına meydan okuyan çalışmaların artmasıyla görünür olmuştur. Söz konusu çalışmalar, halkla ilişkilerin yalnızca kurumlar tarafından değil, kamular tarafından da gerçekleştirilebileceğini, halkla ilişkilerin toplumda anlam yaratma işlevini yerine getirdiğini, anlamın iletişimin tüm taraflarıyla müşterek olarak üretildiğini ve halkla ilişkilerin anlamları üreten bir etkileşim mevkii (locus of transaction) olabileceğini göstermektedir. Halkla ilişkilerin anlamı nasıl ürettiğine/üretebileceğine yönelik tartışma halkla ilişkiler ve anlam bağını yeniden tanımlamayı, anlamlandırmayı ve değerlendirmeyi beraberinde de getirmektedir. Böylesi bir tartışmanın iktisadi, politik, toplumsal, kültürel ve teknolojiyle temas eden özgün araştırmalarla derinleştirilmesine ihtiyaç duyulmaktadır.
Prof. Dr. Alâeddin Asna İletişim ve Halkla İlişkiler Sempozyumu 2024, halkla ilişkiler alanının farklı konumlarında bulunanları; halkla ilişkiler disiplinindeki kültürel aracıları bir diğer ifadeyle profesyonellerini ve alanın akademik çevresini, yeni, özgün ve çeşitlenen durum, konu, gelişme ve sorunsalları tartışmak üzere bir araya getirmeyi hedeflemektedir. “Halkla İlişkilerde Anlam-Anlamda Halkla İlişkiler” başlığı ile yola koyulan bu sempozyum aşağıdaki temalarla sınırlı kalmayıp farklı disiplinlerden araştırmacıların da çalışmalarını beklemektedir.
TEMALAR
ÖNEMLİ TARİHLER
BİLDİRİ GÖNDERİMİ
Bildiriler sempozyum sonrası ISBN’li “Bildiri Özet E-Kitabı”nda yayınlanacaktır.
Bildiri özet şablonuna ulaşmak için tıklayınız.
SEMPOZYUM YERİ
Başkent Üniversitesi Bağlıca Kampüsü Prof. Dr. İhsan Doğramacı Konferans Salonu
DÜZENLEME KURULU
SEKRETERYA
İLETİŞİM
BİLİM KURULU
Prof. Dr. Aslı YAĞMURLU DARA Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi Halkla İlişkiler ve Tanıtım Bölüm Başkanı
Prof. Dr. Ayla OKAY İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi Halkla İlişkiler ve Tanıtım Bölümü Öğretim Üyesi
Prof. Dr. B. Pınar ÖZDEMİR Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi Halkla İlişkiler ve Tanıtım Bölümü Öğretim Üyesi
Prof. Dr. Çisil SOHODOL Bahçeşehir Üniversitesi İletişim Fakültesi Halkla İlişkiler ve Tanıtım Bölümü Öğretim Üyesi
Prof. Dr. Ebru ÖZGEN Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi Halkla İlişkiler ve Tanıtım Bölüm Başkanı
Prof. Dr. Elif Asude TUNCA Lefke Avrupa Üniversitesi İletişim Bilimleri Fakültesi Dekanı
Prof. Dr. Emine YAVAŞGEL İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi Halkla İlişkiler ve Tanıtım Bölüm Başkanı
Prof. Dr. İdil KARADEMİRLİDAĞ SUHER Bahçeşehir Üniversitesi İletişim Fakültesi Halkla İlişkiler ve Tanıtım Bölüm Başkanı
Prof. Dr. İdil SAYIMER Kocaeli Üniversitesi İletişim Fakültesi Halkla İlişkiler ve Tanıtım Bölüm Başkanı
Prof. Dr. Itır ERHART Bilgi Üniversitesi İletişim Fakültesi Dekan V.
Prof. Dr. Melike AKTAŞ KUYUCU Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi Halkla İlişkiler ve Tanıtım Bölümü Öğretim Üyesi
Prof. Dr. M. Canan ÖZTÜRK Anadolu Üniversitesi İletişim Bilimleri Fakültesi Halkla İlişkiler ve Reklamcılık Bölümü Öğretim Üyesi
Prof. Dr. Mustafa ÖZODAŞIK Selçuk Üniversitesi İletişim Fakültesi Halkla İlişkiler ve Tanıtım Bölüm Başkanı
Prof. Dr. Necip Serdar SEVER Anadolu Üniversitesi İletişim Bilimleri Fakültesi Halkla İlişkiler ve Reklamcılık Bölüm Başkanı
Prof. Dr. Nuran YILDIZ Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi Halkla İlişkiler ve Tanıtım Bölümü Öğretim Üyesi
Prof. Dr. Pelin HÜRMERİÇ Yeditepe Üniversitesi İletişim Fakültesi Halkla İlişkiler ve Tanıtım Bölüm Başkanı, Dekan Yardımcısı
Prof. Dr. R. Ayhan YILMAZ Anadolu Üniversitesi İletişim Bilimleri Fakültesi Halkla İlişkiler ve Reklamcılık Bölümü Öğretim Üyesi
Prof. Dr. Safiye KIRLAR AKSU Yeni Yüzyıl Üniversitesi İletişim Fakültesi Dekanı
Prof. Dr. Seçil Deren VAN HET HOF Akdeniz Üniversitesi İletişim Fakültesi Halkla İlişkiler ve Tanıtım Bölüm Başkanı
Prof. Dr. Yasemin GİRİTLİ İNCEOĞLU Galatasaray Üniversitesi İletişim Fakültesi İletişim Bölümü Öğretim Üyesi
Prof. Dr. Yüksel AKKAYA Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi İletişim Fakültesi Halkla İlişkiler ve Tanıtım Bölüm Başkanı
Prof. Dr. Zeynep Filiz PELTEKOĞLU Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi Halkla İlişkiler ve Tanıtım Bölümü Öğretim Üyesi
Prof. Dr. Zeynep KARAHAN USLU Çankaya Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Halkla İlişkiler ve Reklamcılık Bölüm Başkanı
Doç. Dr. A. Banu BIÇAKÇI İzmir Ekonomi Üniversitesi İletişim Fakültesi Halkla İlişkiler ve Reklamcılık Bölümü Öğretim Üyesi
Doç. Dr. Deniz AKBULUT İstanbul Aydın Üniversitesi İletişim Fakültesi Halkla İlişkiler ve Tanıtım Bölüm Başkanı
Doç. Dr. Özge UĞURLU Üsküdar Üniversitesi İletişim Fakültesi Halkla İlişkiler ve Tanıtım Bölüm Başkanı
Doç. Dr. Selin TÜRKEL İzmir Ekonomi Üniversitesi İletişim Fakültesi Halkla İlişkiler ve Reklamcılık Bölüm Başkanı
Dr. Öğr. Üyesi Rafet Aykut AKAY Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi Halkla İlişkiler ve Tanıtım Bölümü Öğretim Üyesi
Dr. Öğr. Üyesi Şule Karadağ: Yozgat Bozok Üniversitesi, İletişim Fakültesi, Halkla İlişkiler ve Reklamcılık
Günümüzün yeni medya dünyası “sanal dünya” olarak da nitelendirdiğimiz sosyal medya uygulamalarından oluşan kocaman bir döngüden oluşmaktadır. Bu döngü insana bilgiye ulaşma kolaylığı sağladığı gibi, kendi içerisinde bir virüs gibi yayılan sahte bilgilere de maruz bırakmaktadır. Post truth “gerçek ötesi” olarak nitelendirilen bu haberler gerçeklikten uzak daha çok kişisel inanışlarla ya da duygularla oluşturulan ve kamuoyunu ciddi anlamda yönlendiren haber nitelikli mesajlar şeklinde belirtilebilir. Genellikle kaynağı araştırılmadan sosyal medya platformları üzerinden çok hızlı bir şekilde yayılan bu tür mesajların etkisi ve hafızalarda yer bulması da aynı şekilde çok kolay olabilmektedir.
Çalışmanın amacı, sosyal medya platformları üzerinden Yozgat ile ilgili yayılan gerçek üstü mesajların daha önce Yozgat’a hiç gelmemiş öğrenciler üzerinde Yozgat’ın tanınırlığındaki etkisini ortaya koymak amaçlı planlanmıştır. Araştırmada nitel araştırma yöntemlerinden derinlemesine görüşme tekniği uygulanmış, benzeşik örnekleme yöntemi kullanılarak aktif olarak sosyal medya platformlarını kullanan öğrencilerle görüşülmüştür. Çalışma da öğrencilere; “Sosyal medya platformları üzerinden gelen mesajların dağıtım zincirine dâhil oluyor musunuz, neden başka bir kaynaktan gelen bir mesajın dağıtımını yapıyorsunuz, bu mesajların güvenilirliğini sorgular mısınız, güvenilirliğini sorgulamadığınız bir mesajın dağıtım zincirine neden dâhil oluyorsunuz, üniversiteye başlamadan önce Yozgat hakkında bilginiz var mıydı, bu bilgilere hangi kanallardan ulaştınız, gelmeden önce Yozgat ile ilgili sosyal medya platformlarından ulaştığınız bu bilgiler sizde nasıl bir izlenim oluşturdu, Yozgat’ta okumaya başladıktan sonraki izlenimleriniz neler” şeklinde sorular yöneltilmiştir.
Doç. Dr. Ece Baban: Fenerbahçe Üniversitesi, İletişim Fakültesi
21. yüzyılda karşımıza en çok çıkan kavramlardan biri olan güvenlik kavramının insan hayatında girişi, insanın kendini çevresindeki tehditleri algılayarak güvensiz hissetmesi üzerine olmuştur. Bireyin yaşamsal fonksiyonlarını gerçekleştirdikten sonra hayatına sağlıklı bir şekilde devam edebilmesi için karşılanması gereken ihtiyaçlarının başında güvenlik ihtiyacı gelmektedir. İnsan kendini çevresindeki tehlikelere karşı koruma ihtiyacını önce kendi yaptığı aletlerle sağlamaya çalışmış; daha sonra düşünen insanın kendini geliştirmesi, yerleşik hayata geçmesi, sınırların önce çitlerle daha sonra yapılan savaşlar neticesinde uluslararası anlaşmalar ile çizilmesi, ülkelerin hem ekonomik hem askeri anlamda güvenli bir ortam ihtiyacı ile topluluk ve birlikler oluşturması gibi tarihte görülen gelişmeler ile “güvenlik” kavramı ilk insandan bu yana çok daha stratejik bir hal almıştır.
Devletler güvenlik kavramına bakış açıları ve ihtiyaçlarını iletişim stratejileri ile birlikte ele alırken; 21. yüzyılın hem teknolojik hem de toplumsal gelişmelerinin beraberinde getirdiği bireyciliği ve bireyin güvenlik ihtiyacını ele almamak konunun eksik değerlendirilmesine neden olacağı için, Abraham Maslow’un İhtiyaçlar Hiyerarşisi’nde “güvenlik” ihtiyacının hangi basamakta yer aldığına bakmak gerekmektedir.
Bu kurama göre, insanların motivasyonu dış faktörlerden ziyade kişinin kendi içindeki ihtiyaçlarına dayanmaktadır. Kişinin içinden gelen bu ihtiyaçlar ise bir hiyerarşi içinde gruplandırılmaktadır. Maslow’un kuramına göre insanların ihtiyaçları sınırsızdır ve insan bir ihtiyacını giderdikten sonra başka bir ihtiyaç ortaya çıkar. Güvenlik ihtiyacı da insanların yaşamak için ihtiyaç duydukları fizyolojik gereksinimlerden hemen sonra gelen en önemli ihtiyaçtır. Güvenlik ihtiyacı karşılanmayan birey bir üst aşamaya geçemez. Bir üst aşama aidiyet hissetmek ve sevilmek ihtiyacıdır. Kendini herhangi bir yere ait hissetmeyen birey, bireysel çıkarlarını toplumsal çıkarlardan öncelikli olarak gözetir. Ve bu tür güvenlik ihtiyacı karşılanmamış bireylerden oluşan toplumların sorunlar karşısında çözülmesi daha kolay gerçekleşmektedir. Güvenlik kavramı bireylerin kendilerini gerçekleşmesinde ne kadar önemliyse, ülkelerin hem iç hem de dış politikada meşruiyetlerini sağlamaları açısından da o kadar önemlidir. 21. Yüzyılda güvenlik meşruiyeti, teknolojinin ve kamusal alanın dijital ortamlarda var edilmeye çalışması ile farklı bir noktaya taşınmıştır. Bu anlamda hem geleneksel hem dijital platformlarda planlı ve stratejik iletişim yönetimi olarak tanımlanan halkla ilişkiler kavramının yeri ve önemi daha da artmaktadır.
Çalışma kapsamında halkla ilişkilerin günümüzdeki önemi ve yeri kuramsal açıdan tartışılarak; toplumun sessiz yığınlara dönüşmesi Cemal Kaşıkçı cinayeti üzerinden incelenecek ve halkla ilişkilerin en önemli özelliklerinden biri olan kitlelerin aydınlanması üzerindeki etki ve gücü yeni iletişim ortamları ile birlikte ele alınacaktır.
Anahtar Kelimeler: halkla ilişkiler yönetimi, güvenlik, Cemal Kaşıkçı
Prof. Dr. Ayla Okay
Prof. Dr. Yeşim Güçdemir
Halkla ilişkiler alanının gelişmesinin yapılan kuramsal çalışmalarla büyük katkısı bulunmaktadır. Hem uygulamanın kendisi hem de bir bilim alanı olarak halkla ilişkiler, bu mesleğin temellerini oluşturup günümüzdeki pozisyona taşımada önemli bir rol oynamaktadır.
Bu kuramsal çerçeve içerisinde üniversitelerde yaptırılan lisansüstü tezlerin de katkısı yadsınamaz. Elbette ki alanla ilgili tezlerin tamamının da mutlaka alanın gelişimine bir faydası olduğu söylenemez.
Bu çalışmada İstanbul’daki İletişim Fakülteleri’nde lisansüstü programlarında yönetilen tezlerin ve bu tezi yönetenlerin özelliklerine dair bir inceleme gerçekleştirilecektir.
Araştırmada ortaya konulacak hususlar aşağıdaki gibi olacaktır:
Araştırmada öğretim üyelerinin alanları web siteleri incelenerek saptanmaya çalışılacaktır. Yaptırılan tezler hususunda ise YÖK’ün tez merkezinde öğretim üyelerinin adları girilerek yönettikleri tezler listelenecek ve bu tezler üzerinden inceleme gerçekleştirilecektir. Okay ve Okay’ın 2008’deki çalışmasından farklı olarak bu çalışmada tezi yönetenlerin alanlarıyla olan bağlantıları üzerine bir odaklanma gerçekleştirilecektir.
Anıl Uğur Oğuzcan: Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Halkla İlişkiler Anabilim Dalı Doktora Öğrencisi / Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi Halkla İlişkiler ve Tanıtım Bölümü Araştırma Görevlisi
Özgenur Reyhan Kurtuldu: Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Halkla İlişkiler Anabilim Dalı Doktora Öğrencisi / Altınbaş Üniversitesi Görsel İletişim Tasarımı Bölümü Öğretim Görevlisi
Halkla ilişkiler içinde bulunduğumuz enformasyon çağında artan önemi nedeniyle kurumların, bulundukları sektörde var olabilmek, fark yaratabilmek, hedef kitleleriyle uyum sağlayıp onların desteğini kazanabilmek adına önem verdikleri bir alandır. Halkla İlişkilerin çıkış noktasından günümüze yolculuğunda bir sosyal bilimler disiplini olarak gösterdiği gelişim ve zaman içerisindeki yapısal dönüşümü, teknolojik gelişmelerin getirdiği yeni uygulamalar ile birlikte sürekli olarak gelişen ve kendini yenileyen bir alan haline gelmesine neden olmuştur. Halkla ilişkilerin güven oluşturmaya dayanan ve uzun vadeli bir çaba gerektiren bir disiplin olmasının yanında, artık yeni medyayla bilgiler üretilmekte ve yayılmakta ve hatta yeniden üretilmektedir.
Kamuoyu kanaatinde rasyonelliğin duygusallıkla yer değiştirmesi üzerine kullanımı artan post-truth anlayışı ile birlikte, enformasyonun güvenirliğinin sorgulanması birçok araştırmacıyı birtakım sorulara itmiştir.
Günümüz dijital dünyasında sosyal medyanın bu kadar önem kazandığı bir dönemde bu kavrama dayanan halkla ilişkiler uygulamaları, gerçeğin önemsizleştirildiği, yeni gerçekler yaratılmasına aracılık edildiği yeni nesil bir “spin doctor” uygulaması olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu bağlamda hakikatin yerini imgeler, sözcükler ve öznel inanışların aldığı çağımızda halkla ilişkilerin misyonu ve rolü ne olmalıdır? sorusu karşımıza çıkmaktadır.
Bu çalışmada, gelişen teknolojik altyapıyla birlikte post-truth kavramının literatür taraması yapılmış ve kavram örnek olaylar üzerinden analiz edilmiştir. Aynı zamanda post-truth çağı denen bu dönemde halkla ilişkilerin nasıl bir dönüşüm içinde olduğu ve bu süreçte nasıl bir mesleki yaklaşım belirlenebileceği hakkında analiz ve öneriler yapılmıştır.
Anahtar kelimeler: post-truth, yeni medya, halkla ilişkilerin dönüşümü
Alâeddin Asna anısına ilki Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi, ikincisi Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi’nde düzenlenen “Yeni Zamanlar ve Halkla İlişkiler Konferansı”nın üçüncüsü bu yıl Anadolu Üniversitesi İletişim Bilimleri Fakültesi ev sahipliğinde gerçekleştirilecektir. Dijital, siyasal, ekonomik ve toplumsal bir dönüşüm halinde olan günümüz dünyasında halkla ilişkilerin yerinin ve işlevinin tartışılacağı Post-truth temalı ulusal sempozyumun hedefi farklı disiplinlerden uzmanları, uygulayıcıları, akademisyenleri ve öğrencileri bir araya getirmektir.
Post-endüstriyel çağ, bilgisayar çağı, enformasyon çağı, teknoloji çağı, dijital çağ gibi farklı birçok kavramsallaştırmayı ortaya çıkaran teknolojik gelişmeler, bir yandan bilginin hızlı bir şekilde üretim ve dağıtımının önünü açarken, diğer yandan bireyleri her türlü bilgiye ulaşabilir kılmaktadır. Bununla birlikte bu süreç bilginin üretimi, dağıtımı ve kullanımı gibi pratiklerin doğruluk ve güvenilirlik bağlamında yeniden düşünülmesi gerekliliğini de beraberinde getirmektedir.
Oxford Dictionaries tarafından 2016 yılında İngilizcede yılın kelimesi olarak seçilen, anlamına aşina olduğumuz ancak adını yakın zamanda duyduğumuz ‘Post-truth’ kavramı tam olarak bu gerekliliğe vurgu yapmaktadır. Post-truth “nesnel hakikatlerin belirli bir konu üzerinde kamuoyunu belirlemede duygulardan ve kişisel kanaatlerden daha az etkili olması durumu” olarak tanımlanmaktadır. Bilgi kirliliğinin ve karmaşasının yoğunlaştığı, güven inşa etmenin ve güvene dayalı ilişkiler kurmanın giderek zorlaştığı, nesnel hakikatlerin yerini duyguların ve kişisel inançların aldığı günümüz dünyasında, özünde toplumla şeffaflık, doğruluk, inanılırlık, güvenilirlik ve dürüstlük temelinde iletişim kurma amacı taşıyan halkla ilişkilerin ve halkla ilişkiler pratiklerinin de sorgulanması/tartışmaya açılması gerekmektedir.
Hakikatle yaşanılan kopuş ve/veya hakikat üzerinde yaratılan hasarın kamuoyunu bilgilendirme işlevine sahip olan halkla ilişkiler için nasıl bir tehdit oluşturduğu merak
konusudur. Mahrem bilgilerini gönüllü paylaşan kitleler aynı zamanda güvenlik korkusu içindedir. Adil veriye, yeni medya okuryazarlığına artan ihtiyaç, halkla ilişkiler disiplinine ilişkin görüşlerin ve ön kabullerin gözden geçirilmesi, yeni fikirlerin ve yaklaşımların disiplinlerarası bir bakış açısıyla tartışılması gerekli ve elzem görülmektedir. Bu çerçevede Yeni Zamanlar ve Halkla İlişkiler Sempozyumu kavramları, uygulamaları, etkileri ve sonuçlarıyla Post-truth ve halkla ilişkiler ilişkisini iletişim, kültür, siyaset, yeni medya ve etik ekseninde tartışmayı amaçlamaktadır.
Sempozyumda sunulan bildirilerin makale formatındaki tam metinleri, Anadolu Üniversitesi İletişim Bilimleri Fakültesi’nin Ulusal Hakemli Dergisi e-Kurgu sempozyum özel sayısında yayımlanacaktır.
Bildiri özetlerinin gönderimi: 4 Mart 2019
Kabul edilen bildirilerin duyurulması: 18 Mart 2019
Tam metin gönderimi için son tarih: 20 Mayıs 2019
Sempozyum temasına uygun olarak hazırlanan ve derleme ya da araştırma niteliği taşıyan bildirilerinizin 150-300 kelimelik özetini [email protected] adresine gönderebilirsiniz.
Sempozyum katılım ücreti 200 TL’dir. Sempozyumumuz Doktora öğrencilerinin katılımına açık olup, öğrenci katılımcılar için belirlenen ücret 100 TL’dir. Sempozyum katılım ücretleri, halkla ilişkiler öğrenci bursu olarak değerlendirilecektir.
Sempozyuma dinleyici olarak katılım ücretsizdir.
Sibel Asna A&B İletişim Yönetim Kurulu Başkanı
Prof. Dr. Erhan Eroğlu Anadolu Üniversitesi İletişim Bilimleri Fakültesi Dekanı
Prof. Dr. R. Ayhan Yılmaz Anadolu Üniversitesi İBF Halkla İlişkiler ve Reklamcılık Bölümü Başkanı
Prof. Dr. A. Haluk Yüksel Anadolu Üniversitesi İBF İletişim Tasarımı ve Yönetimi Bölümü
Prof. Dr. Erkan Yüksel Anadolu Üniversitesi İBF Basın ve Yayın Bölümü
Doç. Dr. Hasan Çalışkan Anadolu Üniversitesi İBF İletişim Tasarımı ve Yönetimi Bölümü
Doç. Dr. Figen Ünal Anadolu Üniversitesi İBF İletişim Tasarımı ve Yönetimi Bölümü
Dr. Öğr. Üyesi Çağlar Genç Anadolu Üniversitesi İBF İletişim Tasarımı ve Yönetimi Bölümü
Dr. Öğr. Üyesi Levent Özkoçak Anadolu Üniversitesi İBF Halkla İlişkiler ve Reklamcılık Bölümü
Dr. Öğr. Gör. Emrah Gülmez Anadolu Üniversitesi İBF Halkla İlişkiler ve Reklamcılık Bölümü
Öğr. Gör. Mine Ayman Anadolu Üniversitesi İBF Halkla İlişkiler ve Reklamcılık Bölümü
Öğt. Gör. Hüseyin Altunlu Anadolu Üniversitesi Rektörlük
Arş. Gör. Ş. Şeyda Gökdemir Anadolu Üniversitesi İBF Halkla İlişkiler ve Reklamcılık Bölümü
Arş. Gör. İlknur Atasoy Anadolu Üniversitesi İBF Halkla İlişkiler ve Reklamcılık Bölümü
Arş. Gör. Sezgin Ateş Anadolu Üniversitesi İBF Halkla İlişkiler ve Reklamcılık Bölümü
Arş. Gör. Betül Çepni Şener Anadolu Üniversitesi İBF Halkla İlişkiler ve Reklamcılık Bölümü
Arş. Gör. Semra Akıncı Anadolu Üniversitesi İBF Halkla İlişkiler ve Reklamcılık Bölümü
Arş. Gör. Emrah Başer Anadolu Üniversitesi İBF Halkla İlişkiler ve Reklamcılık Bölümü
Arş. Gör. Ayhan Şengöz Anadolu Üniversitesi İBF İletişim Tasarımı ve Yönetimi Bölümü
Arş. Gör. Gülçin Salman Anadolu Üniversitesi İBF İletişim Tasarımı ve Yönetimi Bölümü
Prof. Dr. Ebru Özgen Marmara Üniversitesi
Prof. Dr. İdil Karademirlidağ Suher Bahçeşehir Üniversitesi
Prof. Dr. İdil Sayımer Kocaeli Üniversitesi
Prof. Dr. Nilay Başok Ege Üniversitesi
Prof. Dr. Fatih Keskin Ankara Üniversitesi
Doç. Dr. Melike Aktaş Ankara Üniversitesi
Prof. Dr. Başak Solmaz Selçuk Üniversitesi
Prof. Dr. Sema Yıldırım Becerikli Ankara Üniversitesi
Prof. Dr. Ayla Okay İstanbul Üniversitesi
Prof. Dr. R. Ayhan Yılmaz Anadolu Üniversitesi
Prof. Dr. N. Serdar Sever Anadolu Üniversitesi
Prof. Dr. Ferruh Uztuğ Anadolu Üniversitesi
Doç. Dr. M. Canan Öztürk Anadolu Üniversitesi
Doç. Dr. Sevil Bayçu Uzoğlu Anadolu Üniversitesi
Doç. Dr. Atılım Onay Anadolu Üniversitesi
Prof. Dr. Çisil Sohodol Bahçeşehir Üniversitesi
Doç. Dr. Volkan Ekin Ayvansaray Üniversitesi
Banu Bıçakçı
Sivil toplum, Halkla İlişkiler açısından önemli bir sosyal alandır (Moloney, 2006). Halkla ilişkiler, yalnızca örgütlerin içindeki bir yönetim işlevi tanımının içine sıkıştırılmayıp sosyokültürel ve siyasal bir olgu olarak, mesleğin toplumsal dönüşümdeki rolüne de odaklanılarak kavramsallaştırılmalıdır. Bu kapsamlı tanımın işlevsel hale gelmesi öğrencilerin lisans eğitiminden başlayarak sivil toplum alanında aktif olarak çalışmaya teşvik edilmeleri ve bu yönde bir bilinç geliştirmelerinin desteklenmesi ile mümkündür. Bilinçli öğrenciler ve mezunlar, katılımcı demokrasi anlayışının toplumlarda yerleşmesi ve gelişmesi için de itici güç olurlar. Böylesi bir anlayış ile yetişen öğrenciler, sadece bireysel ilgi alanlarında sivil topluma katkı sağlamakla kalmaz; mezun olup iş hayatına atıldıklarında bu kavrayış ve duyarlılık ile hem Halkla İlişkiler mesleğinin saygınlığının artmasını hem de toplumsal dönüşümü desteklerler .
Bu çalışmada Türkiye’de bulunan devlet ve vakıf üniversitelerinin ‘Halkla İlişkiler’, ‘Halkla İlişkiler ve Tanıtım’ ile ‘Halkla İlişkiler ve Reklamcılık’ adları altında eğitim veren toplam 62 bölümün lisans düzeyindeki tüm programları incelenecektir. Yarı yapılandırılmış görüşme yöntemi ile belirtilen bölümlerin lisans programları kapsamında ulusal/uluslararası düzeyde sivil toplum kuruluşları (STK) ile işbirliği yapıp yapmadıkları sorgulanacak, bu işbirliklerinin türü (zorunlu/seçmeli ders; bitirme projesi; ajans projesi…vb), süresi (bir kerelik/uzun süreli), kapsamı ve çıktıları irdelenerek Halkla İlişkiler eğitimindeki yeri açısından değerlendirilecektir. Dijital ortamda toplanacak veriler gerekli görüldüğünde telefon görüşmeleri yapılarak genişletilecektir.
Bu bağlamda çalışmanın temel amacı ülkemizdeki Halkla İlişkiler lisans eğitiminde mesleğin ‘kamu yararı’ boyutuna yönelik öğrencide nasıl bir anlayış geliştirildiğini bölümlerin STK işbirliklerine dayanarak sorgulamak ve bu yönde öneriler getirmektir. Küresel iklim krizi ve çevre sorunlarının gezegenimizin birincil önceliği olması gereken bu günlerde iletişim öğrencilerinin mesleğinin kamusal işlevinin farkında olabilmesi STK’lar gibi örgütlü yapılar ile kurulacak işbirliği sayesinde gerçekleşebilir.
Prof. Dr. Şafak Ertan ÇOMAKLI, Anadolu Üniversitesi Rektörü
Prof. Dr. Erhan EROĞLU, Anadolu Üniversitesi, İletişim Bilimleri Fakültesi Dekan V.
Prof. Dr. R. Ayhan YILMAZ, Anadolu Üniversitesi, Sempozyum Düzenleme Kurulu Başkanı
Sibel Asna, A&B İletişim, Yönetim Kurulu Başkanı
Prof. Dr. Haluk GÜRGEN, Bahçeşehir Üniversitesi İletişim Fakültesi
‘’POPÜLİZM ÇAĞINDA POST-TRUTH’’
Prof. Dr. Ali Atıf BİR, İletişim Bilimleri Enstitüsü
‘’POST-TRUTH ÇAĞINDA ETKİLEŞİM (ENGAGEMENT) MÜMKÜN MÜ?
Prof. Dr. Nadir SUĞUR, Anadolu Üniversitesi Sosyoloji Bölüm Başkanı
‘’TRUTH, POST-TRUTH VE ÖTESİ’’
Mehmet Atakan Foça, TEYİT.ORG
‘’PİNOKYOLAR ÇAĞININ ANATOMİSİ’’
Dr. Öğr. Üyesi Ceren Bilgici Oğuz & Arş. Gör. Emel Oturak, İstanbul Kültür Üniversitesi
‘’POST-TRUTH ÇAĞINDA YENİ MEDYA UYGULAMALARI VE DÖNÜŞEN HALKLA İLİŞKİLER PRATİĞİ’’
Arş. Gör. Anıl Uğur Oğuzcan, Marmara Üniversitesi; Öğr. Gör. Özgenur Reyhan Kurtuldu, Altınbaş Üniversitesi
‘’DİJİTAL ÇAĞDA GERÇEKLİĞİN İNŞASINDA HALKLA İLİŞKİLERİ YENİDEN DÜŞÜNMEK’’
Doç. Dr. A. Banu Bıçakçı, İzmir Ekonomi Üniversitesi
‘’POST-TRUTH ÇAĞINDA HALKLA İLİŞKİLER’İN ‘’HAKİKAT YÖNETİCİLİĞİ’’ ROLÜ: GIDA VE BESLENME ALANINDAKİ YALAN HABERLERE YÖNELİK STRATEJİLER’’
Prof. Dr. Ayla Okay & Prof. Dr. Yeşim Güçdemir, İstanbul Üniversitesi
‘’HALKLA İLİŞKİLER TEZLERİNDEKİ EĞİLİMLERİN, TEZİ YÖNETENLERİN ÇALIŞMA ALANLARIYLA BAĞLANTISI’’
Anadolu Üniversitesi Yeni Öğrenci Yemekhanesi
Dr. Öğr. Üyesi Hilal Kılıç, İstanbul Gelişim Üniversitesi
‘’YENİ MEDYA KULLANIMI İLE GERÇEKLİĞİN VE AN’IN TÜKETİMİ OLGUSUNUN HALKLA İLİŞKİLER ALANINA ETKİLERİ’’
Yağmur Atalay & Mükerrem Önlü, Ege Üniversitesi
‘’GERÇEK İLE SAHTE ARASINDAKİ GÖRÜNMEZ ÇİZGİ: POST-TRUTH ÇAĞINDA SOSYAL MEDYADA BENLİK SUNUMU’’
Arş. Gör. Bahşende Çoban, İstanbul Ayvansaray Üniversitesi
‘’POST-TRUTH ÇAĞINDA DİJİTAL GAZETECİLİK VE HABER BAŞLIKLARINDA TIK TUZAĞI’’
Dr. Öğr. Üyesi Banu Kumbasar, İstanbul Üniversitesi
‘’HALKLA İLİŞKİLER LİTERATÜRÜNDE SAĞLIK İLETİŞİMİ ARAŞTIRMALARI: 1992-2018 YILLARI ARASINDA YAYINLANMIŞ MAKALELERE YÖNELİK BİR İNCELEME’’
Doç. Dr. G. Senem Gençtürk Hızal, Başkent Üniversitesi
‘’HAKİKATİN ÖTESİNDE HAKİKATİ ARAMAK: BİR ‘İDDİA’NIN PEŞİNDE’’
Doç. Dr. Melike Aktaş, Ankara Üniversitesi
‘’POST-HAKİKAT ÇAĞINDA STRATEJİK İLETİŞİM: YENİ ARAYIŞLAR VE YAKLAŞIMLAR’’
Doç. Dr. Pınar Özdemir, Ankara Üniversitesi
‘’BÜYÜK VERİ BAĞLAMINDA HALKLA İLİŞKİLER ETİĞİ: SORUNLAR VE OLANAKLAR’’
Prof. Dr. Ayla Okay, İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi
Prof. Dr. İdil Karademirlidağ Suher, Bahçeşehir Üniversitesi İletişim Fakültesi
Prof. Dr. Ebru Özgen, Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi
Prof. Dr. Sema Becerikli, Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi
Dr. Öğr. Üyesi Yelda Şenkal & Dr. Öğr. Üyesi Ayşegül Akaydın, Nişantaşı Üniversitesi
‘’YARATICI PARADİGMA AÇISINDAN HALKLA İLİŞKİLER: KURUMLARIN İNTERNET SİTELERİ ÜZERİNE BİR İÇERİK ANALİZİ’’
Dr. Öğr. Üyesi Simge Emekçi & Arş. Gör. Selçuk Çetin, Bozok Üniversitesi
‘’POST-TRUTH İÇERİKLER VE PAYLAŞILMA MOTİVASYONLARI ÜZERİNE BİR İNCELEME’’
Öğr. Gör. Dr. Belgin Yazıcı, İstanbul Kültür Üniversitesi
‘’YENİ LÜKS KAVRAMI BAĞLAMINDA Y KUŞAĞI İLE EVRİLEN TÜKETİM VE Y KUŞAĞININ LÜKS KAVRAMINA BAKIŞI’’
Öğr. Gör. İrem Oran, İstanbul Kültür Üniversitesi
‘’VERİ ODAKLI HALKLA İLİŞKİLER ÇALIŞMALARI: 21. YÜZYILDA DEĞİŞEN HALKLA İLİŞKİLER VE MEDYA İLİŞKİLERİ
Arş. Gör. Ali Karpuz & Arş. Gör. Nevra Üçler, İstanbul Gelişim Üniversitesi
‘’POST-TRUTH ANLAYIŞININ ETKİLEŞİMLİ HALKLA İLİŞKİLER UYGULAMALARI ÜZERİNE YANSIMALARI: ALIŞVERİŞ SİTELERİ ÜZERİNE BİR İNCELEME’’
Anadolu Üniversitesi Taş bina
Dr. Sadık Çalışkan, İnönü Üniversitesi; Tuba Baytimur, Maltepe Üniversitesi
‘’PROPAGANDA 2: POST-TRUTH VE GERÇEĞİN MÜCADELESİ
Arş. Gör. İlknur Atasoy & Arş. Gör. Özgür Adan, Anadolu Üniversitesi
‘’TÜRKİYE’DE EN BEĞENİLEN 25 YERLİ ŞİRKETİN HALKLA İLİŞKİLER AMAÇLI YOUTUBE VE İNSTAGRAM KULLANIMLARININ KARŞILAŞTIRMALI ANALİZİ’’
Arş. Gör. Yunus Emre Çağdaş & Prof. Dr. Mine Saran, Ege Üniversitesi
‘’POST-TRUTH ÇAĞINDA KAMUSAL ALANDA HAKİKATİN İNŞASI: ‘’KAMUOYUNA SAYGIYLA DUYURULUR’’
Öğr. Gör. Özlem Doruk Şahin & Prof. Dr. R. Ayhan Yılmaz, Anadolu Üniversitesi
‘’POST-TRUTH DÖNEMDE İTİBARI KORUMAK: MEDYADA MARKA KRİZLERİ ÜZERİNE BİR İNCELEME’’
Dr. Öğr. Üyesi Doğan Aydoğan, Karabük Üniversitesi
‘’GERÇEKLİK, GERÇEKÇİLİK, SİNEMA VE POST-TRUTH’’
Arş. Gör. Emrah Başer & Arş. Gör. Semra Akıncı, Anadolu Üniversitesi
‘’POST-TRUTH BAĞLAMINDA NETFLİX VE SİNEMA: SİNEMA REKLAMCILIĞI ÜZERİNE BİR ARAŞTIRMA’’
Sümeyye Yıldız, Eskişehir Teknik Üniversitesi; Arş. Gör. İsmail Kaplan, Anadolu Üniversitesi
‘’HAKİKAT SONRASI ÇAĞDA MEKÂNIN VE ANLAMIN ÜRETİMİ’’
Prof. Dr. Mustafa Özodaşık, Selçuk Üniversitesi
‘’Z NESLİ VE İLETİŞİM SORUNLARI’’
Bekir AĞIRDIR, KONDA Araştırma Genel Müdürü
‘’BELİRSİZLİK VE KARMAŞIKLIK ÇAĞINDA İLETİŞİM’’
Anadolu Üniversitesi Yeni Öğrenci Yemekhanesi
Doç. Dr. Ece Baban, Fenerbahçe Üniversitesi
‘’MEŞRUİYET SAVAŞLARINDA GÜVENLİK ALGISI VE HALKLA İLİŞKİLER YÖNETİMİ: CEMAL KAŞIKÇI CİNAYETİ’’
Hande Tuncer, Bahçeşehir Üniversitesi
‘’BAĞLILIK VE DÜRÜSTLÜK’’
Dr. Öğr. Üyesi Şule Karadağ, Yozgat Bozok Üniversitesi
‘’GERÇEKÖTESİ (POST-TRUTH) MESAJLARIN TANINIRLIĞA ETKİSİ: YOZGAT ÖRNEĞİ
Av. Mustafa Serhat Kaşıkara
‘’POST-TRUTH EKSENİNDE HUKUKUN YANARDÖNERLİĞİ VE SİMÜLASYON EVRENİNE GİRİŞ’’
Ayşegül Eryılmaz, Ege Üniversitesi
‘’KÜRESEL LİDERLER VE POST-TRUTH’’
Arş. Gör. Sezgin Ateş, Anadolu Üniversitesi
‘’POLİTİK U DÖNÜŞÜ: DEVLET BAHÇELİ’NİN TBMM GRUP KONUŞMALARI ÜZERİNE BİR ÇÖZÜMLEME’’
Dr. Öğr. Üyesi Nalan Sınay, Uluslararası Kıbrıs Üniversitesi
Siyasal İletişim ve Post-Truth Söylemler: Donald Trump Twitter Örneği
Dr. Öğr. Üyesi Ahmet İlkay Ceyhan, İstanbul Kent Üniversitesi
‘’DİJİTAL İLETİŞİM ÇAĞINDA SİYASETİN DİJİTALLEŞMESİ ÜZERİNE BİR İNCELEME: POST-TRUTH VE DİJİTAL SİYASETİN YALAN HABER EKSENİNDE ANALİZİ’’
Dr. Öğr. Üyesi Nazmiye Kete Tepe, Afyon Kocatepe Üniversitesi
‘’İLETİŞİM ETİĞİNE BİR KATKI: FOUCAULT’NUN HAKİKAT CESARETİ DERSLERİ POST-TRUTH ÇAĞINDA BİZE NE SÖYLÜYOR?’’
İbrahim Kahraman & Esra Çınar & Esma Günnar, Selçuk Üniversitesi
‘’HAKİKAT SONRASI ÇAĞDA YENİ MEDYA VE MEDYA OKURYAZARLIĞININ ÖNEMİ’’
Tuba Baytimur, Maltepe Üniversitesi, Öğr. Gör. Sadık Çalışkan, İnönü Üniversitesi
‘’POST-TRUTH ÇAĞINDA GERÇEKLERE SADIK KALABİLMEK: HALKLA İLİŞKİLER İÇİN BİR FIRSAT OLARAK MEDYA OKURYAZARLIĞI’’
Doç. Dr. Feride Zeynep Güder, Üsküdar Üniversitesi
‘’POST-TRUTH DÖNEMDE DİJİTAL BAKIŞ VE OKUMA: BİLİŞSEL SORUNLAR
Dr.Öğr. Üyesi Elif Başak Sarıoğlu, Fenerbahçe Üniversitesi
‘’MEDYADA POST-TRUTH KAVRAMININ GEÇMİŞİ, BUGÜNÜ VE GELECEĞİ ÜZERİNE BİR ARAŞTIRMA’’
Öğr. Gör. Tuba Yılmaz & Öğr. Gör. Sevgi Yılmaz, İstanbul Aydın Üniversitesi
‘’GERÇEKLİK ÖTESİ ÇAĞDA MARKA FANATİZMİ: KURAMSAL BİR ANALİZ’’
Dr. Öğr. Üyesi Gülseli Aygül Ernek Alan, Maltepe Üniversitesi
‘’MARKA ŞEHİR OLMAK YOLUNDA DİJİTAL HALKLA İLİŞKİLERİN KULLANIMI: İSTANBUL ÖRNEĞİ’’
Öğr. Gör. Dr. Ali Fikret Aydın, Afyon Kocatepe Üniversitesi
‘’POST-TRUTH ÇAĞDA MARKA İTİBARI: DANONE TÜRKİYE ÖRNEĞİ’’
Dr. Öğr. Üyesi Sibel Akova, Yalova Üniversitesi
‘’ÖĞRENCİ KULÜPLERİ ETKİNLİKLERİNİN ÜNİVERSİTELERİN İTİBAR YÖNETİMİ STRATEJİLERİNE ETKİLERİ: YALOVA ÜNİVERSİTESİ ÖRNEKLEMİ’’
“Yeni Zamanlar ve Halkla İlişkiler Sempozyumu” 25-26 Nisan 2019’da Anadolu Üniversitesi’nde yapılacak.
A&B İletişim’in kurucusu Prof. Dr. Alâeddin Asna anısına düzenlediği ve mesleki eğitimi geliştirmeyi, iş dünyasıyla üniversiteyi yakınlaştırmayı amaçladığı konferanslar dizisinin üçüncüsü Anadolu Üniversitesi İletişim Bilimleri Fakültesi işbirliğiyle Eskişehir’de yapılacak.
25 – 26 Nisan 2019 tarihlerinde düzenlenecek “Yeni Zamanlar ve Halkla İlişkiler”konulu Sempozyum’da bu defa kavramları, uygulamaları, etkileri ve sonuçlarıyla “Post-truth” ve “Halkla İlişkiler” ilişkisi, kültür, siyaset, yeni medya ve etik ekseninde tartışılacak.
Anadolu Üniversitesi İletişim Bilimleri Fakültesi Halkla İlişkiler ve Reklamcılık Bölüm Başkanı Prof. Dr. Rasime Ayhan Yılmaz, dijital, siyasal, ekonomik ve toplumsal bir dönüşüm halinde olan günümüz dünyasında halkla ilişkilerin yerinin ve işlevinin tartışılacağı Post-truth temalı ulusal sempozyumun hedefinin, farklı disiplinlerden uzmanları, uygulayıcıları, akademisyenleri ve öğrencileri bir araya getirmek ve iletişim eğitiminin gelişimine ışık tutacak bir sonuç bildirisi hazırlamak olduğunu söyledi.
A&B İletişim Yönetim Kurulu Başkanı Sibel Asna ise, “Çağın gereklerini mesleğimize yansıtmanın yollarını arıyor, tartışma ortamı yaratılmasına öncülük etmeyi, mesleğimizi evriltmeyi hedefliyoruz. Umarım bu konferanslar dizisiyle, akademi ile meslek mensupları/iş dünyası arasında bir köprü vazifesi görebilir ve amacımıza ulaşabiliriz.” dedi.
Konferanslar dizisinin ilki 2017 yılında 27 konuşmacı ve 450 dinleyicinin katılımıyla Marmara Üniversitesi İletşim Fakültesi’nde yapıldı ve “Dijital Gerçeklikte Halkla İlişkilerin Evrimi” tartışıldı. 2018 yılında Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi’nde düzenlenen “Yeni Zamanlar ve Halkla İlişkiler” konulu 2 günlük etkinlikte ise 19 akademisyen, 1 yüksek lisans ve 3 doktora öğrencisi, toplam 19 bildiri sundu. Konferanslar dizisiyle ilgili tüm bilgilere konferans.ab-pr.com adresinden ulaşılabilir.
“Prof. Dr. Alâeddin Asna Yeni Zamanlar ve Halkla İlişkiler Sempozyumu” 41 bildiri ile 25 Nisan’da başlıyor.
A&B İletişim’in kurucusu Prof. Dr. Alâeddin Asna anısına Anadolu Üniversitesi işbirliğiyle düzenlenen “Prof. Dr. Alâeddin Asna Yeni Zamanlar ve Halkla İlişkiler” sempozyumu 25 Nisan’da Eskişehir’de başlıyor.
25 – 26 Nisan’da gerçekleşecek sempozyumda 27 üniversiteden katılan akademisyenler 41 bildiri sunacak. Konuşmacılar bu defa “Post-truth” ve “Halkla İlişkiler” ilişkisini, kültür, siyaset, yeni medya ve etik ekseninde tartışacak.
Sempozyuma Konda Araştırma’nın Genel Müdürü Bekir Ağırdır ve Teyid.org’un Kurucusu Mehmet Atakan Foça konuk konuşmacı olarak katılacak. Dikkat çekici araştırmalarıyla gündem yaratan Bekir Ağırdır, bu defa “belirsizlik ve karmaşıklık çağında iletişim”e projeksiyon yaparken, Mehmet Atakan Foça “Pinokyolar Çağı’nın Anatomisi” başlıklı konuşmasında post-truth kavramı ve iletişim ilişkisini değerlendirecek.
Anadolu Üniversitesi İletişim Bilimleri Fakültesi Halkla İlişkiler ve Reklamcılık Bölüm Başkanı Prof. Dr. Rasime Ayhan Yılmaz, 2 gün boyunca 58 akedemisyenin bildiri sunacağı sempozyumun tüm öğrenci ve meslek profesyonellerine açık olduğuna dikkat çekti. Halkla ilişkilerin yerinin ve işlevinin tartışılacağı Post-truth temalı ulusal sempozyumun hedefinin, farklı disiplinlerden uzmanları, uygulayıcıları, akademisyenleri ve öğrencileri bir araya getirmek ve iletişim eğitiminin gelişimine ışık tutacak bir sonuç bildirisi hazırlamak olduğunu söyledi.
A&B İletişim Yönetim Kurulu Başkanı Sibel Asna ise, Prof. Dr. Alâeddin Asna mesleki konferanslar dizisi ile sektörde iki temel boşluğu doldurmayı amaçladıklarını söyledi. Eğitimin arzı ile sektörün ihtiyaçlarının birbirini desteklemediğini belirten Asna, mesleğin ne yöne evrildiğini irdeleyen, düzenli bir çalışmanın olmadığına da dikkat çekerek konferanslar dizisiyle bu sorunlara ışık tutmayı hedeflediklerini dile getirdi.
Anadolu Üniversitesi İletişim Bilimleri Fakültesi Frig ve Lidya Salonlarında gerçekleştirilecek sempozyumda sunulacak bildirilerin tam metni, sempozyum sonrasında kitap haline getirilecek. Ayrıca Fakülte’den sempozyum süresince canlı yayın yapılacak.
Prof. Dr. Alâeddin Asna anısına düzenlenen ve iş dünyasıyla üniversiteyi yakınlaştırmayı amaçlayan “Yeni Zamanlar ve Halkla İlişkiler Sempozyumu” bu yıl “Post-truth” temasıyla 25-26 Nisan 2019’da Anadolu Üniversitesi’nde gerçekleştirilecek. Etkinlik öncesinde hem sempozyumun içeriğini hemen de Prof. Dr. Alâeddin Asna’nın halkla ilişkiler mesleğine kazandırdıklarını konuşmak üzere bir araya geldiğimiz A&B İletişim Yönetim Kurulu Başkanı Sibel Asna, sektörün duayen isminin söylemleri üzerinden sektöre çarpıcı mesajlar veriyor: “Düzenden beslenen özgür olamaz.”
✓ Prof. Dr. Alâeddin Asna, her şeyden önce cesur, vizyoner ve çok çalışkan, inatçı, aklına koyduğunu yapan, kalite eşiği çok yüksek, dile çok hakim ve entelektüel bir kişilikti. Hocamız tüm bu nitelikleri öğrencilerine aşılamaya çalıştı
✓ Asna örgütlenmeye, birlikteliğin yarattığı güce de çok inanırdı. Nitekim Halkla İlişkiler Derneği’nin kurulması ve niteliklerinin güçlenmesi için çok uğraştı. Önce kuruluşunda, ardından tökezlediğinde de ayağa kaldırmak için yoğun çaba harcadı ve başardı da. Bugün süregelen pek çok proje onun döneminde başlatılmış çalışmalardır. Başlattığı bazı girişimler de ne yazık ki akim kaldı. Örneğin dergi… Örneğin eğitimler…
✓ O bu mesleği ülkeye kazandıran kişidir. Başta bunu tüm meslek erbapları olarak minnetle dile getirmeliyiz. Duruşu, müdanasızlığı, bilgisi ve otoritesiyle bizlere çok saygın bir meslek armağan etti. Dalkavukluğun değil doğrucu davutluğun savunuculuğunu üstlendi. Omurgalı olmayı, siyasilerden uzak durulması gereğini, düzenden beslenenin özgür olamayacağını ve en önemlisi, her ne pahasına olursa olsun, basın ve ifade özgürlüğünün savunulması gerektiğini söyledi durdu ve de uyguladı.
✓ Yazdığı 11 kitap ile bilimselliği ve teoriyi savunurken, mesleğin pratikten geldiğini unutmadı. Çok yönlü temel eğitim olmadan bu mesleğin yapılamayacağı bilinciyle dekanlığı döneminde yan dallara büyük önem verdi. Öğrencilerinin ekonomi, tarih, sosyoloji, antropoloji, felsefe alanlarında kendilerini donatmaları gereğini ısrarla savundu.
✓ Başta basın ve gazeteci özgürlüğü, siyasi partilerle çalışmama, haber değeri taşımayan konuları basına aktarmama gibi kurallarımız onun döneminden kalmadır. Biz de o yoldan devam ettik ve sektör kısıtlamaları, çevre kuralları gibi çağın getirdiği uygunsuzlukları etik kurallarımızın çerçevesine kattık. Hocamız bize bu mesleğin temel direğinin “etik” olduğunu öğretti.
✓ Biz uygulamacılar olarak mesleğe adım atan öğrencilerin düzeylerinden eğitimin ne yönde gerilediğini çok net görüyoruz. İşe aldıklarımızın iletişim fakülteleri dışından olmaları bunun somut kanıtı. Önceleri yabancı dil eksikliğinden şikayetçiydik ama zamanla entelektüel sığlık, analitik bakış açısı eksikliği, mesleki bilgi yetersizliklerinden de muzdarip olmaya başladık.
✓ Hocamızın ölümünün ardından, Marmara Üniversitesi’nden öğrencileri Prof. Dr. Ebru Özgen ve Dr. Rafet Akay’ın onun anısına bir konferans yapma talebini, bu eksiklikleri gidermek üzere uygulamacılar ve akademisyenler arasında bir köprü kuracak bir modele evriltmek istedik. Böylece akademiye nelere ihtiyaç duyduğumuzu daha somut anlatabileceğimizi düşündük ve bugünlere geldik.
✓ Doldurduğumuz temel boşluk, “eğitimin arzı ile sektörün ihtiyaçlarının birbirini desteklemediği”nin tespiti konusunda oldu. Yaptığımız görüşmelerde bu konu çok yoğun bir şekilde gündeme geldi. İkinci önemli boşluk ise mesleğin ne yöne evrildiğini irdeleyen, düzenli bir çalışmanın olmamasıydı. Sanırım konferanslar dizisiyle bu konuya da ışık tutabileceğiz.
✓ Toplantıların canlı yayın ile izlenebilmesi, ardından kitap olarak yayınlanması da yarattığı değerin kitlelere ulaşmasına yol açıyor. Bu açıdan da mutluluk duyuyoruz. Temennimiz, sektör- üniversite ilişkilerinin daha da yoğunlaşmasına yol açabilmek. Birbirini duyan, anlayan ve destekleyen bir sistemin oluşmasına vesile olmak.
✓ Marketing Türkiye’nin bizim için özel bir yeri var. Kuruluşundan itibaren birlikte yol aldığımız, sektör adına çok önemli bir mecra. Ama artık sadece “marketing” dünyasına seslendiğini düşünmüyorum. İletişim dünyasına daha geniş ölçekte bakan bir mecraya çok ihtiyacımız var. Halkla İlişkiler Derneği’nin de bir yayını olmadığına göre bu görevi de sizler üstleniyorsunuz, iyi de yapıyorsunuz.
✓ İletişimin rolünün de “daha fazla şeffaflaştırma”, “daha fazla gerçekle buluşturma” olması gerektiğine inanıyorum. “Daha fazla sattırma” olmamalı diye düşünüyorum. Kâr maksimizasyonu yerine değer maksimizasyonunu konuşmalıyız biz halkla ilişkilerciler. Bu konuları daha çok konuşmalı, okuyabilmeli ve tartışmalıyız.
İletişim sektörünün duayen ismi Prof. Dr. Alâeddin Asna anısına düzenlenen “Yeni Zamanlar ve Halkla İlişkiler Sempozyumu” bu yıl “Post-truth” temasıyla 25-26 Nisan 2019’da Anadolu Üniversitesi’nde gerçekleştirilecek.
✓ Bugün artık, gerek mesleğimiz, gerek gazetecilik açısından yepyeni bir çağa girmiş bulunuyoruz. Bilgi yoğunluğu başa çıkılır gibi değil… Hangisi değerli bilgi, hangisi çöp, hangisi spekülatif veya propaganda bilemiyoruz. Beyin yıkama, manipülasyon dev boyutlarda ve de okuyucuyu, hedef kitleyi koruyacak mekanizmalar çok minimal
Sürat ve yoğunluk, geriye dönüp bakmaya zaman bırakmıyor. Yalanlar da doğrular kadar hafızalarda yerini alıp, kanaat oluşturuyor. Mesleğimiz de bundan nasibini bolca alıyor. Sürekli bir kriz iletişimi alarmı görüyoruz sektörde. Peki, biz bu konuda donanımlı mıyız? Haydi biz değildik, çağımızın gereği… Bugün mezun olanlar bu konuda nasıl bir donanımla yola çıkıyorlar? Bu sempozyumda bunları ve çok daha ötesini dinleyeceğimizi umut ediyoruz.
A&B İletişim’in kurucusu Prof. Dr. Alâeddin Asna anısına düzenlediği ve mesleki eğitimi geliştirmeyi, iş dünyasıyla üniversiteyi yakınlaştırmayı amaçladığı konferanslar dizisinin üçüncüsü Anadolu Üniversitesi İletişim Bilimleri Fakültesi iş birliğiyle Eskişehir’de gerçekleştirilecek. “Yeni Zamanlar ve Halkla İlişkiler Sempozyumu” 25-26 Nisan 2019’da Anadolu Üniversitesi’nde yapılacak.
25 – 26 Nisan 2019 tarihlerinde düzenlenecek “Yeni Zamanlar ve Halkla İlişkiler”konulu Sempozyum’da bu defa kavramları, uygulamaları, etkileri ve sonuçlarıyla “Post-truth” ve “Halkla İlişkiler” ilişkisi, kültür, siyaset, yeni medya ve etik ekseninde tartışılacak.
Anadolu Üniversitesi İletişim Bilimleri Fakültesi Halkla İlişkiler ve Reklamcılık Bölüm Başkanı Prof. Dr. Rasime Ayhan Yılmaz, dijital, siyasal, ekonomik ve toplumsal bir dönüşüm halinde olan günümüz dünyasında halkla ilişkilerin yerinin ve işlevinin tartışılacağı Post-truth temalı ulusal sempozyumun hedefinin, farklı disiplinlerden uzmanları, uygulayıcıları, akademisyenleri ve öğrencileri bir araya getirmek ve iletişim eğitiminin gelişimine ışık tutacak bir sonuç bildirisi hazırlamak olduğunu söyledi.
A&B İletişim Yönetim Kurulu Başkanı Sibel Asna ise, “Çağın gereklerini mesleğimize yansıtmanın yollarını arıyor, tartışma ortamı yaratılmasına öncülük etmeyi, mesleğimizi evriltmeyi hedefliyoruz. Umarım bu konferanslar dizisiyle, akademi ile meslek mensupları/iş dünyası arasında bir köprü vazifesi görebilir ve amacımıza ulaşabiliriz.” dedi.
Konferanslar dizisinin ilki 2017 yılında 27 konuşmacı ve 450 dinleyicinin katılımıyla Marmara Üniversitesi İletşim Fakültesi’nde yapıldı ve “Dijital Gerçeklikte Halkla İlişkilerin Evrimi” tartışıldı. 2018 yılında Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi’nde düzenlenen “Yeni Zamanlar ve Halkla İlişkiler” konulu 2 günlük etkinlikte ise 19 akademisyen, 1 yüksek lisans ve 3 doktora öğrencisi, toplam 19 bildiri sundu.
Anadolu Üniversitesi İletişim Bilimleri Fakültesi Halkla İlişkiler ve Reklamcılık Bölüm Başkanı Prof. Dr. Rasime Ayhan Yılmaz, dijital, siyasal, ekonomik ve toplumsal bir dönüşüm halinde olan dünyada halkla ilişkilerin yerinin ve işlevinin tartışılacağı Post-truth temalı ulusal sempozyumun hedefinin, farklı disiplinlerden uzmanları, uygulayıcıları, akademisyenleri ve öğrencileri bir araya getirmek ve iletişim eğitiminin gelişimine ışık tutacak bir sonuç bildirisi hazırlamak olduğunu söyledi.
A&B İletişim Yönetim Kurulu Başkanı Sibel Asna da, “Çağın gereklerini mesleğimize yansıtmanın yollarını arıyor, tartışma ortamı yaratılmasına öncülük etmeyi, mesleğimizi evriltmeyi hedefliyoruz. Umarım bu konferanslar dizisiyle, akademi ile meslek mensupları/iş dünyası arasında bir köprü vazifesi görebilir ve amacımıza ulaşabiliriz” dedi.
Alaeddin Asna anısına düzenlenen “Yeni Zamanlar ve Halkla İlişkiler Sempozyumu” 25-26 Nisan 2019’da Anadolu Üniversitesi’nde yapılacak.
A&B İletişim’in kurucusu Prof. Dr. Alâeddin Asna anısına düzenlediği ve mesleki eğitimi geliştirmeyi, iş dünyasıyla üniversiteyi yakınlaştırmayı amaçladığı konferanslar dizisinin üçüncüsü Anadolu Üniversitesi İletişim Bilimleri Fakültesi işbirliğiyle Eskişehir’de yapılacak.
25 – 26 Nisan 2019 tarihlerinde düzenlenecek “Yeni Zamanlar ve Halkla İlişkiler”konulu Sempozyum’da bu defa kavramları, uygulamaları, etkileri ve sonuçlarıyla “Post-truth” ve “Halkla İlişkiler” ilişkisi, kültür, siyaset, yeni medya ve etik ekseninde tartışılacak.
Anadolu Üniversitesi İletişim Bilimleri Fakültesi Halkla İlişkiler ve Reklamcılık Bölüm Başkanı Prof. Dr. Rasime Ayhan Yılmaz, dijital, siyasal, ekonomik ve toplumsal bir dönüşüm halinde olan günümüz dünyasında halkla ilişkilerin yerinin ve işlevinin tartışılacağı Post-truth temalı ulusal sempozyumun hedefinin, farklı disiplinlerden uzmanları, uygulayıcıları, akademisyenleri ve öğrencileri bir araya getirmek ve iletişim eğitiminin gelişimine ışık tutacak bir sonuç bildirisi hazırlamak olduğunu söyledi.
A&B İletişim Yönetim Kurulu Başkanı Sibel Asna ise, “Çağın gereklerini mesleğimize yansıtmanın yollarını arıyor, tartışma ortamı yaratılmasına öncülük etmeyi, mesleğimizi evriltmeyi hedefliyoruz. Umarım bu konferanslar dizisiyle, akademi ile meslek mensupları/iş dünyası arasında bir köprü vazifesi görebilir ve amacımıza ulaşabiliriz.” dedi.
Konferanslar dizisinin ilki 2017 yılında 27 konuşmacı ve 450 dinleyicinin katılımıyla Marmara Üniversitesi İletşim Fakültesi’nde yapıldı ve “Dijital Gerçeklikte Halkla İlişkilerin Evrimi” tartışıldı. 2018 yılında Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi’nde düzenlenen “Yeni Zamanlar ve Halkla İlişkiler” konulu 2 günlük etkinlikte ise 19 akademisyen, 1 yüksek lisans ve 3 doktora öğrencisi, toplam 19 bildiri sundu. Konferanslar dizisiyle ilgili tüm bilgilere konferans.ab-pr.com adresinden ulaşılabilir.
Alaeddin Asna’nın 1960’tan 1980’e kadar Varlık ve Türk Dili dergilerinde şiir ve hikâyeleri, 1974’te Alman Kültür Derneği’nden ödül alan Sandaldaki Adam adlı şiir kitabı yayımlandı. Halkla ilişkiler ve kişisel ilişkiler alanında yüzlerce makale ve bildiriye imza attı, tanıtım ve turizm konusunda çok sayıda konferans verdi, seminer ve panel yönetti. Alâeddin Asna, kitaplarıyla iletişim profesyonelleri ve öğrencilerine çok değerli bir miras bıraktı. Kitapları uluslararası bibliyografyaya girdi..
1940 yılında İstanbul’da doğdu. 1961 yılında Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’nin Ekonomi Bölümü’nü bitirdi. ABD’deki Michigan Devlet Üniversitesi’nin İletişim Sanatları Bölümü’nde iletişim konusunda yaptığı yüksek lisans eğitimini 1964 yılında tamamladı.
İş yaşamına TRT’de radyoculuk, Yeni İstanbul ve Vatan’da gazetecilikle başladı. Milli Savunma Bakanlığı Basın ve Halkla İlişkiler Dairesi’nde askerlik hizmetini tamamladı. Ardından, Devlet Planlama Teşkilatı ile Sağlık Bakanlığı Nüfus Planlaması Genel Müdürlüğü’nde çalıştı. Koç Holding’de ise Halkla İlişkiler Müdürü olarak görev yaptı.
1974’te, Türkiye’nin ilk halkla ilişkiler şirketi A&B Halkla İlişkiler’i kurdu ve fiili olarak 1995 yılına kadar çalıştı. Asna’nın yönetimindeki A&B, 200’e yakın ulusal/uluslararası kuruluş ve organizasyona halkla ilişkiler danışmanlığı yaptı, 1991 yılında Uluslararası Halkla İlişkiler Derneği’nin (IPRA) Altın Küre ödülünü aldı. Asna, Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi’nde sürdürdüğü görevin yoğunlaşması üzerine, 1995 yılında şirket ortaklığından ve yönetiminden ayrılarak yalnızca eğitim faaliyetleriyle ilgilenmeye başladı. Asna’nın, A&B İletişim A.Ş.’nin Yönetim Kurulu Üyesi ve Danışmanı olarak sürdürdüğü çalışmalar, 4 Ağustos 2015 tarihindeki vefatına kadar devam etti.
1972 yılında Halkla İlişkiler Derneği’nin kurulmasına öncülük etti ve kurucu başkanlığını yürüttü. 1980 yılında ayrıldığı başkanlık görevine 1996 yılında 2. kez seçildi. Bu dönemde, derneğin İletişim Türkiye adlı dergisinin çıkarılmasını sağladı. Daha sonra Türkiye Halkla İlişkiler Derneği adını alan kuruluşun, Onur Kurulu Üyeleri arasında yer aldı.
1968 yılından başlayarak; Ankara, İstanbul, Anadolu, Mimar Sinan, Ege ve Marmara Üniversitelerinin Gazetecilik – Basın Yayın Yüksek Okulları ile Ankara Hukuk Fakültesi Banka ve Ticaret Hukuku Enstitüsü’nde halkla ilişkiler, reklamcılık, kişisel ilişkiler ve gazetecilik dersleri verdi. 1990 yılında İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü’nden halkla ilişkiler dalında doktora derecesini aldı. 1993 yılından itibaren ders verdiği Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi’nde 1994’te doçent, 1999’da ise profesör oldu, bir dönem dekanlık görevini de üstlendi. Eğitici ve tez danışmanı unvanıyla, İstanbul ve Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitülerinin lisansüstü ve doktora programlarında yer aldı.
Prof. Dr. Asna; Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Danışma Kurulu, Uluslararası Reklamcılık Derneği (IAA) Yönetim Kurulu ve İstanbul Mülkiyeliler Vakfı Yönetim Kurulu üyeliği yaptı. Ayrıca; PEN Yazarlar Derneği, Türk Tarih Vakfı, Uluslararası Halkla İlişkiler Derneği (IPRA), Uluslararası Halkla İlişkiler Ağı (IPRN), Basın Konseyi, Mülkiyeliler Birliği ve Aile Planlaması Derneği’ne üye olarak katkılarda bulundu.
1960’tan 1980’e kadar Varlık ve Türk Dili dergilerinde şiir ve hikâyeleri, 1974’te Alman Kültür Derneği’nden ödül alan Sandaldaki Adam adlı şiir kitabı yayımlandı. Halkla ilişkiler ve kişisel ilişkiler alanında pek çok kitaba, yüzlerce makale ve bildiriye imza attı. Kitapları uluslararası bibliyografyaya girdi. Tanıtma ve turizm konusunda çok sayıda konferans verdi, seminer ve panel yönetti.
1974’te, Türkiye’nin ilk halkla ilişkiler şirketi A&B Halkla İlişkiler’i kurdu ve fiili olarak 1995 yılına kadar çalıştı. Asna’nın yönetimindeki A&B, 200’e yakın ulusal/uluslararası kuruluş ve organizasyona halkla ilişkiler danışmanlığı yaptı, 1991 yılında Uluslararası Halkla İlişkiler Derneği’nin (IPRA) Altın Küre ödülünü aldı. Asna, Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi’nde sürdürdüğü görevin yoğunlaşması üzerine, 1995 yılında şirket ortaklığından ve yönetiminden ayrılarak yalnızca eğitim faaliyetleriyle ilgilenmeye başladı. Asna’nın, A&B İletişim A.Ş.’nin Yönetim Kurulu Üyesi ve Danışmanı olarak sürdürdüğü çalışmalar, 4 Ağustos 2015 tarihindeki vefatına kadar devam etti.
Dr. Öğr. Üyesi Hilal Kılıç: İstanbul Gelişim Üniversitesi
2004 yılında web 2.0 uygulaması ile başlayan ve sayısı hızla artan yeni medya mecraları gündelik yaşamdaki iletişim biçimlerinde köklü değişikliklere neden olmuştur. Zaman ve mekan ile sınırlı yüz yüze iletişim’in, internetin bireysel kullanımı ile sanal mecralarda 7/24 zamansız ve mekansız formda etkileşimli biçimde gerçekleşmeye başlaması ve yaygınlaşan tekno-kültür, birey ve toplum üzerindeki etkileriyle birlikte tartışılmaya başlamıştır.
Kullanıcının bu yeni kültürle tanışması ve bu kültüre teknolojideki gelişmelerin hızıyla eşdeğerdeki uyumu çoğu kez statükonun bir gereği olarak kabul görmüşse de bu uyumun toplumun büyük bir kesiminde tereddütsüz gerçekleşmesi, yaratılan kültürün kodlarının geçmişte yazıla geldiğini ve kitlelerin uyumunun hazırlığına dair bir tarihçenin olduğunu düşündürmektedir. J.Baudrillard’ın Tüketim Toplumu’na dair savları ve Manuel Castells’in Ağ Toplumu ile ilgili teknoloji, iletişim ve ekonomi üçgenindeki değerlendirmeleri bu uyumu nedensellikleri ve tarihsellikleri bağlamında açıklamaktadır.
Fiziki dünya ile eşzamanlı deneyimlenebilen sanal dünya kimi zaman birbirinden ayırdedilemeyecek ölçüde gerçekliği yansıtmaktadır. Kullanıcının, fiziki dünyada olan-biten’i yeni medya aracılığı ile sanal mecralara aktarımı esnasında sanal gerçekliğin kapıları aralanmakta ve an’ın ve gerçekliğin tüketimi iki dünya arasındaki bu geçişlerde deneyimlenebilmektedir. Kullanıcı, fiziki dünyada var olanı dilerse bu mecralarda farklılaştırabilir, farklı gösterebilir, algılanmasını istediği şekle dönüştürebilir. İletişim’in karşılıklık ilkesindeki alıcının kod açma eylemi, adeta iletiyi yeni medya aracılığıyla gönderen’in kumanda ettiği bir eyleme dönüşmüştür. Her an görünür olmayı seçen kullanıcılar için neredeyse yaşamdaki her an’ın sanal ortama aktarılarak paylaşılması istenci de güçlenmiştir.
İletişim biçimlerinde hem nitelik hem de niceliksel açıdan yaşanan bu değişimlerin, Halkla İlişkiler alanı için de bir dönüşüme neden olduğunu söylenebilir. Bu dönem, Halkla İlişkiler için, geleneksel mecraların yanısıra dijital uygulamaların kullanıldığı yeni bir döneme işaret etmektedir. Örneğin, Halkla İlişkiler’in hedef kitlesine, geleneksel medyayı kullanarak, basın bültenleri aracılığıyla servis ettiği duyurumların, günümüzde, hedef kitlesinin yoğun olarak kullanmayı tercih ettiği, yeni medya aracılığıyla online basın bütenleri şeklinde iletildiği görülmektedir.
Bu araştırmanın amacı, J.Baudrillard’ın Tüketim Kültürü savları kapsamında Yeni Medya aracılığıyla gerçekliğin tüketimi olgusunu analiz ederek, bu dönüşümün (an’ı ve gerçekliği tüketerek ortaya çıkan iletişim biçimi), dürüstlük ve açıklık ilkesi ile iş gören Halkla İlişkiler alanı için anlamını, hedef kitle, duyurum ve kullanılan araçlar gibi belirli başlıklarda, PR 2.0 kavramı ile ilişkilendirerek değerlendirmektir.
“Yeni Medya kullanımı ile an’ın ve gerçekliğin tüketilmesi, Halkla İlişkiler Alanını nasıl etkiler?” Araştırma sorusu olarak ele alınmıştır.
Anahtar Kelimeler: Halkla İlişkiler, Tüketim Kültürü, PR 2.0, Yeni Medya
Psikolog Prof. Dr. Mustafa Özodaşık: Selçuk Üniversitesi İletişim Fakültesi Kişilerarası İletişim Anabilim Dalı Öğretim Üyesi
Günümüz modern toplumlarının meşgul olduğu konuların başında “yeni bir nesil yetiştirme” çabalarının geldiğini görmekteyiz. Yetişen neslin karakteristik özelliklerini içinde bulunduğu ortamın ve kendisine sağlanan eğitim politikalarının belirlediğini söyleyebiliriz. Her devir kendi neslini yaratır varsayımından hareketle günümüz nesli Z nesli olarak adlandırılmaktadır.
Z nesli nedir? Sorusunun cevabı asla kısa olmayan uzun soluklu izlenimler ve sosyal tahlillerin sonucunda yanıtlanması gereken bir konu bütünlüğüdür. Milenyumla birlikte dünyanın değişmesi, gelişmesi internetin hayatımıza girmesi hemen hemen her şeyin yenilenip kolaylaşması 2000 yılından sonra doğan, büyüyen neslin farklı bir konuma dönüşmesine neden olmuştur.
Z neslinin özelliklerinden en belirgini bu bireylerin internetle, teknolojiyle büyümeleridir. Çok farklı yazılım programları, bilgisayarlar ve en önemlisi neslin elindeki akıllı telefonlar… Bütün bu teknolojik figürler Z neslini sosyal ve bilimsel açıdan ön plana çıkarıyor. Bireyler farklı eğitim sistemleri içerisinde harmanlanır, donanım sahibi olurlar fakat son tahlilde bireylerin kazandıkları donanımlar onları mutlu etmek yerine gerginleştirir, tatmin etmez ve sonunda ortaya çıkan yalnızlık ve yabancılaşma duygusu mutsuzluk biçiminde kendisini gösterir.
Bütün bu değişimlerin neden olduğu olumsuzluk özellikler X nesli ve Y nesliyle de çatışmalara neden olur. 1965-1979 yılları arasında doğan kişilerin temsil ettiği X nesli ile 1980-1999 yılları arasında doğanların temsil ettiği Y nesli; Z kuşağının bu tip gerçeklikten uzak davranışları yüzünden sık sık çatışmaktadır.
Analitik düşünme yöntemleri üst düzeyde olmasına rağmen bu özelliklerinin bireysellikten öteye geçmediğini görebilmekteyiz. Kendilerine olan güvenleri yüksektir ama sosyal, siyasal, ekonomik ve bireysel aktivitelerden uzak durmayı tercih etmektedirler.
Hayal dünyalarının yarattığı düşüncelerinde sonsuz bir özgürlüğe sahiptirler. Onlar için mümkün olmayan hiçbir şey yok gibidir. Ancak internet ortamının sanallığını, hayatın gerçekleriymiş gibi algılayıp toplumsallaşmadan ziyade bireyselleşmeyi önemsemektedirler.
Bu çalışmanın amacı Z neslinin özellikleri nelerdir, içinde bulundukları dünyayı nasıl algılarlar, bakış açılarındaki egoist duyguların yarattığı yalnızlık ve yabancılaşma biçimleri nelerdir gibi sorulara cevap bulmaktır.
Anahtar Kelimeler: z nesli, egoizm, yalnızlık, yabancılaşma
Yağmur Atalay: Doktora, Ege Üniversitesi, İletişim Fakültesi, Halkla İlişkiler ve Tanıtım Anabilim Dalı
Mükerrem Ünlü: Doktora, Ege Üniversitesi, İletişim Fakültesi, Halkla İlişkiler ve Tanıtım Anabilim Dalı
Yaşanılan her dönem zamanın akışkanlığı içinde kendi kavramlarını yaratmaktadır. Postmodern zaman olarak nitelendirilen yaşadığımız bu dönemin popüler kavramı ise “post-truth”tur. Hakikat sonrası veya gerçek ötesi olarak Türkçe’ye çevrilen bu kavram, gerçekliğin yeni bir görünüme sahip olduğunu ifade etmektedir. Bu yeni görünüm duygu ve kişisel inançların, objektif ve nesnel gerçeklerin yerini aldığı bir çağa vurgu yapmaktadır. Bu çağın en belirgin özelliği, gerçek ile sahte arasındaki çizginin bulanıklaşması, hatta gerçek ile sahtenin yer değiştirerek gerçek bildiklerimizin duygu ve inançlar ile şekillenen sahteler olmasıdır. Gerçek ile sahte kavramlarının yer değiştirmesi ve sınırlarının bulanıklaşmasında günümüzün en etkili aracı sosyal medyadır. Sosyal medyanın hız, ağ ve akış ile karakterize olan yapısı günümüzde yerini zihin karmaşıklıklarına yol açan enformasyon yığını ve sahte gerçekliklere bırakmaktadır. Post-truth çağında gerçeğimsi benlikler ve onların gerçeğimsi bilgileri ile sunumları sosyal medya aracılığıyla gerçek kılınmaktadır.
Sosyal medya genellikle iletişim ve etkileşim kurma, sosyalleşme, boş zamanı değerlendirme, aktivizm ve eğlence gibi amaçlarla kullanılmaktadır. Son dönemlerde sıklıkla karşılaşılan bir başka alan ise, bireyin benlik sunumunu gerçekleştirdiği vitrin olarak sosyal medya kullanımıdır. Benlik sunumunun temelini, bireyin çevresindeki insanlardan kabul görme isteği ve beğenilme arzusu oluşturmaktadır. İhtiyaç olarak da değerlendirilebilecek olan bu istek ve arzuların karşılanmasında, yapısal özellikleri göz önüne alındığında sosyal medyanın birey için değerli bir araç olduğu görülmektedir. Günümüzde sosyal medya, bireyin bir proje olarak tasarladığı benliğini sergilediği bir sahneye dönüşmüştür. Birey bu sahnede benliğini kurguladığı şekilde sunmakta, gerçeğin içini boşaltarak yeni bir gerçeklik yaratmaktadır.
Bu çalışma, post-truth ve hiper gerçeklik kavramları temelinde sosyal medyada benlik sunumunun irdelenmesi üzerine yapılandırılmıştır. Literatür taramasına dayanan bu çalışmanın amacı; post-truth ve hiper gerçeklik kavramları arasında ilişki kurarak, daha önce yapılan araştırmalar ışığında, bireylerin sosyal medyada benlik sunumlarını incelemektir.
Anahtar Kelimeler: Post-Truth, Sosyal Medya, Hiper Gerçeklik, Benlik Sunumu
Arş. Gör. Bahşende Çoban: İstanbul Ayvansaray Üniversitesi, Halkla İlişkiler ve Reklamcılık Bölümü Araştırma Görevlisi
İnternetin gündelik yaşantımıza dahil olmasıyla birlikte, diğer pek çok meslek alanında olduğu gibi gazetecilik mesleği de gelenekselden dijitale doğru bir değişim göstermiştir. Bu süreçte, kimi gazeteler basılı yayınlarına son verirken, kimileri de basılı yayınları ile birlikte, internet ortamındaki web sitelerinde de yayın hayatlarına devam etmektedir. Günümüzde, bireylerin haber alma ihtiyaçlarının büyük çoğunluğunu, sanal mecralar aracılığıyla gerçekleştirdiği göz önüne alındığında, gazetelerin dijital ortamda varlığını sürdürmesi önem arz etmektedir. Geleneksel gazetecilikte bir gazetenin geleceğinin, sahip olduğu tiraj ile belirlenmesi gibi bugün de haber sitelerinin akıbetini “tık” sayıları belirlemektedir. Dolayısıyla, haber siteleri bu uğurda okuyucularına tık tuzakları kurmakta ve haber başlıkları ile haber içeriklerinin tutarsız olduğu haberlerle, tık sayılarını arttırmayı hedeflemektedir. Söz konusu gerçeklik; “Hakikat Sonrası Çağ”ın yansımalarından biri olarak karşımıza çıkmaktadır. “Post-Truth” olarak bilinen “Hakikat Sonrası Çağ” kavramı ise 2016’da Oxford Sözlük tarafından yılın kelimesi olarak seçilmiştir. Bu kavram kısaca, gerçeğin üstünün örtülürken bireylerin suçluluk duymamasını ve yalanın normalleşmesini ifade etmektedir. “Hakikat Sonrası Çağ” ile yalanın normalleşmesi, her türlü alanda etiğin yok oluşunu gözler önüne sermektedir. Bu bağlamda, dijital gazetecilik de, etik açısından tartışmaya açık bir alandır. Bu çalışmada; “Hakikat Sonrası Çağ”a uyum sağlayan, Türkiye’deki ana akım medyanın en çok ziyaret edilen haber sitelerine (hurriyet.com.tr ve milliyet.com.tr) ait haber içerikleri ve haber başlıkları “tık tuzağı” uygulaması bağlamında, içerik analizi yöntemi kullanılarak incelenmiştir. Böylece, haber sitelerinde gerçekleştirilen tık tuzaklarının ve haber başlıklarında tık tuzağı uygulamasına ne sıklıkla başvurulduğunun tespit edilmesi hedeflenmiştir.
Anahtar Kelimeler: Post-Truth, Clickbait, Tık Tuzağı, Dijital Gazetecilik
Dr. Öğr. Üyesi Banu Kumbasar: İstanbul Üniversitesi, Cerrahpaşa Sağlık Bilimleri Fakültesi, Sağlık Yönetimi Bölümü
1990’ların ortalarında hayatımıza girişiyle birlikte internet halkla ilişkiler uygulamalarını önemli ölçüde etkiledi. Bu yeni ortam, paydaşların gücünü artırma, kuruluşların bilgi toplama, kamuoyunu izleme ve kilit konularla ilgili hedef kitleyle doğrudan diyalog kurma yeteneğini artırma eğilimindedir. Araştırmacılar 1990’lı yıllarda internetin halkla ilişkiler uygulamaları üzerindeki etkisini tahmin ettiler ve yakın gelecekte halkla ilişkiler uygulayıcılarının hedef kitleleriyle çevrimiçi iletişim kurmak için daha fazla zaman harcayacaklarını öngördüler. Halkla ilişkiler literatüründe internetle ilgili sağlık iletişimi çalışmalarının sayısı giderek artmasına rağmen, bu çalışmaların sistematik bir literatür taraması henüz yapılmamıştır. Bu nedenle araştırmaların literatürdeki gelişimi belirsizliğini korumaktadır. Bu araştırmada; halkla ilişkiler araştırmacılarının sağlık iletişimi uygulamalarında yer alan yeni teknolojiler hakkındaki bilgilerini geliştirmek, gelecekteki araştırmaları yönlendirmeye yardımcı olmak ve dijital halkla ilişkiler araştırmalarındaki eğilimleri belirlemek amaçlanmıştır. Bu araştırmanın örneklemini 1992-2018 yılları arasında yayımlanmış halkla ilişkiler literatüründeki sağlık iletişimiyle ilgili makaleler oluşturmaktadır. www – dünya çapında ağlara erişimin ilk kez 1992’de sağlanmış olması nedeniyle başlangıç yılı 1992 seçilmiştir. Bu araştırma kapsamında halkla ilişkiler alanının önde gelen dergilerindeki tam metin makaleler değerlendirilecektir. Her makale dört kategoride incelenecektir: a) genel bilgiler – dergi adı, yılı, yazarlar, kurum adı, b) içerik – genel araştırma konusu, araştırma içeriği, c) araştırma biçim ve yöntemi, d) gelecek araştırma önerileri. Elde edilen bulgular SPSS programıyla analiz edilecek ve grafikler halinde sunulacaktır.
Dr. Öğr. Üyesi Simge Emekçi: Yozgat Bozok Üniversitesi, İletişim Fakültesi, Halkla İlişkiler ve Reklamcılık Bölümü
Arş. Gör. Selçuk Çetin: Yozgat Bozok Üniversitesi, İletişim Fakültesi, Halkla İlişkiler ve Reklamcılık Bölümü
Özet: Bilginin yayılmasında ve küreselleşmesinde öncü olan yeni medya araçlarının bir dezavantajı ise yalan haberlerin ‘fake news’ yayılmasına ortam hazırlamasıdır. Halkla ilişkiler uygulayıcıları açısından bakıldığında internetin ve sosyal medyanın hedef kitleler ile iletişim kurmada ve bu ilişkileri geliştirmede sağladığı faydaların yayında yalan haberlerin yayılması sürecinde de kurumlara ciddi zararlar verdiği noktasında sayısız örnek mevcuttur. Peki, bireyler gerçek ile yalan haberi nasıl ayırt etmektedir? Bir içeriğe ya da habere güven duymalarını etkileyen faktörler nelerdir? Bireylerin sosyal medya içerik paylaşma motivasyonları nedir? Bu gibi sorulara yanıt aranılan bu araştırmada elde edilen veriler ile halkla ilişkiler uygulayıcılarına, markalara ve literatüre katkı sağlanması amaçlanmaktadır. Elde edilen veriler ile bireylerin algılarına yönelik bir fikir elde edilmesi araştırmanın genel amacıdır.
Amaç: Bu araştırmanın amacı günümüzde yeni medya araçlarının yaygınlaşması ile birlikte artan yalan haber ‘fake news’ probleminin halka ilişkiler uygulayıcılarına yarattığı problemlerin çözümüne katkı sağlamaktır. Bu kapsamda kitlelerin ‘gerçek haber’ ve ‘güvenilir haber’ kavramlarına bakış açıları incelenmiş olup, güvenilir haber ve gerçek haber ayrımlarının kitleler tarafından nasıl yapıldığı sorgulanmıştır. Elde edilen veriler doğrultusunda halkla ilişkiler uygulayıcılarına ve markalara hedef kitlelerin düşünme ve karar verme şekilleri açıklanmaya çalışılmıştır.
Bu araştırmanın temel problemlerinden birisi gerçekliğin kitleler tarafından sorgulandığı ‘Gerçek Ötesi’ ‘Post Truth’ çağda, bireylerin bir içeriğin gerçek olup olmadığı noktasında bu ayrıma nasıl vardığı, özetle, gerçek / güvenilir olan içerikle olmayanı nasıl ayırt ettiğini açıklamaya çalışmaktır.
Bu araştırmanın bir diğer problemi ise, bireylerin sosyal medya ortamında içerikleri yayma motivasyonlarını tartışmaktır. Bireylerin bir içeriği yayma motivasyonunu açıklamak çağımız problemi olan yalan haberlerin internette yaygınlaşmasını, gerçek bilgiye ulaşmanın önündeki engelleri kaldırma yolunda yol gösterici olabileceği düşüncesidir.
Yöntem: Bu araştırmada nitel araştırma yöntemi kullanılmıştır. Veri toplama yöntemi olarak da focus grup tekniği kullanılmıştır.
Bulgular: Yapılan görüşmeler sonucunda bazı temel kavramlara ulaşılmıştır. Katılımcılar gerçek haberi, “somut, nesnel bilgi” olarak tanımlamıştır. Sosyal medya mecrası güvenilir bulmasa da en fazla kullanılan gündemi takip etme aracı olduğu görülmektedir. Sosyal medya kullanım tercihleri ve içerik paylaşma amaçları eğitim seviyesi ve yaşa göre farklılaşmaktadır. Bir medya içeriğini güvenme de en etkili araç içeriği yayınlayan kaynaktır.
Uygulama Alanı: Bu araştırma sonucunda elde edilen veriler halkla ilişkiler uzmanları, marka yöneticileri ve sektördeki diğer uzmanlar için bireylerin internet ve sosyal medyada ki içerikleri nasıl değerlendirdiği noktasında yol gösterici olacaktır.
Anahtar Kelimeler: Post-Trust, Gerçek Ötesi, Halkla İlişkiler ve Yeni Medya, Halkla İlişkiler Uygulamaları
Belgin Yazıcı
Tüketim zamanla değişime uğramış ve insanların sadece ihtiyaçlarını gidermek için satın aldıkları faydacı tüketimden sembolik, hazcı tüketime geçiş olmuştur. Değişen tüketim biçiminde tüketiciler sadece fiziksel ihtiyaçlarını karşılamamakta, aynı zamanda psikolojik, kültürel ve sosyal ihtiyaçlarını da bazı mal ve hizmetleri satın alarak gidermektedirler. Toplumsal değerlerin maddiyata dönüşmesi ve tüketim kültürünün gün geçtikçe artış göstermesi ile birlikte lüks tüketim de tüm dünyada daha fazla dikkat çekmeye başlamıştır. Özellikle son on yıl içinde çok belirgin bir şekilde değişime uğrayan yaşam şekillerinin ve kültürlerinin bir getirisi olan lüks tüketim, son yıllarda çok daha fazla ilgi odağı olmuş ve bu sektörde bulunanlar için de büyük önem taşımaya başlamıştır. Bu çalışmada 1980 ile 1999 yılları arasında doğan ve Y Kuşağı olarak nitelendirilen neslin lüks kavramına bakışı ve değişen tüketici davranışları açısından yeni lüks kavramı incelenmiştir. Çalışma öncesinde Türkiye’deki çeşitli sektörler ve Y kuşağının özellikleri ve alışveriş davranışları ile ilgili bir ön çalışma gerçekleştirilmiştir. Literatür taraması ile elde edilen bilgilerden sonra, birincil veri toplamak amacıyla Y Kuşağı’nı temsil eden 1980-1999 yılları arasında doğan deneklerin örneklemi oluşturduğu bir anket çalışması yapılmıştır. Daha sonra geliştirilen model doğrultusunda test edilerek incelenen ilişkiler çalışmada ortaya konulmuştur.
Öğr. Gör. İrem Oran: İstanbul Kültür Üniversitesi, İşletmecilik Meslek Yüksekokulu Halkla İlişkiler ve Tanıtım Programı
Yeni medya teknolojilerinin getirdiği hız ve bunun yanı sıra bilgiye ulaşma ve bilgiyi sunma-tüketme alışkanlıklarının değişimi iletişim ve medya sektörünü dönüştürmüştür. Günümüzde yeni medya teknolojileri ile birlikte haberin üretimi, içeriği, aktarılışı açısından başta gazetecilerin olmak üzere halkla ilişkiler ve iletişim alanlarında çalışanların iş yapış şekilleri değişmiştir. “Veri Odaklı” çalışmak iletişimcilere önemli fırsatlar sunmakta ve rekabette üstünlük sağlamanın en iyi yollarından biri olarak karşımızı çıkmaktadır.
Öte yandan, iletişim ile ilgili çalışmalarda ve araştırmalarda halkla ilişkiler ve medya ilişkisi sıklıkla odak ve eleştiri noktası olmuştur. Bu ilişkinin kötüye kullanımı zaman zaman halkla ilişkiler mesleğinin etik yanlarının sorgulanmasına ve itibarının zedelenmesine neden olmuştur.
Yeni medya ve bilgi-iletişim teknolojilerinin gelişimi ile “veri kaydetme/saklama” ve sonrasında kaydedilen bu verileri işleme/kullanma günümüzde üzerinde sıkça konuşulan, planlama yapılan konular arasındadır. Ancak habercilik alanında verinin kullanımı, pazarlama alanındaki gibi etkin ve de yaygın değil. Halbuki iletişimciler açısından bir konuyu verilerle ifade edebilmek hedef kitle ile kurulmaya çalışılan ikna ve güven temelli ilişkilerde önemli bir avantaj olacaktır. Dolayısıyla, henüz tam anlamıyla yaygınlaşmayan bu alan iletişimciler, halkla ilişkiler çalışanları ve medya ilişkilerinin yeniden gözden geçirilmesi için önemli bir fırsattır. “Veriyi anlamlandırma ve yönetme”, “açık kaynak”, “açık veri”, “veri doğrulama” gibi kavramların kilit rol oynadığı bu dönemde gazetecilere ham veri sağlama, kamuoyu ile şeffaf iletişim, istatistiki bilgilerin görselleştirilme çabası 21. yüzyıl hakla ilişkiler çalışmaları için önem arz etmektedir.
İletişim ve bilgi teknolojilerini etkin kullanmak, hızla değişen teknolojilerin takipçisi olmak iletişimciler için her dönem bir zorunluluktur. Günümüz rekabet ortamında bu zorunluluklardan ve geliştirilmesi gereken becerilerden birisi de “veri odaklı” çalışmalar yürütmek; “veri okuryazarı” olmak ve veriyi yönetebilmektir. Bu çalışma; halkla ilişkiler çalışanlarının hazırladıkları bültenlerde, kamuoyunu bilgilendirmelerinde, ikna ve güven temelli ilişki kurma çabalarında veri odaklı yaklaşım belirleme ve ham veriyi gazetecilere sunma konusunda öneriler sunmaktadır.
Anahtar Kelimeler: halkla ilişkiler, veri yönetimi, veri doğrulama, veri okuryazarlığı, medya ilişkileri
Arş. Gör. Ali Karpuz: İstanbul Gelişim Üniversitesi, Uygulamalı Bilimler Yüksekokulu, Medya ve İletişim Bölümü
Arş. Gör. Nevra Üçler: İstanbul Gelişim Üniversitesi, Uygulamalı Bilimler Yüksekokulu, Halkla İlişkiler ve Reklamcılık Bölümü
Halkla ilişkiler kurumların hedef kitleleri ile diyaloğunu geliştirmeyi hedefleyen bir iletişim aracıdır. Kurumsal halkla ilişkiler kurumun itibarını artırmaya yönelik uygulamaları içerirken, pazarlama halkla ilişkileri dolaylı yoldan kar elde etmeye yönelik bir anlayışa sahiptir. Web 2.0 teknolojisinin gelişmesiyle geleneksel halkla ilişkilerin yerini yeni medyada uygulanabilir halkla ilişkiler almıştır. PR 1.0 hedef kitle ile tek yönlü bir iletişim kurarken PR 2.0 tüketici ile doğrudan temas kuran çift yönlü bir iletişim sağlayarak, tüketiciye etkileşimli bir ortam sunmaktadır. Kurumların web siteleri sahip oldukları yapısal özellikler sayesinde hedef kitle ile çevrimiçi ilişki kurabilmesine imkan tanımaktadır. Kurumlar bu amaçla web sitelerinde canlı destek, sık sorulan sorular vb. fonksiyonlara yer vermektedir. Oxford Sözlük tarafından 2016 yılının kelimesi seçilen, duygusal ve kişisel kanaatlerin fikir oluşumunda nesnel hakikatlerden daha etkili olmasına göndermede bulunan post-truth kavramı, postmodernizm sonrası bilgi anlayışının hakikate yansıması olarak karşımıza çıkmaktadır. Evrensellik, nesnel hakikatler ve mantığın yerini, parçalanmışlık, söylem ve duyguların aldığı postmodern dönemde hakikat, post truth şeklinde ifade edilebilecek, doğrulanma şartı taşımayan, duygusal etkileşimler ve kanaatler üzerinden ilerleyen, aracılı ve kurgulanmış olmaya açık bir hakikat halini almıştır. Yeni dönemde halkla ilişkilerde, web sitelerinde yer alan, canlı destek gibi uygulamalar hedef kitle ile iletişimde aracılı ve kurgulanmış bir hakikat sunumuna imkan tanımaktadır. Bu çalışmanın amacı canlı destek vb. etkileşimli halkla ilişkiler uygulamalarında post-truth anlayışının yansımalarını ortaya koymaktır. Bu amaçla post-truth anlayışa daha uzak nesnel gerçekliğin daha ön planda olduğu düşünülen sık sorulan sorular vb. fonksiyonlar ile canlı destek vb. fonksiyonlar karşılaştırmalı içerik analizine tabi tutulacaktır. Çalışmanın örneklemini www.alexa.com sitesinin verilerine göre Türkiye’ de en çok ziyaret edilen 50 internet sitesi arasında yer alan alışveriş siteleri oluşturacaktır.
Anahtar Kelimeler: halkla İlişkiler, post-truth, alışveriş siteleri, canlı destek, sık sorulanlar
Dr. Sadık Çalışkan: İnönü Üniversitesi Yabancı Diller Yüksekokulu
Tuba Baytimur: Maltepe Üniversitesi Halkla İlişkiler ve Tanıtım Doktora Öğrencisi
Post – Truth yeni dönemde ortaya çıkmış bir kavram olarak görünmesine rağmen, insanlığın ortaya çıktığı zamanlardan bugüne devam eden hikâye anlatıcılığı sanatının algı yönetimi ve ikna edici iletişim amaçları ile kullanılmasına verilen yeni bir isimden başka bir şey değildir. Geçmişte propaganda, yalan haber, dezenformasyon olarak adlandırılan kavramlar post – truth adı altında pazarlanmakta ve meşrulaştırılmaktadır. Bu dönemi farklı kılan nokta uydurma hikâyelerin yeni medya araçları ve teknolojik gelişmeler sayesinde kitlelere ulaşma gücü ve kitlelerin bu hikâyelere verdiği yanıtta aranabilir. Post truth temelde politikacılar ve oy verenler olmak üzere iki aktöre sahiptir. Tarih boyunca politikacılar gerçeği bastırmak için büyük mücadeleler verdiği, çeşitli yöntemler denediği bilinmektedir. Ancak post- truth döneminde politikacıların bu zahmetli çabalara girmesine ihtiyaç duyulmaz. İnsanlar artık gerçekten ziyade gerçek olmayana bağımlıdır. Gerçek olmayan haberleri takip eder ve paylaşırlar. Bu seçimi bir baskı ile değil özgür iradeleri ile yaparlar. Faşizme giden yolda son durağın post – truth dönemi olduğu söylenir. Bu dönemde lider düzenli ve tekrar eden yalanlarla gerçekleri yok ederek yerine gücü koyar. Çoğunlukla gerçek, medyanın ele geçirilmesi, sansür, muhalif medyanın bastırılması ile yok edilir. Vatansever söylemler, sloganlar kullanılarak etnik benlik ön plana çıkarılır, insan hakları rafa kaldırılır, düşman ülkeler belirlenir, dini duygular kullanılır. Bu çalışma Post – truth kavramının tarihi gelişiminden hareketle geçen yüzyılda Avrupa’da yükselen despotik yönetimlerle günümüzdeki politikacıların propaganda, yalan haber, algı yönetimi gibi konularda örnek olaylar üzerinden benzerliklerini ortaya koymak amacı ile yapılmıştır.
Anahtar Kelimeler: politika, propaganda, hikaye anlatıcılığı
Özgür Adan
İlknur Atasoy
Bir işletmenin tüketicilerini iyi bir şekilde anlaması, hayatta kalması ve kendi varlığını devam ettirmesi için kaçınılmazdır. Son dönemlerde toplumun yaşadığı dijital dönüşüm işletmeleri de dijitalleşmek zorunda bırakmıştır. Son zamanlarda tüketicinin dikkat süresinin azalması, görsel içeriklerin metinsel içeriklere göre daha hızlı bir şekilde algılanması, akıllı telefonların gündelik hayatın bir parçası haline gelmesi gibi pek çok etmen görsel içeriğin öneminin artmasına ve tüketiciler tarafından tercih edilmesine neden olmuştur. Görsel içeriğin bu kadar ilgi çekmesi sosyal medya platformlarından özellikle Youtube ve Instagram’ın ön plana çıkmasını sağlamıştır. Tüm bu gelişmeler, işletmelerin söz konusu platformlarda var olmalarını ve tüketicinin isteklerine doğru bir şekilde cevap vermelerini gerekli kılmıştır. Buradan hareketle yola çıktığımız bu çalışmanın temel amacı Brand Finance’ın 2018 araştırma raporu tarafından ortaya konulan Türkiye’nin en değerli ilk 25 şirketinin Youtube ve Instagram’ı halkla ilişkiler amaçlı nasıl kullandığının analiz edilmesidir. Bu amaçla çalışmanın birinci bölümünde tüketicilerde meydana gelen değişimler ve bu değişimlerin sosyal medya trendlerine etkisi incelenecektir. İkinci bölümde ise işletmelerin Youtube ve Instagram kullanımları; benimseme, entegrasyon, aktivite, etkileşim gönüllülüğü değişkenleri üzerinden içerik analizi yöntemi kullanılarak incelenecektir. Çalışmanın son bölümünde ise bu şirketlerin Youtube ve Instagram kullanımları sektörel bazda karşılaştırılacaktır.
Anahtar Kelimeler: halkla İlişkiler, sosyal medya, youtube, instagram
Arş. Gör. Yunus Emre Çağdaş: Ege Üniversitesi İletişim Fakültesi, İzmir
Prof. Dr. Mine Saran: Ege Üniversitesi İletişim Fakültesi, İzmir
Günümüzde insanlar, internet tarayıcısında açtığı yeni sekmelerin, sosyal medya kanallarında etkileşim kurduğu gönderilerin arasında kaybolup giderken; yeni medya ekosisteminin içerisinde ‘hakikat’te kaybolmaya başlamıştır. Hakikat ötesi (post-truth) çağın medya muharebesinde duygular ve kişisel inançlar, nesnel gerçeklikler karşısında üstünlük kurmaktadır. Bilgiye ve habere ulaşmanın çok hızlı ve kolay olduğu yeni medya ekosisteminde, içerik sürekli olarak yenilenmekte ve yinelenmektedir. Hakikate ait parçaları birleştirmeye çalışan insan zihni, oluşturulan ve sunulan her yeni içerik ile tekrar tekrar dağılmaktadır. Düzensiz ve dağınık bir zihin yapısı sahip insan, okuduğu her haberde, izlediği her görüntüde gerçeğin izini sürememektedir. Dolayısıyla bir taraftan içeriğin hızlı akışı, diğer taraftan aynı anda farklı kanallardan bilgi bombardımanına maruz kalan bireyin zihinsel yapısı arasında gerçeklik sıvılaşmakta ve yok olmaktadır. Gerçeklik ve onun insan zihnindeki yansıması olan hakikat arasındaki bağlantı da böylelikle kopmaktadır.
İnsanlar duygularına ve ruhuna hitap eden, sosyal çevresinde paylaşılan ve itibar gören düşünceyi, gerçek olmasa bile, benimsemekte ve doğru olarak kabul edebilmektedir. Herkes tarafından paylaşılan, yorum yapılan bir haberin yanlış olma ihtimali düşüktür; çünkü “binlerce insan nasıl yanlış düşünebilir, yalan söyleyebilir” inancı hakikat ötesi çağın bireylerinin zihinlerinde mevcuttur. Bu inanç, yankı odalarından (echo chambers) ortaya çıkan bir sestir. İnsanların kendileriyle aynı fikirleri aradıkları, aynı fikirlere sahip olan insanları dinledikleri, aksi bir düşüncenin yer edinemediği yankı odalarından çıkarak yayılan sahte haberler, yanlış bilgiler, sosyal medya yalanları hakikat ötesi çağda kamusal alanın gerçekleri haline gelmektedir. Günümüzde kamusal alan içerisinde bilginin iletimini ve etkileşimi sağlayan yeni medya, kamuoyunun gündemini oluşturmakta; bu medyanın eşikbekçileri olan algoritmalar Facebook, Twitter gibi mecralarda gerçekleri filtreleyerek sunmaktadır. Belirli algoritmaların etrafında toplanan kamular, benzer siyasi fikirlere, ideolojilere sahip olmakta; yalan dahi olsa doğruymuş gibi aynı düşünceyi savunmaktadır. Doğru olanın yerine, doğru olması istenilen fikirlerin, düşüncelerin tercih edildiği, hakikatın önemsizleştiği, duyguların olguların yerine geçtiği bir yapı içerisinde kamuya açılan kurumlara büyük görev ve sorumluluklar düşmektedir. Hakikat ötesi çağda, kurumlar her saniye bir yalan haber tehditi ile karşı karşıya kalırken; bir yandan da gerçek ile ilişkisi değişen hedef kitlelerini doğru bilgilendirme konusunda bir meydan okumayla yüzleşmek zorundadırlar. Bu bağlamda, bir kurum yalan haber ile karşı karşıya kaldığında, hakikati ortaya koyabilmek adına “kamuoyuna saygıyla duyurulur” başlıklı metinler ile gerçeği anlatmaya, kendisini ifade etmeye çalışmaktadır. Reaktif bir tepkiden ziyade proaktif bir yaklaşımın benimsenmesi gerekliliğinden hareketle bu çalışmada, hakikat ötesi çağda kurumlar ne yapmalı, nasıl yapmalı, niçin yapmalı sorularına kuramsal çerçevede yanıt aranmaya çalışılacaktır.
Anahtar Kelimeler: post-truth, kamusal alan, hakikat, kamuoyu
Öğr. Gör. Özlem Doruk Şahin
Prof. Dr. Rasime Ayhan Yılmaz
Yeni iletişim teknolojileri ile sosyal medya kullanıcılar için temel bir bilgi ve haber kaynağı haline gelmiştir. Bu durum bir yandan özgürleştirici olanaklar sağlarken diğer yandan sosyal medyayı propaganda ve manipülasyonun yoğun olarak kullanıldığı bir mücadele alanına dönüştürmektedir. Yalan haberler, doğrulanmamış bilgiler, kullanıcılar tarafından oluşturulmuş içerikler ve görsel malzemeler sosyal medyada herhangi bir denetim mekanizması olmaksızın hızla yayılmakta ve bu içerikler kamuoyunu etkilemektedir. Sosyal medyada dolaşıma giren içeriklerin kamuoyunu belirlemede ne denli güçlü olduğu Brexit referandumu ve ABD Başkanlık Seçimleri’nde Trump’ın zaferi ile somutlaşmıştır (Rose 2017). Bu durum “bir haber kaynağı olarak sosyal medyanın yükselişinden ve sunduklarına karşı duyulan güvensizlikten” beslenen post-truth kavramını gündeme getirmiştir (“Word of the Year 2016 Is”). Oxford Sözlüğü tarafından “nesnel gerçeklerin belirli bir konu hakkında kamuoyunu belirlemede duygulardan ve kişisel inançlardan daha az etkili olması durumu[nu]” ifade eden post-truth kavramı gerçeklerin önemsizleştiği bir döneme işaret etmektedir.
Post-truth dönemde sosyal medyada hızla yayılan ve doğruluğu ispatlanmamış iddiaların, yalan haberlerin, kullanıcı kaynaklı içeriklerin ve görsel malzemelerin en çok etkilediği gruplardan biri de markalardır (Teyit.org). Bu çalışmada, markaların post-truth dönemde sosyal medyada hızla yayılan şüpheli içerikler nedeniyle karşı karşıya kaldıkları ve kurumsal itibarlarına zarar verme potansiyeli taşıyan sosyal medya krizleri ele alınacaktır. Bu çerçevede öncelikle belirlenen örnekler üzerinden marka ile ilgili şüpheli içeriklerin sosyal medyada nasıl yayıldığı; markanın, kurumsal itibarını hedef alan bu içerikler ile mücadelede nasıl bir strateji izlediği analiz edilecektir. İkinci aşamada sözü edilen sosyal medya krizleri ile ilgili odak grup görüşmesi yapılacak ve katılımcıların konuyla ilgili deneyimleri, bakış açıları, tutumları ve algıları hakkında elde edilen veriler değerlendirilecektir. Sonuç kısmında ise sosyal medya krizlerinin analizi ve odak grup görüşmelerinden elde edilen bilgiler ışığında markaların kurumsal itibarlarını hedef alan şüpheli içeriklerle mücadelede izlemeleri gereken stratejiler tartışılacaktır.
Yrd. Doç. Dr. Doğan Aydoğan
Sinema bir olgu olarak ortaya çıktığından beri, gerçeklikle ilişkisi sorgulanan bir kavram olmuştur. Biçimci ve gerçekçi gelenekler sinemayı farklı biçimlerde ele almış ve bu durum sinema olgusunu yakından etkilemiştir. Biçimci gelenek sinemayı; gerçekliği tasarımlar yoluyla değiştirmeye çalışan bir eğilim olarak ele alırken, gerçekçi gelenek sinemanın gerçekliğe açılan bir pencere olması gerektiğini savunmuş ve farklı bir üslup önermiştir. Bu bağlamda biçimci gelenek sinemaya toplumu biçimlendirmede aktif bir rol biçerken, gerçekçi gelenek toplumun ve gerçekliğin perdeye yansıdığı, seyircinin bu sayede aktarılan gerçekliğe ulaştığı bir metin biçimi önermiştir.
Biçimci gelenek gerçekliği yeniden yapılandırırken koşullanmış bir izleyici üretmektedir. Perdede gördüğü akıcı hareket ve kurguya kendini kaptıran izleyici bir illüzyona dahil olmakta ve metni sorgulayamamaktadır. Duygulanma ve koşullanma biçimci sinemanın ortaya çıkardığı bir etki olarak ticari sinemada, propaganda metinlerinde ve reklam filmlerinde her zaman varlığını korumuştur.
Biçimci geleneğin ortaya çıkardığı koşullanmış izleyici olgusuna karşı gerçekçi gelenek değişik akımlar üreterek, illüzyonu ve metnin şeffaflığını kırmayı denemiş, seyirciyi aktif bir katılıma, sorgulamaya ve eleştirel bir tavır almaya çağırmıştır. Bu çerçevede biçimci geleneğin şeffaf ve koşullanmış metnini kırmaya çalışan gerçekçi ya da modern metinler sinemada önemli üslup farkları yaratmış ve sinema sanatının çerçevesini genişletmiştir. Ancak bugün ortaya çıkan enformasyon teknolojileri modern sinemanın ortaya attığı oyun, katılım ve açık uçluluk gibi önemli temaları, interaktif metinler üreterek sorunsallaştırmaya ve yerinden etmeye başlamıştır.
Jean Baudrillard ise simülasyon kuramında gerçekliğin artan oranda simülasyona benzediğini, nesne ve kopyanın yer değiştirdiğini öne sürmüştür. Jean Baudrillard iletişim araçlarında üretilen içerik ile toplum arasındaki ilişkinin, düşünce ve yaşam biçimimizde kalıcı bir dönüşüme işaret ettiğini öne sürmüştür.
Bu çerçevede baştan beri tartışmalı olan sinema, gerçekçilik ve üslup sorunlarının, toplumsal gerçekliğin içine girdiği yeni bağlamda çok daha sorunlu bir hal aldığı öne sürülebilir.
Çalışma, gerçeklik, toplumsal gerçekliğin dönüşümü ve post-truth olgusunu, sinemada gerçekçilik, simülasyon kuramı ve birey kavramları üzerinden ele alan kavramsal bir çalışmadır.
Arş. Gör. Emrah Başer
Arş. Gör. Semra Akıncı
Günümüzde tüm alanlarda enformasyon üretimi büyük bir hızla devam etmektedir. Bu üretim, üretilen biçimiyle kalmayıp bir değişim süreci geçirmekte ve kimi zaman orijinal versiyonundan farklı bir hal almaktadır. Tüm alanlarda gördüğümüz bu süreç film izleme noktasında da kendisini göstermektedir. Daha büyük ekranlı ve yüksek çözünürlüklü ekranlarla sinema perdesinin, ses sistemleriyle sinemadaki ses düzeninin evlere taşındığı günümüzde, sinema içerikleri de çeşitli dijital platformlar aracılığıyla bir dönüşüm süreci yaşamakta ve bir kumanda aracılığıyla erişilebilir hale gelmektedir. Bu durum sinemadaki film izleme eyleminin sinema salonu bağlamından koparılıp, bir evin salonunda aynı eylemin farklı bir ekran üzerinden gerçekleşmesiyle sonuçlanmaktadır. Söz konusu eylemlerin bu şekilde günlük hayatta yer almasında en büyük rol oynayan platformlardan biri de Netflix’tir. Son günlerde Netflix’in sinemanın yerini alıp alamayacağı konusu gerek akademik camiada gerekse sinema ve ilişkili sektörlerde sıkça tartışılmaktadır. Yaşanan durumun ve söz konusu tartışmaların içinde yaşadığımız post-truth çağıyla ilişkilendirilmesi ve bu bağlamda açıklanması olasıdır. Bu çalışmada, Netflix ve sinema ilişkisinin post-truth bağlamında, sinema reklamcılığı özelinde tartışılması amaçlanmaktadır. Bu amaçla, Netflix kullanıcılarıyla derinlemesine görüşmeler gerçekleştirlmiş, yapılan görüşmeler sonucunda Netflix’in sinemanın alternatifliği noktasında katılımcılardan farklı görüşler elde edilmiştir. Bu farklı görüşler neticesinde sinema reklamcılığının da yakın gelecekte bir mecra değişimiyle birlikte köklü bir değişim yaşama olasılığı da kendisini göstermektedir. Tüm bu tartışmaların önümüzdeki süreçte de devam edebileceği elde edilen bulgular çerçevesinde öngörülmektedir.
Sümeyye Yıldız
İsmail Kaplan
İletişim, hayatın her anını ve alanını kaplayan, doğası gereği sonlandırılamayan, kesintiye uğratılamayan bir olgudur. İletişimin ancak anlamlarında uzlaşılmış simgeler ile gerçekleştirilebiliyor olması, sözel ifadeler dışında kalan sözsüz iletişim tür ve yöntemlerinin de bir anlam sistemi içerisinde var olmasını gerektirir. Anlamın üretimini etkileyen unsurlardan biri de mekânın kullanımıdır. Her şey kendine yüklenen anlamla var olur ve tanımlanır. Bu düşünceden hareketle oluşturulan ve yaratılan mekân, bir anlamıyla ait olduğu dilin ve düşünce yapısının kendini var etmesi ve somutlaştırmasıdır. Mimari mekânlar salt malzeme ve tekniğin sonucu olmanın ötesinde, kendine yüklenen anlamla da ayaktadır. Bu yüzden dilin sınırları, inşa edilen mekânın da sınırlarını oluşturur. Bina, yapı ve çevre, kendisini deneyimleyen kişiyi, kendisiyle aynı zamanda ve mekânda bulunamayacak başka düşüncelerle ve anlamlarla buluşturabilmektedir. Anlam, Hakikat Sonrası Çağ’da (post-truth) değer kaybına uğramaktadır. Anlam manipüle edildiğinde ise insan, bulunduğu zamanın ve mekânın yabancısına dönüşmektedir. Hakikat Sonrası Çağ’da mekânın özellikleri kolayca manipüle edilebilmekte, bu da mekân yoluyla oluşturulan anlamın, dolayısıyla iletişimin muğlaklaşmasına ve belirsizleşmesine yol açmaktadır. Günümüzde sağlıklı bir toplumsal yapı için iletişime, iletişimin doğru bir şekilde gerçekleşebilmesi için ise, düşünce ve değer sisteminin göstergesi olarak anlamın ve buna bağlı olarak mekânın dürüstlüğüne ihtiyaç vardır. Bu çalışmada insana has olan anlamlandırma gücünün yüceliğine atıf yapılarak, kendine zaman içinde yer bulmuş olan mekanların anlamları ele alınmakta, bu yolla insani bilince hatırlatmada bulunulmaktadır. Buradan hareketle, mekânın ve dolayısıyla anlamın manipüle edilmesi yoluyla, insanın karar verme sürecine etki eden tahakküm unsurları da bu çalışmada tartışılmaktadır. Çalışma, disiplinler arası bir okuma ile Hakikat Sonrası Çağ’da da mekânın ve mekân yoluyla inşa edilen anlamın korunması gerekliliğine vurgu yapmaktadır.
Anahtar Kelimeler: hakikat sonrası çağ, anlam, mekân
FERİDE GÜLER
Çağdaş kültürde popüler kültürden, medyaya, gündelik hayattan, bilime ve edebiyattan psikoloji, sağlık ve tıp alanına kadar yaşamın birçok alanını kuşatan, söylemsel olarak söz konusu alanlara sızan mutluluk imgelerinin yoğun bir şekilde dolaşımda olduğuna; mutluluğun devamı ve yeniden üretilebilirliği konusunda bir saplantının meydana geldiğine tanık olunmaktadır. Kamusal alanın duygusal bir arenaya dönüştüğü bir kültürel ortamda (Illouz, 2014: 156) özellikle medyanın ve popüler kültürün yeni üslup, anlam ve öznellikler etrafında sürekli dolaşımda tuttuğu bir “mutluluk fetişizmi” söz konusudur. Söz konusu momentte mutluluk ele geçirilmek için büyük bir hırsla peşinden koşulan bir şey olarak görülebilmekte öte yandan normatif yan anlamlar da kazanabilmektedir. Bu çalışmada mutluluğun normatif bir hale gelmesinde, bireylerin kendilerini mutlu olma zorunluluğu içerisinde hissetmelerinde ve popüler mutluluk imgelerinin dolaşıma sokulmasında reklamların aracılık rolü sorunsallaştırılmaktadır. Çalışmada amaçlanan bir mutluluk tanımı yapmak ya da bir mutluluk modeli sunmak değildir. Sara Ahmed’in izinden giderek “mutluluk nedir?” sorusundan çok “mutluluk ne yapar?” (2016: 11) sorusuna odaklanmak bu çalışmanın çıkış noktası olarak görülebilir.
Bu çerçevede söz konusu çıkış noktasından hareketle analiz edilecek reklam metinlerine şu soruları sormak mümkün gözükmektedir: Reklam metinlerindeki farklı mutluluk anlayışları ve tanımları hangi ideolojik ön kabullere yaslanır? Mutluluk imgeleri reklamların söylemsel evreninde nasıl inşa edilir; hangi göstergelerle ve anlam dizgeleriyle birlikte belirginleşir? Reklamlardaki mutluluk vaatlerinin, imgelerinin ardında gizlenen nedir; bu imgeler nelerin görülmesini engeller, hangi güç ve iktidar ilişkilerini gizler? Reklamlarda özneler hangi olaylardan mutlu olurlar, nasıl mutlu olurlar? Söz konusu mutluluk zorunluluğu ve saplantısında reklamların rolü nedir?
Çalışmada bu sorular çerçevesinde mutluluk mitini yücelten reklam metinlerine odaklanmak amaçlanmaktadır. Bunun için yıllardan beri popüler imgelemde mutluluk mitini canlı tutmayı başarmış, söylemsel anlamda “mutluluk vaatleriyle” dolaşımda kalmayı sürdürebilmiş, bu anlamda başarılı bir halkla ilişkiler, reklam ve iletişim politikası izlediği öne sürülebilecek Eti markasının reklam metinleri analize dâhil edilmektedir. Söz konusu markanın son on yılına ait beş reklam metni tarihsel bir anlamı yakalamak, çerçevelenmiş ve seçilmiş ideolojik anlamları açığa çıkarmak amacıyla göstergebilimsel bir analize tabi tutulmuştur.
Analizin sonuçlarına göre; reklam metinleri dolayımıyla inşa edilen yüceltilmiş mutluluk imgeleri, duygusal repertuarımızda yer alan diğer duyguları -örneğin hüzün, acı, korku vb.- alt edilmesi gereken hastalıklar, bozukluklar olarak konumlandırmaktadır. Öte yandan reklam metinlerinde mutluluk duygusu hem stilize bir biçimde ve klişeler aracığıyla inşa edilmekte, sınırlı terimlere ele alınmaktadır. Reklamlarda mutluluk imgeleri, tüketmek ve hazza ulaşmaktan ibaret kılınan “tek boyutlu bir mutluluk” miti etrafından inşa edilmenin yanında narsistik, konformist, neoliberal ve cinsiyetçi mitlerle de kurulmaktadır. Alternatif varoluş ve mutluluk biçimlerine pek yer verilmeyen reklamlarda, mutluluk, nesne yönelimli bir şey olarak da tarif edilmektedir. Bu anlamda toplumsal, kültürel, politik ya da bireysel yanılsamaları besleyen bir mutluluk tasavvuru göze çarpmaktadır. İncelenen metinlerde pasifize edici bir mutluluk, realiteden duyulabilecek hoşnutsuzluğa yönelik tahammülü olmayan, sürekli pozitif düşünme ve görme halini dayatan bir mutluluk hali göze çarpmakta, reklamların mutluluk dili stilize, çerçevelenmiş ve sınırlı bir duygusal repertuara yaslanmaktadır.
Anahtar Kelimeler: Mutluluk ve reklamlar, duygular ve reklamlar, tek boyutlu mutluluk, konformist, neoliberal ve cinsiyetçi mutluluk
PROF. DR. SEMA YILDIRIM BECERİKLİ
Eleştirel düşünme, derin, dikkatli, aktif, değişime açık, üst bir düşünme biçimidir. Paul ve Elder’a göre (2013:xxi-xxvii) eleştirel düşünme, “düşünmeyi daha iyi hale getirmeyi düşünürken, düşünme hakkında düşünme sanatıdır. Eleştirel düşünme iç içe geçmiş üç safhası vardır: Düşünmeyi analiz eder, düşünmeyi değerlendirir ve düşünmeyi geliştirir”. Eleştirel düşünme insanın yaptığı her şeye yaklaşma yoludur. Yalnızca uğraştığı işlerde değil, gündelik yaşamında da ona eşlik eder. Gelişmiş bir eleştirel düşünme biçimi önemli sorular ve sorunlar ortaya atar ve onları açık ve tam olarak biçimlendirir. Ayrıca ilgili bilgileri toplar ve değerlendirirken, etkili bir yorum için soyut fikirlerden , yararlanabilir. Eleştirel düşünme becerisini geliştiren öğrenci ya da akademisyen, alternatif düşünme sistemleri içinde açık fikirli şekilde düşünür, karışık sorunlara çözüm bulma konusunda başkalarıyla etkili bir şekilde iletişim kurabilir. Eleştirel düşünmenin çoklu olanakları, İletişim eğitimi içinde özellikle de halkla ilişkiler eğitimi içinde bu düşünme biçiminin öğretilmesinin gerekliliğini net bir şekilde ortaya koymaktadır. İnsanın varoluşunun bir parçası olarak tasarlanabilecek eleştirel düşünme biçiminin, müfredat aracılığıyla öğretilmesi ve yerleştirilmesi ise üzerinde ayrıntılı bir şekilde düşünülmesi ve planlanması gereken bir konudur. Analiz etme becerisini geliştirmek, sorgulayıcı ve diyalektik bir şekilde zihnin çalışma pratiğini güçlendirmek, müfredattaki ders programının tamamında bu düşünme biçimini destekleyici bir bakış açısını sürdürmek gibi çözüm önerileri etrafında bir tartışma yürütmek, halkla ilişkiler müfredatlarına yön verici politikalar geliştirmek istediğimizde önemle üzerinde durmamız gereken bir gündem niteliği taşımaktadır.
Kaynak: Paul Richard, Elder,L. (2013). Kritik Düşünce, Nobel Yayınları: Ankara
ARŞ. GÖR. DR. NAGİHAN TUFAN YENİÇIKTI
Bilgi ve iletişim teknolojilerinde yaşanan hızlı gelişmeler çeşitli teknolojik uygulamaları da beraberinde getirmiştir. Günümüzde dijital iletişimin yoğun olarak yaşandığı sosyal medya platformları, çoğu öğrenci olan milyonlarca kullanıcı tarafından benimsenmiştir. Sosyal medya platformları ile paylaşım toplumu olan günümüz dünyası bireyler arasında yeni iletişim ve etkileşim araçlarının hızlı şekilde ortaya çıkması ile sürekli yeni dijital becerilerin de edinilmesini talep etmektedir.
Dijitalleşmenin eğitim alanında kullanılmaya başlanması özellikle üniversitelerdeki eğitim içeriğinin de buna uygun hale getirilmeye çalışılmasını gerekli hale getirmiştir. Dijitalleşme ile birlikte halkla ilişkiler eğitiminde de bu değişimlerin takip edilmesi ve halkla ilişkiler eğitiminin bunlara entegre edilmesi başka bir ifade ile meydana gelen bu teknolojik gelişmelerin halka ilişkiler eğitimine aktarılması gerekmektedir
Bu çalışmada yeni medya ortamı göz önünde bulundurularak dijital zekânın halkla ilişkiler eğitimi alan öğrenciler üzerindeki rolünün belirlenmesi amaçlanmaktadır. Bu amaçla İletişim Fakültelerinde halkla ilişkiler eğitimi alan öğrencilerin online davranışları ve dijital becerilerinin gelişimleri alan araştırması üzerinden betimlenmeye çalışılacaktır.
Anahtar Kelimeler: Halkla İlişkiler Eğitimi, Dijital Zekâ, Sosyal Medya
ARŞ. GÖR. OSMAN ONUR SALKIM
Günümüzde yaşanan teknolojik gelişimler ışığında, teknolojinin temas ettiği alanların sayısı giderek artmaktadır. Sağlıktan turizme, ticari faaliyetlerden eğitime kadar birçok alanda teknolojinin imkanlarından yararlanılmaktadır. Bu doğrultuda toplumsal yaşamın her alanında etkisi hissedilen teknolojik gelişmeler, eğitim alanında da önemli değişimleri beraberinde getirmektedir. Teknolojide yaşanan hızlı gelişmeler etki ettiği alanlarla birlikte yeni yaşam biçimlerini de beraberinde getirmiştir. Bu gelişmeler doğrultusunda dijitalleşen dünyada, toplumsal yaşam içerisinden farklı kuşakları temsil eden bireyler de bu süreçten etkilenmiştir.
Bu çalışmanın amacı, dijitalleşme ile sonradan tanışarak uyum sağlamaya çalışan Y kuşağı ve dijitalleşmenin içine doğan Z kuşağı olarak adlandırılan kuşakların eğitimde teknoloji kullanımının rolü ele alınacaktır. Bu kapsamda çalışmada, İstanbul Kültür Üniversitesi eğitim kadrosuna ve öğrencilerine hizmet veren, uzaktan eğitim portalı olarak teknoloji ve eğitim arasında köprü görevi gören Cats (Computer Aided Training & Educational Services) Platformu örnek olarak incelenecektir. Bir ders yönetim sistemi olan Cats, öğrenciler ile dersin öğretim elemanı arasındaki iletişimi sağlayan, derse ait bilgilerin ve kaynakların paylaşıldığı ortak bir haberleşme platformudur. Bu çerçevede söz konusu platformun Y ve Z kuşaklarının eğitimindeki yeri ve katkıları çalışmada ele alınacaktır.
Anahtar Kelimeler: Eğitim, Teknoloji, Dijitalleşme, Y Kuşağı, X Kuşağı.
YANKI ERGÜL
Çevrimiçi odak grupları, yüz yüze çalışan geleneksel odak grup yönteminin internet üzerinden yapılan karşılığıdır. Mekân olarak çevrimiçi bir platformda buluşulur. Genellikle bu platform, profesyonel çevrimiçi odak grup görüşmeler için yapılmış uygulamalardır. Bunların yanında konferans özelliği olan bir çok dijital iletişim uygulamasıyla da yapılabilmektedir. Uygulamalar kullanılırken; mikrofon, hoparlör, bilgisayar kamerası gibi araçlara ihtiyaç duyulmaktadır.
Çevrimiçi odak grup yöntemi, geleneksel yöntemle bir çok özelliği aynıdır. Bu bakımdan görüşmelerin sağlıklı olabilmesi açısından denk bir başarıya ulaşmak söz konusudur. Geleneksel yöntemde kullanılan ses kayıt ve kamera gibi araçları hesaba katıldığında, çevrimiçi yöntemde tek farklılığın bireylerin yan yana olmaması olarak görülmektedir.
Çevrimiçi uygulamalarda roller kesin bir çizgide belirlenmektedir. Moderatör, katılımcı, gözlemci, ve yönetici gibi roller, uygulamalarda yer alan yazılım sayesinde doğru bir şekilde işlemektedir. Özellikle profesyonel çevrimiçi odak grup görüşme programlarında, çoklu medya kullanımı da dikkat çekmektedir. Yüz yüze yapılan yöntemlerde harici olarak gereken; projeksiyon, bilgisayar, mikrofon, kamera, elektrik çıkışları, tartışma kılavuzu çıktıları vb. araçlar bilgisayarlarda tek çatı altında toplanmaktadır. Bu açıdan araştırmacıya kolaylık getireceği düşünülmektedir. Bunların yanında katılımcıları bir araya getirmek odak grup görüşmelerinde dikkat çeken bir zorluk olarak bilinmektedir. Bireyleri tek bir mekânda, aynı zaman diliminde toplamak yerine, uygun bir zaman diliminin belirlenmesiyle dünyanın her yerinden görüşme yapılabilmektedir.
Dünyada 500’den fazla yapılmış çevrimiçi odak grup görüşmesi yöntemi kullanılan akademik araştırma bulunmaktadır. Türkiye’de ise sadece 1 çalışma bulunmaktadır. Bunun sebebinin konunun, Türkiye’deki araştırmacıların konuyla ilgili yeteri kadar aydınlatılmadığından kaynaklandığı düşünülmektedir. Bu çalışma, yöntemle ilgilenen araştırmacıların yolunu bir nebze de olsa aydınlatmak için yapılmıştır. Çalışmada yöntemin kolaylıkları ve zorlukları incelenmiş, yerli ve yabancı kaynaklardan literatür taraması yapılmış, geçmişte yöntemi kullanan akademik araştırmalar derlenmiştir.
Anahtar kelimeler: Çevrimiçi odak grup görüşme yöntemi, dijital iletişim araçları, çoklu medya araçları
ÖĞR. ÜYESİ CEREN BİLGİCİ OĞUZ – ARŞ. GÖR. ÖZGE ÖZKÖK
Günümüzde gelişen yeni iletişim teknolojileriyle birlikte sosyal ve profesyonel yaşam deneyimlerinde de pek çok dönüşüm yaşanmıştır. Buradan hareketle internet erişiminin yaygınlaşmasıyla birlikte üniversite öğrencilerinin akademik konularda kaynak bulmak, araştırma yapmak, yeni bilgiler edinmek ya da üniversite eğitimleri kapsamında öğrendiklerini pekiştirmek amacıyla sıklıkla başvurdukları birincil kaynağın Google olduğu görülmektedir. Son yıllarda Google ile ilgili gerçekleştirilen akademik çalışmalar; erişilen kaynakların güvenilirliği, elde edilen bilgilerin doğruluğu, kullanıcıların internet aramaları çerçevesinde oluşan kişisel verilerin kullanımı ve kişiselleştirilmiş arama sonuçlarını sunan algoritmaların çalışma mantığına odaklanmaktadır. Google algoritmalarındaki kişiden kişiye değişim gösteren arama sonuçlarına sebep olan ve kullanıcılar tarafından tam olarak bilinmeyen değişkenlerin varlığı kullanıcıların elde ettiği bilgilerin niteliği üzerinde tartışmalar başlatmıştır. Bu bağlamda, Google kullanıcılarının dijital okuryazarlık konusundaki farkındalıklarının önemi gündeme gelmiştir.
Bu araştırmanın amacı üniversite öğrencilerinin akademik çalışmaları kapsamında Google arama motoru kullanım pratiklerini ve öğrencilerin bu sistemle ilişkili farkındalık düzeylerini ortaya çıkarmaktadır. Öğrencilerin Google’ı akademik çalışmalarında birincil kaynak olarak kullanmaları, araştırma evrenlerini Google ile sınırlama eğilimi göstermeleri ve ulaştıkları kaynakların doğruluğunu teyit etme reflekslerinin körelmesi ihtimalini de tartışmaya açmaktadır. Bu bağlamda, Google’ın eğitim alanındaki araştırmalarda üniversite öğrencileri tarafından kullanılmasıyla ilişkili literatürde sınırlı sayıda çalışmaya rastlanması, bu araştırmanın önemini ortaya çıkarmaktadır. Araştırma kapsamında elde edilen bulgulara Yeni Medya ve İletişim alanında öğrenim görmekte olan öğrencilerle yarı yapılandırılmış derinlemesine mülakat yöntemi kullanılarak gerçekleştirilen çalışma doğrultusunda ulaşılmıştır. Elde edilen araştırma bulguları ışığında, üniversite öğrencilerinin yeni iletişim teknolojileriyle gerçekleştirdikleri araştırma pratiklerinde, her geçen gün gelişerek değişen iletişim teknolojilerinin çalışma prensiplerine genel olarak hakim olmanın yanı sıra, yapay zeka ve algoritma konularında da teknik bilgilere sahip olma gerekliliğinin ortaya çıktığı görülmektedir.
Anahtar Kelimeler: Yapay Zeka, Google, Dijital Okuryazarlık, İletişim Eğitimi, Yeni Medya
DOÇ. DR. BURCU ÖKSÜZ – PROF. DR. T. SERRA GÖRP
Geçmişten günümüze pek çok araştırmada, halkla ilişkiler uygulayıcılarının sahip olması gereken nitelikler ve yeterlilikler incelenmiş ve çeşitli öneriler sunulmuştur. Ancak halkla ilişkiler akademisyeninin nasıl olması gerektiğine ilişkin araştırmalar yok denecek kadar azdır. Günden güne değişen iletişim sektörü, hızına yetişilemeyen teknolojik ilerlemeler ve bütün bunların yanında beklentisi artan, özgüveni yüksek, teknolojiyi aktif kullanan öğrenciler halkla ilişkiler akademisyenlerini değişime zorlamaktadır. Kuşkusuz halkla ilişkiler alanı değiştikçe, tıpkı uygulayıcılar gibi akademisyenlerin de değişime ayak uydurması gerekmektedir. Aksi halde sektörün beklentilerini karşılamayan ve günümüzün ihtiyaçlarına uygun şekilde donanım kazanmamış öğrenciler mezun edilecektir. Bundan dolayı, halkla ilişkiler uzmanı yetiştiren akademisyenlerin kendilerini geliştirme ve yeniliklere uyum sağlama konusunda istekli olması gerekmektedir. Bu süreçte, en önemli hususlardan biri de sektörün sesine kulak vermektir.
Bu çalışmada, halkla ilişkiler akademisyenin nasıl olması gerektiğine ilişkin uygulayıcıların görüşlerini tespit etmek amaçlanmıştır. Bu kapsamda farklı sektörlerde görev yapan ve en az 10 yıllık deneyimi olan halkla ilişkiler uygulayıcılarıyla yarı yapılandırılmış derinlemesine görüşmeler gerçekleştirilecektir. Çalışmanın uygulayıcıların görüşlerinin saptanması, halkla ilişkiler akademisyenlerine öneriler sunması ve uzun vadede halkla ilişkiler akademisi ile uygulaması arasındaki işbirliğine katkı sağlaması açısından önemli olduğu düşünülmektedir.
Anahtar Sözcükler: Halkla İlişkiler, Halkla İlişkiler Akademisyeni, Halkla İlişkiler Mesleği, Halkla İlişkiler Eğitimi.
DR. ÖZLEM VARGÜN – DR. MEHMET NUHOĞLU – ARŞ. GÖR. ŞÜKRÜ ARSLAN
Histourical AR Mobil Uygulaması bilgi iletişim teknolojilerini kullanarak kültürel miras eğitimine katkı sağlamak için hazırlanan Yıldız Teknik Üniversitesi, Sanat ve Tasarım Doktora Programı kapsamında BAP desteği alan bir projedir. Haziran 2019’da iOS ve Android’lerde ilk sürümü çıkartılmıştır. 15 Kasım- 15 Aralık 2019 tarihleri arasında kullanıcıların geri dönüşlerini değerlendirmek üzere bir çalışma gerçekleştirilmiştir. Araştırmada nicel veri toplama yöntemi için anket kullanılmıştır. Sultanahmet meydanında 397 katılımcının uygulamayı kullanması sağlanmış ve görüşleri alınmıştır. Elde edilen veriler SPSS programı kullanılarak analiz edilmiştir. Çalışmadan elde edilen verilere göre 3D modellenen sanal miras değerleri gerçeklik hissi oluşturmuş, öğrenmeyi somutlaştırmış ve kültürel değere ait ilgiyi arttırmış, hikaye ve dramatizasyon yöntemi ile mekan algıları ölçülmüş, bilginin kalıcılığı sağlanmış ve bireysel öğrenmede faydalı olduğu sonucuna varılmıştır. Ancak pilot proje olarak hazırlanan Histourical AR uygulamasının kullanıcı deneyimlerinde zorluklar yaşandığı ya da daha fazla bölgenin projeye dahil edilmesi gerektiği vurgulanmıştır. Kültürel miras bilgilerini içeren, kentsel ve bölgesel alanların tanıtımında da kullanılabilecek olan Histourical AR Uygulaması halihazırda İstanbul için hazırlanmış ancak Türkiye geneline yayılabilecek altyapıyı barındırmaktadır; kullanıcı deneyimleri iyileştirildiği takdirde yaygınlaştırılabilecek ve AR sanal rekonstrüksiyonların arttırılması halinde kültürel miras eğitimine olumlu katkıları olacağı düşünülmektedir.
DOÇ. DR. AND ALGÜL – YİĞİT YAZAR
Dünyada olduğu gibi Türkiye’de de sosyal medya kullanımı oldukça yaygındır hatta Türkiye’nin sosyal medya kullanım istatistiklerinin çok sayıda gelişmiş batılı toplumun üzerinde olduğu görülmektedir. Dijital topluma geçişle birlikte, yaşam pratiklerimiz değişmiş, iletişim teknolojileri aracılığıyla gerçekleşen bu dijital dönüşüm, toplumun olduğu kadar kurumların da çağa ayak uydurmasını gerektirmiştir. Kurumlarda ilgili hedef kitlelerine erişim sağlayabilmek amacıyla dijital halkla ilişkiler kapsamında çeşitli sosyal medya alanlarında yer almıştır. Twitter ise, kullanıcı etkileşimi, yayılımı açısından en etkin sosyal medya platformlarından biri olarak özellikle de doğal afetle ilgili sivil toplum kuruluşlarının faaliyetlerini gerçekleştirebilmesinde fırsatlar sunmaktadır. Çalışmanın amacı doğal afetle ilgili sivil toplum kuruluşlarının dijital halkla ilişkiler kapsamında Twitter ortamını ortam gereklerine göre nasıl kullandığını ortaya çıkarmak, afetlerde aktif görev alan Kızılay, AKUT ve İHH Yardım sivil toplum kuruluşlarının Twitter kullanım eğilimlerini belirlemektir. Üç sivil toplum kuruluşunun 01-30 Kasım 2019 tarihleri arasındaki bir aylık resmi Twitter hesaplarından yapılan paylaşımlar içerik analizi yöntemiyle analiz edilmiştir. İçerik analizi veri girişi on günde tamamlanmış, analiz kapsamında 315 tweet incelenmiştir. Doğal afet kapsamında görev alan sivil toplum kuruluşları, Twitter ortamında kendilerine ait hashtag kullanımıyla, dijital halkla ilişkiler kapsamında gerçekleştirdikleri faaliyetleri mümkün olduğunca büyük kitleye yayarak, ihtiyaç sahiplerine yardım sağlamaktadır. Araştırma kapsamında ele alınan üç sivil toplum kuruluşunun, dijital halkla ilişkiler kapsamında yeni medya ortam araç ve yöntemlerini kullanarak gerçekleştirdikleri faaliyetlerin topluma duyurulmasında farklılıklar olduğu tespit edilmiştir. Bu ise halkla sürekli iletişim içinde olması gereken ilgili sivil toplum kuruluşlarının, dijital halkla ilişkilere yeteri kadar önem vermediğini göstermektedir.
Anahtar Kelimeler: Sivil Toplum Kuruluşları, Dijital Halkla İlişkiler, Twitter
DR. ALEV ASLAN ARAS
Halkla İlişkiler eğitimi, değişen dünya düzeni içerisinde sürekli yenilenme ve güncel ihtiyaçlara cevap vermeyi gerekli kılmaktadır. Avrupa’da halkla ilişkiler eğitimi ve yeni yönelimlerin neler olduğuna bakmak, Türkiye’de halkla ilişkiler eğitimine yön verme konusunda önemli bir gösterge olarak düşünülebilir. Bu doğrultuda, bu çalışma kapsamında Londra’da Halkla İlişkiler eğitiminin hâlihazırda hangi içeriklerle sürdürülmekte olduğu, hangi isimlerle adlandırıldığı ve bu eğitimin ne gibi yönelimler içerdiği ortaya konulmaya çalışılacaktır. Çalışma gerçekleştirilirken, University of the Arts London, University of West London, CU London, Coventry University, Staffordshire University, London Metropolitan University, Middlesex University, Regent’s University London üniversitelerinde “halkla ilişkiler” alanının hangi bölümler altında yer aldığı, hangi isimlerle faaliyet gösterdiği, yarıyıllardaki ders içerikleri, derslerin niteliği, hangi derslerin yoğunlukla işlendiği incelenecektir. Diğer yandan bu üniversitelerde ders vermekte olan akademisyenlerle görüşmeler gerçekleştirilerek halkla ilişkiler eğitiminde hâlihazırda var olan durum ve halkla ilişkiler eğitiminde nasıl bir yönelim olduğu ortaya konulmaya çalışılacaktır.
HANDE MÜGE YILANCIOĞLU – GİZEM ERGÜLŞEN BAŞLAR – E. PELİN BAYTEKİN
Sosyal bilimler alanının bir alt disiplini olan iletişim ile ilgili eğitimler, Türkiye’de ilk olarak Gazetecilik enstitüleri ve Basın Yayın Yüksekokulu adı altında verilmeye başlanmıştır. 1990’lı yıllara gelindiğinde ise gazetecilik, halkla ilişkiler, radyo, televizyon ve sinema gibi üç temel bölümü bünyesinde barındıran iletişim fakülteleri kurulmuştur. Zamanla sektörün ve çağın gerektirdiği niteliklerde öğrenci yetiştirmeye yönelik farklı gelişmeler söz konusu olmuş; yeni üniversiteler ve bölümler açılmaya devam etmiştir. Bu çerçevede iletişim fakülteleri dışında, İşletme, Sanat ve Tasarım, Sanat ve Sosyal Bilimler, İktisadi ve İdari Bilimler, İktisadi İdari ve Sosyal Bilimler, İnsan ve Toplum Bilimleri, Sosyal ve Beşeri Bilimler ve Uygulamalı bilimler fakülteleri gibi farklı fakültelerde de Halkla İlişkiler, Halkla İlişkiler ve Tanıtım, Halkla İlişkiler ve Reklamcılık bölümleri açılmıştır.
Türkiye’de yer alan vakıf ve devlet üniversitelerinde verilen halkla ilişkiler eğitiminin teorik ve pratik bakımdan eğitim planlarının incelenmesi araştırmanın amacını oluşturmaktadır. Bu amaç doğrultusunda eğitim planlarının genel bir değerlendirmesi yapılacaktır. Araştırmada veri toplama yöntemi olarak döküman incelemesi ve verilerin analizinde de içerik analizi yöntemi kullanılacaktır. Türkiye’de fakülte çatısı altında halkla ilişkiler eğitimi veren tüm bölümler araştırmanın evrenini ve örneklemini oluşturmaktadır.
Araştırma sonucunda vakıf ve devlet üniversitelerinin eğitim planlarının mevcut durumu tespit edilecek ve halkla ilişkiler eğitiminin geleceğine dönük önerilerde bulunulacaktır.
Anahtar Kelimeler: Halkla İlişkiler, Halkla İlişkiler Eğitimi, Halkla İlişkiler Eğitiminin Geleceği
DİDEM HEKİMOĞLU TUNÇ
Günümüz koşulları disiplinler arası çalışmaları gerektirecek teknolojik ve sosyolojik değişimleri beraberinde getirmektedir. Bilimsel çalışmalar birçok faktörün etkisinde kalan inceleme alanlarını bir arada değerlendirme çabası ile farklı disiplinlerden bilim insanlarıyla işbirliği yapma eğilimindedir. Bilimsel çalışmalarda meydana gelen bu bağlamsal değişim bilimsel eğitim içeriğini etkilemektedir. Yeniçağın hızla değişen gerekliliklerine cevap verecek insan gücünün oluşturulması için verilecek eğitimin bu gereksinimleri karşılayacak biçimde şekillendirilmesini gerekli kılmaktadır. Bu değişiminden oldukça etkileneceği düşünülen alanlar içerisinde iletişim alanının olduğu düşünülmektedir. Kişilerarası iletişimden, nesnelerin interneti anlayışına kadar birçok farklı iletişimsel düzeyde teknolojinin ve değişen insan ilişkilerinin etkisi giderek daha görünür hale gelmektedir. Dolayısıyla iletişim eğitiminin bu baş döndürücü hızla dönüşen iletişim evrenine hâkim olabilecek insan gücünü yaratmak için yeni yaklaşımlara yer açması gerekmektedir. Bu yeni yaklaşımlardan biri de sağlık ve iletişim gibi iki farklı ve derinliği olan disiplini bir arada ele alan “sağlık iletişimi” alanıdır. Sağlık alanında iletişimin önemi yadsınamaz bir gerçek olmakla birlikte, iletişim denildiğinde akla gelen genellikle doktor-hasta iletişimi ile sınırlı kalmaktadır. Oysaki sağlık iletişimi alanı, iletişim kuramlarına dayanmakla birlikte kendine has kuram ve yaklaşımları olan bir çalışma alanıdır. Bu nedenle iletişim eğitiminin içerisindeki yeri bu çalışma kapsamında araştırmaya değer görülmektedir. Bu amaçla, Türkiye’de iletişim eğitimi veren üniversitelerin ilgili fakülte ve bölümlerinde yer alan sağlık iletişimi dersleri içerik analizi yöntemi ile incelenerek, iletişim alanında sağlık iletişimi disiplinine ait mevcut yapıyı ortaya koymak ve gelecekte yapılacak eğitim içeriği çalışmalarına ışık tutmak hedeflenmektedir.
DOÇ. DR. ÖZLEM ALİKILIÇ- ŞULE BAŞ
Dijital iletişim teknolojileri gün geçtikçe bireysel ve profesyonel yaşamın daha büyük bir parçası olurken, bu teknolojileri kullanabilecek ve yönetecek insan ihtiyacının önemi de aynı oranda artmaktadır. Üniversitelerin müfredatları bu noktada kritik bir öneme sahiptir. Çağın ihtiyaçlarını karşılayacak şekilde alınacak dersler, öğrencilerin dijital dünyanın bir parçası olmasını sağlayacağı gibi halkla ilişkiler mesleğinin dijital dönüşümüne de büyük katkı yapacaktır. Güncel araştırmada da mesleğin dijital dünyaya uyum sağlayıp sağlamadığı keşfe çıkılmış; halkla ilişkiler mesleğinin öğrenildiği yerler olan üniversitelerin iletişim fakültelerinin ilgili bölüm müfredatlarının dijitale uyumlu olup olmadıkları araştırılmıştır. Araştırma kapsamında Ege Bölgesi’ndeki 4 yıllık halkla ilişkiler eğitimi verilen bölümlerin müfredatları incelenmiştir. Araştırma kapsamında Ege Üniversitesi, Aydın Adnan Menderes Üniversitesi, Uşak Üniversitesi, Yaşar Üniversitesi, İzmir Ekonomi Üniversitesi’nin halkla ilişkiler eğitimi veren bölümleri olmak üzere, 3’ü devlet 2’si vakıf toplam 5 üniversitenin bölüm müfredatları incelenmiştir. Müfredatlar üzerine yapılan bu nitel araştırmada, üniversitelerin web sitelerindeki müfredatları ve ders içerikleri temel veri kaynağı olmuştur. Araştırmada, betimleyici araştırma tasarımı yöntemi kullanılarak eğitim programlarına yönelik içerik analizi yapılmıştır. Ege Bölgesi’ndeki devlet ve vakıf üniversitelerindeki halkla ilişkiler eğitimi veren bölümlerinde verilen derslerin ne kadarının ismi ve içerikleri dijital çağda halkla ilişkiler uygulamalarına yönelik olup olmadığı; uygulama ve teorik olarak ne şekilde dağılımların olduğu, dijital çağa uygun hazırlanmış derslerin zorunlu veya seçmeli tercihinin olması, bu derslere uygun görülen saat ve AKTS kısıtları, araştırma kapsamında karşılaştırmalı olarak incelenmiştir. Araştırma sonuçları halkla ilişkiler eğitimi veren bölümlerin müfredatları ve ders içerikleri hızla değişen dijital iletişim çağının hızını yakalayamamıştır. Bu nedenle ilgili bölümlerin müfredatlarını hem sektörün hem de dijital çağın yenilenen temel gereksinimlerine ayak uyduracak şekilde yeniden düzenlemesi önerilmektedir.
Anahtar kelimeler: halkla ilişkiler, dijital çağ, müfredat, halkla ilişkiler bölümleri
PROF. DR. SEMA YILDIRIM BECERİKLİ
Eleştirel düşünme, derin, dikkatli, aktif, değişime açık, üst bir düşünme biçimidir. Paul ve Elder’a göre (2013:xxi-xxvii) eleştirel düşünme, “düşünmeyi daha iyi hale getirmeyi düşünürken, düşünme hakkında düşünme sanatıdır. Eleştirel düşünme iç içe geçmiş üç safhası vardır: Düşünmeyi analiz eder, düşünmeyi değerlendirir ve düşünmeyi geliştirir”. Eleştirel düşünme insanın yaptığı her şeye yaklaşma yoludur. Yalnızca uğraştığı işlerde değil, gündelik yaşamında da ona eşlik eder. Gelişmiş bir eleştirel düşünme biçimi önemli sorular ve sorunlar ortaya atar ve onları açık ve tam olarak biçimlendirir. Ayrıca ilgili bilgileri toplar ve değerlendirirken, etkili bir yorum için soyut fikirlerden , yararlanabilir. Eleştirel düşünme becerisini geliştiren öğrenci ya da akademisyen, alternatif düşünme sistemleri içinde açık fikirli şekilde düşünür, karışık sorunlara çözüm bulma konusunda başkalarıyla etkili bir şekilde iletişim kurabilir. Eleştirel düşünmenin çoklu olanakları, İletişim eğitimi içinde özellikle de halkla ilişkiler eğitimi içinde bu düşünme biçiminin öğretilmesinin gerekliliğini net bir şekilde ortaya koymaktadır. İnsanın varoluşunun bir parçası olarak tasarlanabilecek eleştirel düşünme biçiminin, müfredat aracılığıyla öğretilmesi ve yerleştirilmesi ise üzerinde ayrıntılı bir şekilde düşünülmesi ve planlanması gereken bir konudur. Analiz etme becerisini geliştirmek, sorgulayıcı ve diyalektik bir şekilde zihnin çalışma pratiğini güçlendirmek, müfredattaki ders programının tamamında bu düşünme biçimini destekleyici bir bakış açısını sürdürmek gibi çözüm önerileri etrafında bir tartışma yürütmek, halkla ilişkiler müfredatlarına yön verici politikalar geliştirmek istediğimizde önemle üzerinde durmamız gereken bir gündem niteliği taşımaktadır.
Kaynak: Paul Richard, Elder,L. (2013). Kritik Düşünce, Nobel Yayınları: Ankara
DOÇ. DR. ÖZLEM ALİKILIÇ – ŞULE BAŞ
Dijital iletişim teknolojileri gün geçtikçe bireysel ve profesyonel yaşamın daha büyük bir parçası olurken, bu teknolojileri kullanabilecek ve yönetecek insan ihtiyacının önemi de aynı oranda artmaktadır. Üniversitelerin müfredatları bu noktada kritik bir öneme sahiptir. Çağın ihtiyaçlarını karşılayacak şekilde alınacak dersler, öğrencilerin dijital dünyanın bir parçası olmasını sağlayacağı gibi halkla ilişkiler mesleğinin dijital dönüşümüne de büyük katkı yapacaktır. Güncel araştırmada da mesleğin dijital dünyaya uyum sağlayıp sağlamadığı keşfe çıkılmış; halkla ilişkiler mesleğinin öğrenildiği yerler olan üniversitelerin iletişim fakültelerinin ilgili bölüm müfredatlarının dijitale uyumlu olup olmadıkları araştırılmıştır. Araştırma kapsamında Ege Bölgesi’ndeki 4 yıllık halkla ilişkiler eğitimi verilen bölümlerin müfredatları incelenmiştir. Araştırma kapsamında Ege Üniversitesi, Aydın Adnan Menderes Üniversitesi, Uşak Üniversitesi, Yaşar Üniversitesi, İzmir Ekonomi Üniversitesi’nin halkla ilişkiler eğitimi veren bölümleri olmak üzere, 3’ü devlet 2’si vakıf toplam 5 üniversitenin bölüm müfredatları incelenmiştir. Müfredatlar üzerine yapılan bu nitel araştırmada, üniversitelerin web sitelerindeki müfredatları ve ders içerikleri temel veri kaynağı olmuştur. Araştırmada, betimleyici araştırma tasarımı yöntemi kullanılarak eğitim programlarına yönelik içerik analizi yapılmıştır. Ege Bölgesi’ndeki devlet ve vakıf üniversitelerindeki halkla ilişkiler eğitimi veren bölümlerinde verilen derslerin ne kadarının ismi ve içerikleri dijital çağda halkla ilişkiler uygulamalarına yönelik olup olmadığı; uygulama ve teorik olarak ne şekilde dağılımların olduğu, dijital çağa uygun hazırlanmış derslerin zorunlu veya seçmeli tercihinin olması, bu derslere uygun görülen saat ve AKTS kısıtları, araştırma kapsamında karşılaştırmalı olarak incelenmiştir. Araştırma sonuçları halkla ilişkiler eğitimi veren bölümlerin müfredatları ve ders içerikleri hızla değişen dijital iletişim çağının hızını yakalayamamıştır. Bu nedenle ilgili bölümlerin müfredatlarını hem sektörün hem de dijital çağın yenilenen temel gereksinimlerine ayak uyduracak şekilde yeniden düzenlemesi önerilmektedir.
Anahtar kelimeler: halkla ilişkiler, dijital çağ, müfredat, halkla ilişkiler bölümleri.
ŞAMİL ÖZCAN – ÇAĞLAYAN SARIOĞLAN
Havayolu şirketleri fiyatlandırma, hizmet kalitesi, uçuş ağı genişliği, pazarlama stratejileri vd. etken sebepler ışığında farklı müşteri segmentlerine hitap etmekte ve şirketlerin marka konumlandırmaları da bu doğrultuda geliştirdikleri pazarlama stratejileri ile paralellik arz etmektedir. Bu çalışmanın konusu olarak seçilen Türk Hava Yolları sektördeki diğer rakipleri ile karşılaştırılacak olursa pek çok yönden daha özgün bir marka konumlandırmasına sahiptir. Birincisi, Star Allience üyesi olması ve 315 ülkeye uçan bir havayolu şirketi olması sebebiyle global bir müşteri segmentine hitap etmektedir. İkinci segmentte ise THY, yurtiçindeki müşteriler için yerel kültürel kavramların vurgulandığı, Türklük imgesinin duygusal anlamda başat bir rol aldığı bir strateji izlemektedir. Bu stratejiye dâhil olan reklam ve halkla ilişkiler çalışmalarında şirketin müşteri için sunduğu hizmetlerin kalitesi ile ilgili bilgiler geri plana itilmekte bireysel faydadan ziyade tüketicinin duygularına hitap edilmekte; millettin tarihsel hafızası ve ortak kültürel değerler vurgulanmaktadır.
Bu çalışmada ise ikinci segmente dâhil olan müşteri grubuna hitap eden tanıtım çalışmaları THY’nin 85. Yıl reklamı çerçevesinde sembolik anlam odaklı bir yaklaşımla çözümlenecektir.
Reklam tematik anlamda milliyetçilik vurgulu bir söyleme sahip altı öyküyle izleyicinin karşısına çıkmaktadır.
Walker Connor’a göre milliyetçi düşünce sadece usa dayalı kollektif çıkarların sonucunda değil devlete ve millete bağlılık anlamında vatan sevgisinin ve etnik aidiyete duyulan sevginin sonucunda doğar. Bu duygu, kan bağı, ortak ata, tarihsel birliktelik gibi somut değerlere atıf yapmakla birlikte asıl gücünü bu kavramların gerçekliğinden değil ama bu değerlere yapılan duygusal yatırımdan alır. Bu ortaklıların geliştirilmesinde kökene dair mitler, ortak vatan düşüncesi ve sınır tanımları, sembolik kültürlenme gibi unsurlar araçsal bir işleve sahiptir (Smith, 2013: 97). Bu çalışmanın nesnesi olarak seçilen THY’nin 85. Yıl reklamı da Connor’un duygu odaklı milliyetçilik tanımlaması çerçevesinde çözümlemeler yapmak adına somut örnekler sunmaktadır. Reklamda geçen altı öykü, Türkiye Cumhuriyeti tarihinde gerçekleşen vakalar ile THY’nin bu vakalarda ve dönüm noktalarında üstlendiği tarihsel misyonu duygu yoğunluklu bir tema ile öyküleştirmektedir. Bu duygular genel anlamda kollektif millet bilinci tarafından yaratılan toplumsal bellekten beslenmektedir. Toplumsal bellek, insan hafızasının geçmişte yaşananları basit bir şekilde hatırlaması değildir. Çünkü toplumsal bellek geçmişin bugün yeniden inşası ve yorumlanması sonucu oluşmuş güncel bir yapıdır (Halbwachs, 2017: 124).
Bu çalışmada da araştırma nesnesi olarak seçilen THY’nın 85. Yıl reklamı özelinde, toplumsal bellek içerisinde gelişen milliyetçi duygudaşlığın varoluş sebepleri çözümlemeye tabi tutulmuştur. Semboller ve mitler çözümleme aşamasında ‘kimlik ve bellek’ vurgusunu açığa çıkartacak kilit kavramlar olarak okunabilir. Çünkü semboller ve mitler sadece toplumsal belleği yansıtmaz aynı zamanda onu yeniden inşa eder (Tokdoğan, 2018: 23). Reklamın teması da bayrak ve vatan gibi sembol mitleştirmeler üzerinden kurgulanan bir anlamlandırma süreci ile Türklük imgesini fedakârlık, yardımseverlik, insan sevgisi, cesaret vd. erdemlerle tanımlar. Sıralamış olduğumuz bu erdemler reklamda inşa edilen Türklük imgesinin niteleyici bir sıfatı olmanın ötesine geçerek Türklük kimliğini tanımlayan ve anlamlandıran araçsal bir unsur haline gelmiştir.
Anahtar Kelimeler: Milliyetçilik, Toplumsal Bellek, Kimlik, Duygular
Kaynakça
Halbwachs, M. (2017). Kolektif Hafıza. Ankara : Heretik.
Smith, A. (2013). Milliyetçilik. Ankara: Atıf Yayınları.
Tokdoğan, N. (2018). Yeni Osmanlıcılık:Hınç, Nostalji, Narsizm. Ankara: İletişim Yayınları.
ÖĞRETİM GÖREVLİSİ ÖZGENUR REYHAN KURTULDU
Yirminci yüzyılın yılların başlarından bu yana göç hareketleriyle etnik çeşitliliği artan Dünya, günümüzde küreselleşmekte ve birçok farklılığı içerisinde barındırır hale gelmektedir. Dolayısıyla küreselleşen dünyada gelişmeler artık bilginin üretilmesi ve kullanılması üzerinden yaşanmaya başlanmış̧, bu durum yükseköğretimin tanımı ve işlevlerini değiştirmiş̧, ve iyi yönetilmesi gereken stratejik bir süreç halini alması gereğini ortaya çıkarmıştır. Yükseköğretimde uluslararasılaşma ve çok kültürlülük etkisi tüm sistemlerde görülen küreselleşme olgusunun yükseköğretim sistemlerine yansıması olarak değerlendirilmektedir. Bu çalışmanın amacı, üniversite eğitiminde çok kültürlülük ve uluslararasılaşma stratejilerini süreç yaklaşımı çerçevesinde irdelemektir.
Çalışmanın örneklemi, Times Higher Education (2019) veri tabanında Türkiye’de ilk 1000 üniversite arasına giren ilk 5 vakıf üniversitesinden oluşmuştur. Üniversitelerin uluslararasılaşma stratejilerini irdeleyebilmek için Times Higher Education uluslararası öğrenci sayıları baz alınmıştır. Yöntem olarak kurumsal misyon, vizyon ve stratejik plan gibi dokümanların incelenmesi ile birlikte, seçilen üniversitelerin uluslararasılaşma süreçlerini yürüten yöneticiler ve Uluslararası İlişkiler Ofislerindeki yöneticiler ile derinlemesine görüşmeler gerçekleştirilmiştir. Çalışma kapsamında uluslararasılaşmaya ilişkin dokümanlar doküman analizi, görüşmelerden elde edilen veriler ise içerik analizi yöntemiyle irdelenmiştir. Çalışmada, eğitimde uluslararsılaşmayı sağlayan kriterler ortaya konarak, Türk yükseköğretim sisteminde uluslararasılaşma ve çok kültürlülüğün sağlanması sürecini başarılı bir şekilde yürüten üniversitelerin, uluslararasılaşmaya ilişkin gerekçelerinin sosyo kültürel ve akademik motivasyonlara dayanıp dayanmadığı, farklı kültürlerden gelen uluslararası öğrenciler ile ilgili stratejilerini hangi iletişim çalışmaları ve halkla ilişkiler yöntemleriyle gerçekleştirdikleri ele alınmıştır. Bu doğrultuda çalışma, uluslararasılaşma politikaları kapsamında ele alınan iletişim stratejilerine dair teorik bir çerçeve sunmak ve bir model oluşturma açısından önem arz etmektedir.
Anahtar Kelimeler: Yükseköğretim, Uluslararasılaşma, Vakıf Üniversiteleri, İletişim stratejisi
ÇAĞLAYAN SARIOĞLAN – ŞAMİL ÖZCAN
Günümüzde kadını tasvir eden bütün söylemlerin temelinde ideolojik, politik ve kültürel yapılar kadar medya da önemli bir etken olarak yerini almıştır. Kadının özgürleşme ve özne olma tanımlarının oluşumunda medyadaki temsiller önemli bir rol oynamaktadır. Medyanın temsil ettiği idealler aracılığı ile yarattığı güçlü etkiler özgürleşmeye çabalayan kadın kimliğine yönelik kaygıları beraberinde getirmektedir. Söz konusu özgürleşme çabalarının sınırları medya tarafından çizilmekte ve bu çerçeve içinde eylemde bulunmak ideal bir formata yaklaşmak olarak görülmektedir. Özne olma ve özgürleşme çabası altında gündelik yaşamlarında ve iş yaşamlarında önemli bir iş yüküyle karşı karşıya olan kadınların bu ideale yaklaşma arzusu ile kendilerine ne denli yabancılaştıkları yadsınamaz bir gerçektir. Kadınlığı bu şekilde idealize etmek ve stereotipleştirmek, bireysel değerleri ve mahremiyet algılarımızı dışarda bırakmaya çalışmak ve dayatılan kadınlık anlayışı dışında hareket edenleri ötekileştirmek sorunlu bir anlayıştır.
Bu çalışmada kadının özgürleşmesi ve mahremiyet ilişkisi ekseninde Orkid markasına yönelik hazırlanan sosyal sorumluluk temalı “Orkid Utanç Paketleri” reklamı analiz edilecektir. Reklamda geçen söylemler kadınların menstrual dönemlerinin görünür kılınmasının kadının özgürleşmesinin önemli bir unsuru olduğu vurgulamakta ve tüketim kültürü aracılığı ile ön plana çıkarılmaktadır. Özellikle Türk toplumu nezdinde kadın pedinin bir utanç nesnesine dönüştürüldüğü dolayısı ile gizli saklı tüketime sunulduğu söylemi görülmektedir. Çalışma reklamdaki söylemi eleştirel bir perspektiften analiz etmeyi hedeflemektedir.
Bu çalışmanın amacı; kadının özgürleşmesi ve mahremiyet ilişkisinin reklamlar aracılığı ile nasıl temsil edildiğinin tüketim kültürü ve biyoiktidar kavramı üzerinden ele alınması, Türk kadınının mahremiyet ve değerler algısına yönelik tutumlarının bu temsil içinde ne ölçüde dikkate alındığının eleştirel bir gözle açığa çıkarılmasıdır. Bu amaçlar çerçevesinde çalışma hazırlanırken sembolik anlamlar üzerinden bir analiz yapılmış ve amaçlı örnekleme yöntemi kullanılmıştır. Ayrıca egemen toplumsal cinsiyet ideolojisi, mahremiyet ve kadın bedenin idealize edilmesi de çalışmanın incelediği konular arasında yer almaktadır.
Anahtar Kelimeler: Toplumsal Cinsiyet, Mahremiyet, Biyoiktidar, Tüketim
AHMET ESAD YURTSEVER – ENGİNCAN YILDIZ
Z kuşağı bireyler, günümüzde sosyal medyanın etkisiyle sürekli bilgiye maruz kaldıkları bir dönemde doğdukları için karmaşık bilgileri kolayca analiz edebilme becerisine sahiptirler. Bu durum Z kuşağı bireylerin, bilgisayar başında aynı anda birden fazla şeyle ilgilenmeleri sonucu çok-görevli(multitasking) bir yapıya sahip olmalarını sağlamış böylelikle hem eğitim hayatları hem de iş hayatlarında da avantaj sağlamıştır. Bu sayede, z kuşağı bireylerin, iş hayatlarında uygun şartların sağlanması durumunda son derece verimli olabilmelerine imkân vermiştir. Çok-görevli bireyler, öğrenmeye daha açıktırlar ve çok-görevlilik, bireyin bilişsel gelişimine katkı sağlamaktadır. Bu yüzden Z kuşağı bireyleri, eğitim yaşamlarında uygun koşullar sağlandığında son derece başarılı olabilmektedirler.
Gün geçtikçe iletişim fakülteleri ve bölümleri ile doğru orantılı olarak artan öğrenci sayıları, iletişim eğitiminden öğrencilerin beklentilerini inceleme fırsatını doğurmuştur. Özellikle sektörel anlamda halkla ilişkiler ajanslarında, reklam ajanslarında, sosyal medya ajanslarında, holdinglerde ve çeşitli şirketlerde çalışma imkânına sahip olan iletişim öğrencileri akademik anlamda da bir kariyer planlayabilmektedirler. Bu doğrultuda öğrencilerin akademisyenlerden uygulamaya yönelik olarak sektörel beklentilerinin ve akademiye yönelik olarak akademik beklentilerinin hangi düzeyde olduğunun ölçülmesi iletişim eğitiminin kuşaklara göre şekillendirilmesi açısından yol gösterici nitelikte olacağı düşünülmektedir.
Çalışma kapsamında, Z kuşağı iletişim fakültesi öğrencileri üzerinden nitel bir araştırma gerçekleştirilmiş olup bu doğrultuda yapılan araştırmada, yarı yapılandırılmış derinlemesine mülakat yöntemi kullanışmış ve toplamda 12 iletişim öğrencisiyle araştırma sonlandırılmıştır. Nitel bir araştırma yöntemi programı olan MAXQDA programının kullanıldığı bu çalışmada, öğrencilerin akademik ve sektörel anlamda akademisyenlerden beklentileri ölçülmüştür. Çalışmanın temel amacının yol göstericiliğiyle, öğrencilerin akademik ve sektörel beklentileri tespit edilip Z kuşağı iletişim öğrencilerinin iletişim eğitiminden temel beklentileri ölçülmüş olacaktır.
RAHİME PINAR
Kitle iletişim araçları, toplumsal hayatta cinsler arasındaki ilişkileri ortaya koyan ve bu ilişkileri yeniden inşa eden bir yapıdadır. Reklamlar, bu yapının ayrılmaz bir parçası olarak karşımıza çıkmaktadır. Reklamların ekonomik kaygılar gözetilerek hazırlandığını dikkate aldığımızda, reklam içeriklerinin içinde faaliyet gösterdiği toplumsal yapıdan bağımsız olması mümkün görünmemektedir. Bu bağlamda, son yıllarda toplumsal cinsiyet eşitliği vurgusundaki ve konunun görünürlüğü ile popülerliğinin artışının izini reklamlarda sürmek anlamlı olacaktır. Çalışmada, ‘kadın ana karakter kullanımının en yüksek olduğu kategori’ olarak ev temizlik ve bakım ürünleri reklamlarındaki kadın temsilleri incelenecektir. Çalışmanın evreni, Türkiye’de yayınlanan reklamlar iken, çalışmanın örneklemini ABC Deterjan’ın Youtube kanalında yer alan, daha önce televizyon yayını yapılan reklamlar oluşturmaktadır. Bu reklamlar, Stuart Hall’un Temsil Kuramı çerçevesinde, tarihsel süreç kapsamında feminist eleştirel analiz yöntemi ile incelenecektir. Çalışmanın amacı, toplumsal hayattaki dönüşümlerin reklamlardaki yansımasını ortaya koyabilmektir. Çalışma, kitle iletişim araçlarının ayrılmaz bir parçası olan reklamların toplumsal cinsiyet rollerine ilişkin durumu ortaya koyması açısından önem arz etmektedir. Ayrıca, çalışmanın geleneksel toplumsal cinsiyet rollerini canlı tutması bağlamında, eleştirel reklam çalışmalarının önemli bir konusu olagelmiş temizlik ürünlerini konu alan reklam içeriklerinin analizlerine de katkı sunması beklenmektedir.
Anahtar kelimeler: Reklam, temizlik ürünleri reklamları, toplumsal cinsiyet, feminist eleştirel analiz.
YAŞAR ONUR TATLICIOĞLU
Kişiler arası veya kurumsal olması fark etmeksizin iletişim olgusu; öznelerin anlaşması ve etkileşiminde temel belirleyicilerdendir. Bu noktada; iletişim eğitimi veren üniversitelerin sosyal medyada nasıl bir iletişim anlayışına sahip olduklarının incelenmesi, çalışmanın sorunsalını oluşturmaktadır. Taylor ve Kent’in Dialogical Theory of Public Relations (Diyalogsal Halkla İlişkiler) Teorisi bağlamında İzmir ilinde yer alan ve iletişim eğitimi veren üniversitelerin kurumsal sosyal medya hesapları belirli bir zaman dilimi içerisinde incelenmiştir.
Çalışma; iletişim eğitimi veren kurumların, diyalojik iletişimi sosyal medya hesaplarında nasıl ele aldıklarını yansıtmayı amaçlamaktadır. Bu amaç doğrultusunda farklı kurumların diyalogsal iletişimi kullanma durumlarının belirlenmesi ve literatüre katkı yapmak ise araştırmanın önemi açısından değer taşımaktadır. Buna ek olarak; örneklem ve bulgular ögelerinin günceli yansıtması ise; araştırmanın önemine farklı bir yönden ışık tutmaktadır. Görece yenilikçi bir teori olan Diyalojik Halkla İlişkiler Teorisi’nin iletişim eğitimi veren kurumlar özelinde değerlendirilmemiş olması ise araştırmanın özgünlüğü açısından belirleyici olmuştur. Araştırma yöntemi olarak; çalışmanın Taylor ve Kent’in Diyalogsal Halkla İlişkiler Teorisi temellendiriciliğinde inşa edilmesi planlanmıştır. Bu doğrultuda İzmir ilinde iletişim eğitimi veren fakültelerin sosyal medya kullanımları neticesinde elde edilen bulgular içerik analizi yöntemi ile değerlendirilmiştir.
Anahtar Kelimeler: İletişim, Diyalogsal iletişim, Diyalogsal halkla ilişkiler teorisi, Sosyal medya
DOÇ. DR. NURAY YILMAZ SERT – EZGİ GÜNEŞ – SELİME GÜMÜŞ
Yaşanan hızlı gelişmeler sonucu önümüzdeki yıllarda bugünkü mesleklerin birçoğunun olmayacağı öngörülmektedir. Bu durum hangi alanda olursa olsun lisans ders programlarının, çağın gereklerine uygun olarak güncellenmesi ve akademik bilgilerin ya da mesleki becerilerin yanında öğrencilere, yaşamın her alanında gerekli olan bilgi, beceri ve anlayışın kazandırılmasını amaçlayan faaliyetleri içermesi önemli görülmektedir. Halkla ilişkiler mesleğinin de çok yönlü yapısı göz önünde bulundurulduğunda lisans eğitiminin bu gelişmelere uygun olarak yapılandırılması zorunluluk halini almıştır.
Bu çalışmanın amacı; 2019 Yükseköğretim Kurumları Sınavı (YKS) yerleştirme sonuçlarına göre Halkla İlişkiler ve Tanıtım Bölümü taban puanı en yüksek üç üniversitedeki (İstanbul Üniversitesi, Marmara Üniversitesi ve Ankara Üniversitesi) ilgili ders programlarını inceleyerek bir durum saptaması yapmak ve öncelikle birbirleriyle olan benzerlik ve farklılıklarını ortaya koymaktır. Ayrıca çalışmanın amacı kapsamında, Halkla İlişkiler ve Tanıtım Bölümü lisans ders programlarında öğrencilerin akademik-mesleki gelişimleri dışında kişisel gelişimlerini destekleyen derslerin olup olmadığı; varsa bunların neler olduğu da belirlenmeye çalışılacaktır. Araştırma genel tarama modelinde olup, betimsel bir çalışmadır.
Anahtar Kelimeler: Halkla ilişkiler, Eğitim, Ders programı
NEVRA ÜÇLER – TÜRKAN ÖYKÜ BÜYÜKÇELİKOK
İletişim eğitimi sorunu sıklıkla gündeme gelen, her daim güncelliğini kaybetmeyen bir tartışma konusu olmuştur. Son yıllarda özellikle artan dijital ve teknolojik gelişmeler medya sektörünü de etkilemiş, dolayısıyla iletişim eğitiminin de dönüşmesine neden olmuştur. Medya sektöründe oluşacak istihdamın iletişim fakültesi mezunları tarafından karşılanabilmesi için fakülte müfredatlarının son teknolojik gelişmeler ve sektör beklentilerine göre güncellenmesi ihtiyaç haline gelmiştir. Bu doğrultuda, iletişim fakültesi müfredatlarının kurumsal ve teorik ders içerikleriyle birlikte, sektörde beklenen iletişim teknolojilerini kullanım becerilerine sahip bireyleri yetiştirmek üzere oluşturulması beklenmektedir.
Çalışma kapsamında, iletişim fakültesi ders içeriklerinin medya sektörünün ihtiyaç duyduğu nitelikli iş gücünü karşılamadaki yeterliliğinin ortaya çıkartılması amaçlanmıştır. Bu nedenle, yerel ağda en fazla iş ilanı içeriğine sahip olan kariyer.com’da şubat ve mart 2020 tarih aralığında yayınlanan medya sektörüyle ilgili ilanlar incelenmiştir. Bu ilanlarda ifade edilen ‘aranan nitelikler’, Nvivo Nitel Analiz Programı’nın tek kelimelik analiz özelliği ile en çok beklenen niteliklerden en az beklenen niteliklere doğru sıralanmıştır. İstanbul ilinde yer alan devlet ve vakıf üniversitelerindeki iletişim fakültelerinin tüm bölümlerinin müfredatlarındaki dersler, bu nitelikleri karşılama yeterliliğine göre analiz edilmiştir. Çalışma, medya sektöründe beklenen nitelikli iş gücünü oluşturmada, iletişim fakültesi müfredatlarının gerekli dijital, teknolojik donanım ve yetenekleri öğrencilere kazandırmasına yönelik güncelleştirmeleri ortaya çıkararak bunları alana katkı ve öneri olarak sunmaktadır.
Anahtar Kelime: İletişim Eğitimi, İletişim Fakültesi, Müfredat, İletişim Teknolojisi, Dijitalleşme, Medya Sektörü
NEVRA ÜÇLER – TÜRKAN ÖYKÜ BÜYÜKÇELİKOK
İletişim eğitimi sorunu sıklıkla gündeme gelen, her daim güncelliğini kaybetmeyen bir tartışma konusu olmuştur. Son yıllarda özellikle artan dijital ve teknolojik gelişmeler medya sektörünü de etkilemiş, dolayısıyla iletişim eğitiminin de dönüşmesine neden olmuştur. Medya sektöründe oluşacak istihdamın iletişim fakültesi mezunları tarafından karşılanabilmesi için fakülte müfredatlarının son teknolojik gelişmeler ve sektör beklentilerine göre güncellenmesi ihtiyaç haline gelmiştir. Bu doğrultuda, iletişim fakültesi müfredatlarının kurumsal ve teorik ders içerikleriyle birlikte, sektörde beklenen iletişim teknolojilerini kullanım becerilerine sahip bireyleri yetiştirmek üzere oluşturulması beklenmektedir.
Çalışma kapsamında, iletişim fakültesi ders içeriklerinin medya sektörünün ihtiyaç duyduğu nitelikli iş gücünü karşılamadaki yeterliliğinin ortaya çıkartılması amaçlanmıştır. Bu nedenle, yerel ağda en fazla iş ilanı içeriğine sahip olan kariyer.com’da şubat ve mart 2020 tarih aralığında yayınlanan medya sektörüyle ilgili ilanlar incelenmiştir. Bu ilanlarda ifade edilen ‘aranan nitelikler’, Nvivo Nitel Analiz Programı’nın tek kelimelik analiz özelliği ile en çok beklenen niteliklerden en az beklenen niteliklere doğru sıralanmıştır. İstanbul ilinde yer alan devlet ve vakıf üniversitelerindeki iletişim fakültelerinin tüm bölümlerinin müfredatlarındaki dersler, bu nitelikleri karşılama yeterliliğine göre analiz edilmiştir. Çalışma, medya sektöründe beklenen nitelikli iş gücünü oluşturmada, iletişim fakültesi müfredatlarının gerekli dijital, teknolojik donanım ve yetenekleri öğrencilere kazandırmasına yönelik güncelleştirmeleri ortaya çıkararak bunları alana katkı ve öneri olarak sunmaktadır.
Anahtar Kelime: İletişim Eğitimi, İletişim Fakültesi, Müfredat, İletişim Teknolojisi, Dijitalleşme, Medya Sektörü
PROF. DR. G. SENEM GENÇTÜRK HIZAL – DOÇ. DR. MELİKE AKTAŞ – DOÇ. DR. B. PINAR ÖZDEMİR
Uluslararası literatürde halkla ilişkilerin tarihini konu edinen çalışmalar uzun bir süre boyunca ABD merkezli tarih anlatısının egemenliğinde kalmıştır. Evrimsel ve ilerlemeci olarak yapılandırılan ve uygulamalara dair reçeteler sunan bu standart anlatının temeli halkla ilişkiler modellerine dayandırılmıştır. Halkla ilişkilerin egemen paradigmasına yönelik eleştirilerin gelişmesiyle, halkla ilişkilerdeki teorik tartışmalar çerçevesinde, standart ve evrensel halkla ilişkiler tarihi anlatısı ve temel varsayımları da sorgulanmaya başlamıştır. Halkla ilişkileri, içinde üretildiği toplumsal, ekonomik, kültürel ve siyasal yapı eşliğinde inceleyen çalışmaların artmasıyla birlikte, farklı ülkelerde halkla ilişkilerin doğuşunun ve gelişiminin izlediği güzergahın da farklı olduğu, bu deneyimlerin halkla ilişkiler anlayışını ve pratiğini biçimlendirdiği ve farklılaştırdığı ortaya konmuştur. Halkla ilişkiler tarihine yönelik akademik ilginin artışı, doğrudan konuya odaklanmış uluslararası konferansların düzenlenmeye başlanmasını, alanın önde gelen uluslararası konferans ve sempozyumlarında halkla ilişkiler tarihinin konu kategorisi olarak ele alınmasını, uluslararası araştırma ağlarının ve çalışma gruplarının kurulmasını, uluslararası akademik dergilerin konuya ayırdığı özel sayıların ve konuyu farklı bağlamlarda ele alan uluslararası kaynakların sayısının çoğalmasını ve çeşitlenmesini sağlamıştır. Özellikle Prof.Dr. Tom Watson editörlüğünde 2014-2017 yılları arasında yayımlanan ‘Halkla İlişkilerin Gelişiminde Uluslararası Perspektifler’ başlıklı tarih serisinde yer alan yedi ciltlik kitaptaki araştırmalarla birlikte, halkla ilişkiler eğitim programlarında halkla ilişkiler tarihinin sosyo-kültürel ve ekonomik perspektifle ülkenin özgün koşulları içerisinde değerlendirilerek anlatılmasının önemi ortaya konmuştur (National Perspectives on the Development of Public Relations, 2020). Halkla ilişkiler eğitim programlarının, alanın tarihine ilişkin bu yeni yaklaşımlara karşılık verecek şekilde gözden geçirilmesi bir zorunluluk olarak görünmektedir.
Bu çalışmada, Türkiye’de halkla ilişkiler lisans eğitimi müfredatlarında halkla ilişkiler tarihine ilişkin hangi derslerin bulunduğu, hangi derslerin içeriğinde halkla ilişkiler tarihine yer verildiği, bu derslerde sunulan halkla ilişkiler tarihi anlatısı analiz edilmektedir. Bu kapsamda, Türkiye’de halkla ilişkiler lisans eğitimi verilen fakültelerin web sayfaları aracılığıyla derslerin izlenceleri, kaynakları ve öğrenim kazanımları incelenmektedir. Çalışma, öğrencilere halkla ilişkiler tarihinin neden ve nasıl anlatılması gerektiğini tartışabilmeyi sağlayacak olmasının yanında, Türkiye’de halkla ilişkilerin kavramsallaştırılması, işlevi ve geleceği konusundaki tartışmalar için de zemin yaratacaktır.
Kaynakça:
National Perspectives on the Development of Public Relations (2020). https://www.palgrave.com/gp/series/14757. Erişim tarihi: 30 Ocak 2020.
DR. İLKNUR KILINÇ – DR. ESRA AYDIN – DR. BARIŞKAN ÜNAL
Üniversiteler sektöre yönelik uzmanların yetiştirilmesinde önemli bir görev üstlenen kurumlardır. Halkla ilişkiler mesleğinin önemi ve sektörün ihtiyaçları verilen eğitimi önemli hale getirmekte ve üniversitelere de sorumluluklar yüklemektedir. Bu noktada sektörde gerekli olacak bilgi ve becerilerin kazandırılmasında önemli bir rol üstlenen üniversitelerin değişen koşullara kendini adapte etmesi, eğitimlerini içerik olarak güncellemesi gerekmektedir. Üniversitelerde halkla ilişkiler eğitiminin değişen koşullara, çağın gerekliliklerine göre güncellenebilmesi için de paydaş görüşlerine ihtiyaç vardır.
Çalışma, Türkiye üniversitelerinde lisans düzeyinde verilen halkla ilişkiler eğitiminin genel yapısını ortaya koyarak Halkla İlişkiler ve Tanıtım programlarında lisans düzeyinde verilen eğitimin halkla ilişkiler alanında faaliyet gösteren ajanslarının ve/veya halkla ilişkiler departmanlarının beklentilerini ne derece karşıladığını ortaya koymayı amaçlamaktadır.
Araştırmada bu amaçla, Öğrenci Seçme ve Yerleştirme Merkezi’nin hazırladığı Yükseköğretim Programları ve Kontenjanı Kılavuzu’nda yer alan Halkla İlişkiler ve Tanıtım programlarının 8 döneme yayılan dersleri ve ders içerikleri incelenecektir. Araştırmada ayrıca görüşme tekniğinden yararlanarak halkla ilişkiler alanında faaliyet gösteren ajanslarının ve/veya halkla ilişkiler departmanlarının beklentileri belirlenerek halkla ilişkiler alanında verilen teori ve uygulamaya yönelik derslerin sektörün beklentisi ile uyumlu olup olmadığı, hangi yönde farklılıklar olduğu tespit edilmeye çalışılacaktır.
Çalışmada zaman ve ekonomik bazı sınırlılıklar olması nedeniyle birtakım sınırlamalara gidilmiştir. Bu nedenle araştırma kapsamında Ankara’da faaliyet gösteren 5 adet halkla ilişkiler ajansı belirlenerek çalışma kapsamına dahil edilmiştir. Çalışma kapsamında ayrıca 5 üniversitenin İletişim Fakültesi Halkla İlişkiler ve Tanıtım programları müfredatları incelenecektir.
Anahtar Kelimeler: halkla ilişkiler eğitimi, halkla ilişkiler müfredatı, halkla ilişkiler sektörü
DOÇ. DR. MELİKE AKTAŞ – DR. NİLÜFER PINAR KILIÇ – DR. BERİS ARTAN ÖZORAN
Bu çalışmada, en saygın derecelendirme kuruluşları arasında kabul gören QS Rankings ve Times Higher Education’a ait 2019 yılı üniversite sıralama listelerinde ‘İletişim ve Medya Çalışmaları’ temel alanı altında listelenen ilk yüz üniversitede yer alan Halkla İlişkiler lisans eğitimi programları, üniversitelerin web siteleri aracılığıyla incelenmektedir. İncelenen programların seçiminde, üniversitenin web sitesinde halkla ilişkiler lisans eğitimi verdiğinin belirtilmiş olması veya lisans eğitiminin stratejik iletişim, stratejik halkla ilişkiler yönetimi, iletişim yönetimi, kurumsal iletişim, kurumsal iletişim yönetimi, pazarlama iletişimi başlıklarıyla tanımlanmış olması ile web sitesinde lisans programına ilişkin detayların bulunması kriterleri kullanılmıştır. Bu kapsamda ilk yüz üniversite içerisinde ABD, İngiltere, İspanya, Avusturya, Hong Kong, Güney Kore, Çin, Singapur ve İsveç’teki üniversitelerden toplam yirmi üç halkla ilişkiler lisans programı belirlemiştir. Belirlenen lisans programlarında halkla ilişkiler lisans eğitiminin yapılandırılışı a) eğitim müfredatının yapısı, b) zorunlu ve seçmeli derslerin düzenlenmesi, c) müfredatın temelini oluşturan dersler, d) derslerin öğrenim kazanımları, e) geliştirilmesi hedeflenen beceriler bağlamında analiz edilmiştir. İncelenen programlardaki eğilimler, 1973’ten bu yana halkla ilişkiler eğitimi üzerine çalışmalar yapan ve bir çok uluslararası meslek örgütü temsilcisi ve eğitim profesyonelinin birlikte görev aldığı The Commission on Public Relations Education tarafından 2010-2019 yılları arasında yayımlanan raporlarda dile getirilen öneriler bağlamında tartışılmaktadır (The Commission on Public Relations Education, 2020). Analizin ortaya koyduğu sonuçlar, Türkiye’de halkla ilişkiler eğitiminin uluslararası eğilimlere uygun olarak nasıl yapılandırılabileceği, belirlenen eğilimlerin Türkiye’deki halkla ilişkiler eğitimi için uygunluğu ve yeniden yapılandırma sürecinde karşılaşılabilecek güçlüklerin tartışılabilmesi için önemli bir zemin sağlayacaktır.
Kaynakça: The Commission on Public Relations Education (2020). http://www.commissionpred.org/about-the-commission/. Erişim tarihi 29 Ocak 2020.
DR. FİGEN SABIRCAN
Türkiye iletişim alanında teknolojik gelişmelerin etkisiyle son yirmi yılda büyük bir ilerleme göstermiştir. Özellikle Halkla İlişkiler mesleğinin gerek özel gerekse kamu sektöründe, güçlü bir stratejik iletişim yönetim fonksiyonu olarak önem kazandığı bilinmektedir. Bu bağlamda üniversitelerin İletişim Fakülteleri bünyesinde verilen Halkla İlişkiler eğitiminin içeriği ve mesleğin uygulama alanına uygunluğu üzerinde tartışılan konuların başında gelmektedir. Bu tespit doğrultusunda İstanbul ili sınırları içinde bulunan devlet ve vakıf üniversiteleri İletişim Fakülteleri’nin Halkla İlişkiler ve Tanıtım Bölümleri müfredatı incelenerek bu müfredatların iletişim sektörünün beklentilerini karşılamadaki yeterliliği, bilgi ve iletişim teknolojilerindeki gelişmelere uygunluğu ortaya konulmaya çalışılmıştır.
Çalışma, nicel ve nitel araştırma yöntemlerinin birlikte kullanılmasını içeren karma araştırma yöntemi ile kurgulanmıştır. İlk olarak müfredat değerlendirmesinde niceliksel içerik analizine yer verilmiştir. Daha sonra nitel araştırma yönteminin veri toplama tekniği olarak yarı yapılandırılmış derinlemesine görüşme tekniği kullanılmıştır. İstanbul’daki iletişim fakülteleri içinde başarı sıralaması en yüksek dört üniversiteden toplam 20 öğrenci ile görüşme sonucunda elde edilen veriler nicel araştırmayı destekleyici olarak kullanılmıştır. Karma araştırma yöntemi kullanılarak elde edilen bulgulardan yararlanılarak iletişim eğitimi kapsamında öneriler getirilip alana katkı sağlamak hedeflenmektedir.
Anahtar Sözcükler: İletişim Eğitimi, Halkla İlişkiler, Karma Araştırma Yöntemi
SERPİL KARAASLAN
İklim değişikliği veya son dönemde giderek kabul gören haliyle iklim krizi, insanlığın tarih boyunca karşılaştığı en büyük çevresel felaket olarak adlandırılabilir. İklim değişikliği zamanın başlangıcına kadar götürülebilecek bir süreç olsa da, geçmiş dönemlerden farklı olarak, süreç günümüzde kritik bir boyuta ulaşmış ve krizin insan kaynaklı olduğu yönünde önemli ölçüde uzlaşı sağlanmıştır. İnsanın doğaya yönelik tahribatında insan merkezli ideolojinin payı büyüktür. Kapitalizm de insanı merkeze alan, kültür ve doğayı ayrı birer kategori olarak değerlendiren bu anlayışa yaslanır. Doğa-kültür ikiliği, eşitliğe dayalı olmayıp, insanlığa doğa karşısında bir imtiyaz tanıyan hiyerarşik bir ilişkiyi varsayar. Söz konusu ikilik, kapitalizmin öncesine dayansa da, kapitalizm konuya sosyo-ekonomik bir boyut eklemiş, kapitalizmle birlikte insanın doğayla ilişkisi radikal bir dönüşüm geçirmiştir. İnsanın merkezde olduğu doğa tahribatı, 20. yüzyılın çevrece hareketleri tarafından yüksek sesli bir eleştiriye maruz kalmış ve bu eleştiriler kurumların sosyal konularda sorumlu hareket etmelerinde önemli bir paya sahip olmuştur. Diğer yandan, özellikle, neoliberal politikaların uygulanmasıyla, kurumların doğa üzerindeki tahribatı giderek artmış, iklim krizinin etkileri -özellikle yoksul bölgelerde- görünürlük kazanmıştır. Geçmişte kurumlar, çeşitli halkla ilişkiler faaliyetleri yoluyla krizi inkâr yoluna gitse de, günümüzde giderek sürdürülebilirlik gibi söylemler ve krizle mücadeleyi merkeze alan halkla ilişkiler uygulamalarına ağırlık vermekte, uluslararası platformlarda ülke ve kurum temsilcileri önemli vaatlerde bulunmaktadır. Ancak, bu vaatler pratikteki uygulamalarla uyuşmamakta ve retorik ile eylem arasında giderek büyüyen bir açıklık göze çarpmaktadır. Postmodern çağda kurumlar adına söylem düzeyinde bir kazanım mümkün olsa da, krizin giderek göze çarpan somut sonuçlarıyla bunun başarı oranı tartışmalı görünmektedir. Bu çalışma, kurumların krizle mücadele söylemi ve halkla ilişkileri uygulamaları üzerinden sürekli büyümeye odaklı bir sistemde bu mücadelenin ne ölçüde mümkün olduğunu tartışmayı amaçlıyor. İklim krizi, sosyal, ekonomik ve politik yönleriyle teknik bir meseleden fazladır. Bu anlamda genel olarak sosyal bilimler ve özelde halkla ilişkiler alanı için önemli tartışma noktaları içermektedir. Hatta halkla ilişkiler özelinde denilebilir ki, halkla ilişkiler tarihinin en büyük kriziyle karşı karşıyadır.
DOÇ. DR. BURCU ÖKSÜZ – PROF. DR. T. SERRA GÖRPE
Bu çalışmada Türkiye’de halkla ilişkiler mesleğinin doğuşuna ve gelişimine önderlik eden kişilerden biri olan Prof. Dr. Alâeddin Asna’nın hayatını incelemek ve halkla ilişkiler mesleğine eğitim açısından katkılarını ortaya koyabilmek amaçlanmıştır. Alâeddin Asna Türkiye’de halkla ilişkiler derneğinin kurucu başkanı olmuş, birçok kurumda uygulayıcı olarak görev yapmış, ilk halkla ilişkiler şirketini kurmuş ve bir akademisyen olarak halkla ilişkiler eğitimine büyük katkılar sunmuştur. Bunlarla paralel olarak, mesleğin profesyonelleşmesi ve etik anlayışın yerleşmesi için önemli girişimlerde bulunmuştur. Bu bağlamda Alâeddin Asna, Türkiye’de halkla ilişkiler mesleğinin dönüm noktalarında iz bırakmış bir isimdir. Hem halkla ilişkiler uygulayıcısı hem de halkla ilişkiler akademisyeni olarak Prof. Dr. Asna, akademiye ve sektöre ufuk açıcı katkılarda bulunmuştur. Alâeddin Asna’nın hayatını bilmek, Türkiye’de halkla ilişkilerin gelişimini görebilmeye ışık tutmaktadır. Dolayısıyla bu çalışma kapsamında Alâeddin Asna’nın halkla ilişkiler eğitimine katkılarını incelerken aynı zamanda Türkiye’de halkla ilişkiler mesleğinin gelişimini de dönemsel olarak değerlendirmek hedeflenmiştir.
Anahtar Sözcükler: Alâeddin Asna, halkla ilişkiler, halkla ilişkiler mesleği, halkla ilişkiler eğitimi.
DERYA ŞAHİN
Endüstri 4.0 devrimi ile hayatımıza yeni uygulamalar girmiş ve bu uygulamalar ile birlikte insanın istek ve ihtiyaçları doğrultusunda ürün ve hizmetler üretilmeye başlanmıştır. Bu devir, beraberinde veriye dayalı pazarlama stratejilerini ortaya çıkarmış ve bu veriler ile tüketiciler daha rahat analiz edilmeye başlamıştır. Yeni dönemde değişen ve gelişen pazarlama stratejileri ile big data (büyük veri) ve small data (küçük veri) gibi yeni kavramlar ortaya çıkmıştır. Bu çalışmanın amacı, tüketicilerin değişen ve gelişen istek ve ihtiyaçlarına cevap vermek için markaların çalışmalarını, yeni teknolojinin süzgecinde nasıl evrildiğini göstermeyi amaçlamaktadır. Bu bağlamda ilk aşamada big data ve small data hakkında teorik bilgi verilmiştir. . İkinci aşamada ise tüketiciler nezdinde big data ve small datanın kullanımının yansımaları ele alınmıştır. Bu çerçevede çevrimiçi anket yöntemi kullanılmıştır. Yeni medya ortamının kitleler tarafından kullanılması sayesinde insanlara çevrimiçi anket ile ulaşılması daha kolay bir hale gelmiştir. Çevrimiçi anket yöntemi ile ulaşmış olduğumuz veriler SPSS programında analiz edilmiştir.
PROF. DR. EBRU ÖZGEN – ARŞ. GÖR. ANIL UĞUR OĞUZCAN
Yalın bir ifadeyle kurumlar ile paydaşları arasındaki iletişim sürecinin stratejik olarak yönetilmesi olarak tanımlanabilecek halkla ilişkiler; değişen paydaş talepleri, iletişim teknolojilerindeki gelişmeler, iletişim kanallarının çeşitlilik kazanması, kültürel yapıdaki dönüşümlerin hızlanması, yapay zeka ve büyük veri uygulamalarının getirileri gibi nedenlerle hem teorik hem de pratik anlamda dönüşüm geçirmekte ve farklılaşmaktadır. Bu süreçte ihtiyaçlara cevap verebilmek amacıyla halkla ilişkiler sektöründe de hızlı bir değişim yaşanmaktadır. Temel sermayesi zihin olan bir sektörde bu değişime ayak uydurmak isteyen kuruluşlar için nitelikli çalışan istihdamı hayati öneme sahip bir unsur olarak karşımıza çıkmaktadır. Bununla birlikte halkla ilişkiler, hem psikoloji, sosyoloji, ekonomi, siyaset, işletme yönetimi, pazarlama vb. gibi farklı dallardan beslenen bir disiplin olması hem de kendi içerisinde araştırma, planlama, stratejik yönetim, yazarlık, müşteri ilişkileri, medya ilişkileri, dijital medya vb. gibi konularda uzmanlaşma gerektirmesi nedeniyle yoğun bir eğitim içeriğine sahiptir. Bu noktada çalışmanın amacı; halkla ilişkiler eğitiminin içerik olarak günümüzdeki durumunu tespit ederek geleceğe yönelik eğitim ihtiyacını karşılayıp karşılamadığını ortaya koymak ve fütüristik bir bakış açısıyla temel bir halkla ilişkiler eğitimi önerisi yapmaktır. Çalışmada yöntem olarak durum çalışması kapsamında çok boyutlu veri toplama yöntemi (görüşmeler ve doküman analizleri) kullanılmıştır. Bu kapsamda, Halkla ilişkiler bölümlerinin müfredatları analiz edilmiş, sektör yöneticileri ve fütüristlerle derinlemesine görüşmeler yaparak ilgili müfredatların geleceğin ihtiyaçlarına ne ölçüde cevap verdiği değerlendirilmiş ve halkla ilişkiler eğitiminin hangi açılardan geliştirilebileceğine yönelik öneriler getirilmiştir. Çalışmanın, eğitim içeriğini güncel olarak analiz etmesi, sektörün beklentilerini ortaya koyması ve gelecek öngörüsünde bulunması açısından alana katkı sağlayacağı düşünülmektedir.
İREM ORAN
Dijital iletişim teknolojilerinin hızlı gelişimi başta iletişim fakültelerini dönüştürdü ancak aynı hızda iletişim fakültesi müfredatları dönüşebildi mi? Türkiye’de, her yıl 6000’den fazla mezun veren iletişim fakülteleri öğrencilerinin ne kadarı kendilerine sektörde yer bulabiliyor? İletişim sektörü “büyük veri” kavramı ile fark yaratmaya, hedef kitle ile etkileşimi artırmaya çalıştığı bir dönemde iletişim fakülteleri mezunları veri analitiği, veri okuryazarlığı alanlarında eğitim alabiliyor mu? Dahası, dijital dönüşümden en çok etkilenen iletişim sektöründe, dijital okuryazarlık, dijital güvenlik, etkileşimli içerik vb. konular iletişim fakülteleri müfredatlarında yer aldı mı? Bu dersler hangi alanlardaki akademisyenler tarafından veriliyor? En önemli
sorulardan biri sektörün ihtiyacından daha fazla mezun varken iletişim fakülteleri öğrencileri nasıl fark yaratabilir? Araştırmanın amacı, bu sorular etrafında sektör ve iletişim fakültesini karşılaştırmak,
verilen cevapları ve çıkan sonuçları daha iyi bir iletişim eğitimi ve daha fazla mezunun
istihdamı için yorumlayarak önerilerde bulunmaktır. Araştırma yöntemi olarak iletişim
sektörü temsilcileri, iletişim fakülteleri dekanları ve iletişim fakültesi mezunları ile yarı-yapılandırılmış derinlemesine görüşmeler gerçekleştirilecektir. Çalışma, iletişim fakültelerininsektör ile uyumu ve dijital çağda iletişim fakültelerinin müfredatlarının gözden geçirilmesiaçısından önem arz etmektedir.
Anahtar Kelimeler: iletişim eğitimi, iletişim sektörü, dijital dönüşüm, veri analitiği
Prof. Dr. Ergün Yıldırım
Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi Dekanı
Rafet Aykut Atay
Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi
Sibel Asna
A&B İletişim Yönetim Kurulu Başkanı
Moderatör: Prof. Dr. Filiz BALTA PELTEKOĞLU
Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi
Prof. Dr. Haluk GÜRGEN
Bahçeşehir Üniversitesi İletişim Fakültesi
Prof. Dr. Ayla OKAY
İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi
Yrd. Doç. Dr. Itır ERHART
Adım Adım Kurucusu / Bilgi Üniv. İletişim Fak.
Seda GÜRKAYNAK
IBM Pazarlama ve İletişim Lideri
Moderatör: Doç. Dr. Ayda UZUNÇARŞILI SOYDAŞ
Marmara Üni. İletişim Fakültesi
Prof. Dr. Billur ÜLGER
Yeditepe Üni. İletişim Fakültesi
Prof. Dr. Filiz OTAY DEMİR
Maltepe Üni. İletişim Fakültesi
Yrd. Doç. Dr. Hediyetullah AYDENİZ
Marmara Üni. İletişim Fakültesi
Selma SERDAROĞLU
A&B İletişim
Moderatör: Doç. Dr. Ebru ÖZGEN
Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi
Dr. Zehra GÜNGÖR
2014 IPRA Dünya Başkanı
Gonca KARAKAŞ
TÜHİD Başkanı
Ergun GÜMRAH
İDA Başkanı
Moderatör: Prof. Dr. Melda Cinman ŞİMŞEK
Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi
Yrd. Doç. Dr. Halil İbrahim ZENGİN
Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi
Dr. Cem ÇINLAR
Tick Tock Boom Digital PR & Marketing Agency
Fadile PAKSOY
Benchmark
Ufuk AYDIN
Interpress
Moderatör: Prof. Dr. Emel KARAYEL BİLBİL
Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi
Dr. Faik UYANIK
UNDP Türkiye
Nuran AKSU
RepMan-İtibar Araştırmaları Merkezi
Pelin ÖZKAN
MediaCat
Tayfun ZAMAN
Etik ve İtibar Derneği
Prof. Dr. Alâeddin Asna Anısına
Yeni Zamanlar ve Halkla İlişkiler Sempozyumu
A&B İletişim’in, 2015 yılında kaybettiği kurucusu Prof. Dr. Alâeddin Asna anısına, hocanın ilk halkla ilişkiler dersini verdiği Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi’nin işbirliğiyle gerçekleştireceği konferans için geri sayım başladı.
A&B İletişim’in, 2015 yılında kaybettiği kurucusu Prof. Dr. Alâeddin Asna anısına, hocanın ilk halkla ilişkiler dersini verdiği Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi’nin işbirliğiyle gerçekleştireceği konferans için geri sayım başladı. 19 – 20 Nisan 2018 tarihlerinde Ankara’da düzenlenecek Yeni Zamanlar ve Halkla İlişkiler konulu konferans; disiplinlerarası bir perspektifle, iletişim alanının profesyonellerini, araştırmacılarını ve öğrencilerini bir araya getirecek. A&B’nin temellerini geçen yıl Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi’yle birlikte attığı ulusal konferansta, Türkiye halkla ilişkiler sektörünün ve akademik çevrenin iletişim alanındaki değişim ve dönüşüm sürecine yönelik hazırlıkları ele alınacak.
Konferans düzenleme komitesi adına bilgi veren Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi Halkla İlişkiler ve Tanıtım Bölüm Başkanı Doç. Dr. Melike Aktaş, günümüzün belirsizliği yüksek, değişken, karmaşık ilişkiler ve ağlar ortamında, halkla ilişkilerin üstlendiği rollerin ve sorumlulukların kurumsal ve toplumsal açıdan yeniden tanımlanması gerektiğine dikkat çekti. Halkla ilişkiler uygulamalarının toplumsal fayda açısından sağlayabileceği potansiyeli artırabilmek ve etkisini yaygınlaştırabilmek için; halkla ilişkiler, araştırma ve uygulama arasındaki etkileşimi kolaylaştırıp güçlendirecek yeni fikirlere ihtiyaç bulunduğunu söyleyen Doç. Dr. Aktaş, 2 gün boyunca 28 akademisyenin 20 bildiri sunacağını belirtti.
A&B İletişim Yönetim Kurulu Başkanı Sibel Asna ise “A&B İletişim olarak; mesleğimizi kuran, ilkelerini koyan, bir sektör haline gelmesi için yoğun çaba harcayan, olayın akademik boyutunda da yer alarak teori ve pratiği birleştiren Hocamızın izinden gidiyoruz. Çağın gereklerini mesleğimize yansıtmanın yollarını arıyor, tartışma ortamı yaratılmasına öncülük etmeyi, mesleğimizi evriltmeyi hedefliyoruz. Umarım bu konferanslar dizisiyle, akademi ile meslek mensupları ve iş dünyası arasında köprü vazifesi görebilir, mesleğimizin toplum menfaatine hizmet amacını sürekli kılabiliriz.” dedi.
Ankara Üniversitesi Cebeci Yerleşkesi’nde yer alan Ahmet Taner Kışlalı Sanat Evi’nde gerçekleştirilecek konferansta sunulacak bildirilerin tam metni, konferans sonrasında Ankara Üniversitesi İletişim Araştırmaları ve Uygulama Merkezi tarafından yayınlanan “İletişim: Araştırmaları” dergisinde basılacak. Konferansla ilgili tüm bilgilerin yer alması amacıyla özel tasarlanan ve www.konferans.ab-pr.com adresinden ulaşılan “Prof. Dr. Alâeddin Asna Mesleki Gelişim Konferansları” sitesinden ise geçen yıla ait verilere de erişilebilecek.
DOÇ. DR. MEHMET IŞIK – DR. ÖĞRETİM ÜYESİ EMRE AŞILIOĞLU
Türkiye’de iletişim eğitimi genellikle iletişim fakültelerinde gazetecilik, halkla ilişkiler, sinema ve televizyon, reklamcılık ve iletişim tasarımı gibi bölümler altında verilmektedir. Bununla birlikte güzel sanatlar fakültelerinde de hatırı sayılır sayıda öğrenci, sinema ve televizyon, iletişim tasarımı, görsel iletişim tasarımı bölümlerinde iletişim eğitimi almaktadır. Ayrıca grafik tasarımı, fotoğrafçılık gibi bölümlerde de çok sayıda iletişim tabanlı ders bulunmaktadır. Türkiye’de halen 91’i devlet, 31’i vakıf olmak üzere 122 güzel sanatlar fakültesi (güzel sanatlar ve tasarım fakülteleri dahil) bulunmakta olup bunlardan 32 devlet ve 16 vakıf olmak üzere toplam 48’inde sinema ve televizyon; 22 devlet ve 19 vakıf toplam 41’inde iletişim tasarımı ve görsel iletişim tasarımı bölümü mevcuttur. İletişim Fakültelerinde ise 40’ı devlet, 18’i vakıf üniversitelerinde olmak üzere 58 sinema ve televizyon bölümü; 14’ü devlet, 4’ü vakıf toplam 18’inde iletişim tasarımı ve görsel iletişim tasarımı bölümü bulunmaktadır. Bu rakamlar güzel sanatlar fakültelerinde oldukça yoğun bir iletişim eğitiminin verildiğini göstermektedir. Bununla birlikte iletişim eğitimine ilişkin tartışmalarda, güzel sanatlar fakültelerinde verilen öğrenim genellikle gözden kaçmakta; akademik alanda fazla ilgi görmemektedir. Bu çalışmada amaç Türkiye’de güzel sanatlar fakültelerinde verilen iletişim eğitiminin genel bir çerçevesini çizerek geleceğe yönelik tespitlerde bulunmaktır. (Sinema ve Televizyon alanında eğitim veren programlar sayılarının fazlalığı göz önüne alınarak araştırma örneklemi dışında bırakılmıştır). Bu çerçevede güzel sanatlar fakülteleri bünyesinde öğrenim veren iletişim tasarımı ve görsel iletişim tasarımı bölümlerinin ders programları ve Bologna bilgi paketleri incelenerek elde edilen veriler nitel içerik analizi ile çözümlenecektir. Ayrıca yine güzel sanatlar fakültesi bünyesinde özellikle grafik ve fotoğrafçılık gibi bölümlerde verilen iletişim tabanlı derslerin ders bilgi paketleri de incelenecektir. Yapılacak analizler sonucunda genel görünüm ortaya konulacak ardından da geleceğe yönelik kestirimlerde ve önerilerde bulunulacaktır.
Prof. Dr.Derya Öcal Atatürk Üniversitesi İletişim Fakültesi
Risk ve riskin yönetimi, bütün organizasyonların stratejik yönetim mekanizmalarının merkezinde konumlanmaktadır. İleriye dönük belirsiz olaylar/durumlar ve bütün olası sonuçları organizasyonun çevre, finans, itibar, strateji, gibi önemli karakteristik faktörleri üzerinde etkili olabilmektedir. Günümüzde birçok işletme, kendilerini ziyadesiyle endişelendiren riskin ne olduğu konusunda genellikle “itibar”a odaklanmaktadır. Küresel ve keskin rekabet koşullarının ağırlıklı olarak yaşanmakta olduğu bir dünyada tüm işletmeler için itibar, başarıyla kontrol edilmesi gereken bir konudur. Bu bağlamda halkla ilişkiler pratiği içerisinde risk yönetimi önemli bir yere sahiptir. Risk yönetimi, tüm olası riskler, sorunlar veya felaketler hakkında henüz gerçekleşmeden sistematik olarak düşünmeye dayanan geniş çaplı bir süreci işaret etmektedir. Aynı zamanda risk yönetimi organizasyonun riske yönelik tutumunu belirlemek ve kontrol altında tutmak üzere geliştirilmiş taktikler dizisidir. Risk(ler)in nedenlerinin tanımlanması ve tüm risklerin iyileştirilmesi temelde yönetsel faaliyetlerle ilişkilidir. Risk yönetiminde, riskin konusu, boyutu ve özellikleri değişmekle birlikte riski ortadan kaldıracak veya etkilerini en aza indirgeyecek ya da etkileriyle başa çıkılmasını sağlayacak prosedürlerin geliştirilmesi önem taşımaktadır. Her koşulda risk yönetimi, riski tanımlamak için süreç planlanması ile riskin kontrolü ve riskle başa çıkabilmek için strateji geliştirmeyi gerekli kılmaktadır. İçinde bulunduğumuz yüzyılda işletmeler sürekli değişim, artan rekabet, ekonomik dalgalanmalar, yasal zorunluluklar, gelişen teknoloji, küreselleşme gibi faktörlerin yarattığı belirsizlikler ile mücadele etmek için etkin çözümlere ihtiyaç duymaktadır. Bu çerçevede halkla ilişkiler faaliyetinin risk yönetimine yönelik eylemselliği anlam kazanmakta ve yaşanan sorunlara yönelik etkin çözüm yollarından biri de kurumsal risk yönetiminin organizasyonun süreçlerine dahil edilmesi şeklinde uygulamaya dönüşmektedir. Özellikle gelişen teknoloji ve yeni medyanın gündelik pratikler dahil olmak üzere tüm işleyişlerde yaygınlık kazanması risk yönetimi stratejilerini halkla ilişkilerin gündemine taşımıştır. Yeni medya veya yaygın kullanımıyla sosyal medya, işletmeler açısından halihazırda iletişim çevresi için bir risktir. Kelebek etkisi teorisi çerçevesinde değerlendirildiğinde herhangi bir yerde meydana gelen bir olay tüm dünyayı etkilemektedir. Sosyal medya her türlü enformasyonu hızla ve etkileşimli olarak taşımaktadır. Böylesine riskli çevre için, yine sosyal medya kullanılarak risk yönetimi stratejilerinin geliştirilmesi ve uygulanması gerekmektedir. Özlüce ifade etmek gerektiğinde, risk yönetimi günümüzün temel yönetsel süreçleri içerisinde yerini almış olup; stratejik iletişim ve iş yönetimi olarak risk yönetimi halkla ilişkiler uygulamaları içerinde önem kazanmıştır. Kurumsal risk yönetim sürecinin temelinde risklerin tanımlanması ve denetim riski yatmaktadır. Tespit edilen mevcut veya olası riskler alan uzmanlarınca değerlendirildikten sonra risklerin yönetilmesi gerekir. Bu çerçevede Türkiye örneğinde risk yönetimi anlayışı ve uygulamaları halkla ilişkiler eylemselliği çerçevesinde tartışılacaktır.
Doç. Dr. GÜZİN ILICAK AYDINALP
İçinde bulunduğumuz yüzyıl “teknolojik aygıtlarla” kuşatılmış durumdadır. Günlük hayatın vazgeçilmez araçları olan teknolojik aygıtlar, kamusal alanla sınırlı kalmayıp, ceplerimize kadar girmekte ve bizleri yönlendirmektedir. Eğitim ve öğretim sisteminde köklü değişiklikler meydana getiren teknolojiler tabletlere giren kitapları, akıllı tahtaları, işletim programlarını sorgulatmaktadır. McLuhan tarafından “Bilgi toplumu” olarak belirtilen, Toffler’in ise “üçüncü dalga” olarak betimlediği bir aşama olan “bilgi çağı”ndayız. “Bilgi”nin esas olduğu bu çağda teknolojik aygıtlar bilginin hızlı bir biçimde yayılmasını ve dönüşmesini sağlamaktadır. Bilgi odaklı toplum yapısı, hızlı iletişimi, sürekli değişen yeni teknolojilerin uyumunu içermektedir. Bu yeni toplum yapısında Prensky, dijital yerlilere ve dijital göçmenlere dikkat çekiyor. Dijital yerliler, yani öğrenciler; teknoloji ile donatılmış bir dünyanın içine doğarken, dijital göçmenler, yani şu andaki eğitimcilerin birçoğu teknolojinin gelişimine ayak uydurmaya, yeni teknolojileri tanımaya çalışıyor, aslında bir bakıma eğitimci öğrenme aşamasında. Dijital yerliler ise teknolojiyi öğrenme etkinlikleri ve iletişim amaçlı olarak rahatlıkla kullanabiliyor. Günümüz iletişim eğitiminde “teknolojiyi” öğretme/öğrenme süreçleri ise özellikle önem kaydetmektedir. Bu çalışmada, iletişim eğitiminde teknoloji kullanımının faydaları nelerdir?, İletişim eğitiminde teknolojinin zararları var mıdır? Derslerin verimliği açısından hangi yardımcı teknolojiler kullanılmalı? Teknolojik aksaklıklar nasıl çözülmeli? Eğitimcilerin sınıf dışında kullandıkları teknolojiler nelerdir? İletişim eğitiminde teknolojiyi öğrenme süreci eğitimciler açısından nasıl organize edilmeli? Eğitimcilerin teknoloji bilgileri nasıl arttırılmalı? Öğrencilerin dersler konusunda daha istekli olmaları için hangi teknolojik uygulamalar ön plana alınmalı? Eğitimciler bu konuda nasıl motive edilmeli? gibi temel sorulara cevap bulunmaya çalışılacaktır. Ayrıca bu çalışma iletişim eğitiminde teknolojiyi öğretme/öğrenme süreçlerini irdelemesi ve bu süreçler için yol haritası ortaya koymaya çalışması açısından da önemlidir.
Anahtar Kelimeler: Halkla İlişkiler, Teknoloji, Teknoloji Kullanımı, Dijital Yerliler, Dijital Göçmenler
ESRA ÖZTÜRK
Türkiye’de gazetecilik okulları ile başlayan iletişim eğitimi Basın Yayın Yüksek Okullarının açılmasına zemin oluşturmuştur. 1992 yılında ise basın yayın yüksek okulları iletişim fakültesine dönüştürülmüştür. Bu çalışma, anılan süreçte özellikle halkla ilişkiler eğitimi odağında iletişim eğitimini dönemin tanıklarının anlatımıyla ortaya koyma amacını taşımaktadır. Çalışma kapsamında söz konusu dönemde iletişim eğitimi almış, ilerleyen yıllarda akademik kadrolarda görev yapmış, yöneticilik pozisyonlarında da bulunmuş, bugünün iletişim eğitiminin önemli isimleri arasında yer alan Prof. Dr. Aysel Aziz, Prof. Dr. Oya Tokgöz, Prof. Dr. Metin Kazancı, Prof. Dr. Tayfun Akgüner, Prof. Dr. Yılmaz Büyükerşen, Prof. Dr. Ahmet Nedim Tolungüç, Prof. Dr. Abdülrezak Altun ve Prof. Dr. Aylin Göztaş ile yarı yapılandırılmış sorular eşliğinde derinlemesine görüşmeler gerçekleştirilmiştir. Derinlemesine görüşmelerde katılımcılara Basın Yayın Yüksek Okullarının kurulması, akademik kadrolar, ders programları, Yüksek Öğretim Kurumu’nun kuruluşu, halkla ilişkiler kavrayışı, öğrenci profilleri ve günümüz halkla ilişkiler eğitimi eksenlerinde sorular yöneltilmiştir. Çalışma, Basın Yayın Yüksek Okullarından iletişim fakültesine dönüşümü tarihsel bir bağlam içinde anlamlandırırken günümüz halkla ilişkiler eğitimini değerlendirmeye yönelik de bir çerçeve sunmaktadır.
DOÇ. DR. NİHAL KOCABAY ŞENER
Halkla ilişkiler alanının yeni gelişen teknolojilerle yakın teması bulunmaktadır. Yeni teknolojilerden sektördeki uygulamalarda kaçınılması düşünülemeyeceği gibi bu durum halkla ilişkiler öğrenimi açısından da geçerlidir. Yeni gelişen ve halkla ilişkiler sektörüne entegre olmuş olguların üniversiteler tarafından kabul edilmesi ve mürferatlarında bu gelişmelere yer vermeleri beklenmektedir. Son yıllarda veri bilimi, veri analizi, büyük veri gibi kavramlar sıklıkla halkla ilişkiler sektörü içinde konuşulmaya ve uygulanmaya başlanmıştır. Verinin günümüzde kazandığı önem göz önünde bulundurulduğunda bunun şu an için bir başlangıç olduğu gelecek yıllarda artış göstereceği çıkarımını yapmak çok güç görünmemektedir. Veriden faydalı bilgi çıkarma süreci olarak tanımlanabilecek olan veri bilimi, kurumların kendilerine yeni iş modelleri belirlemelerinden, yeni ürün geliştirmelerine; paydaşların beklentilerinden, içgörü oluşturmaya kadar pek çok alanda halkla ilişkiler profesyonellerini ilgilendirmektedir.
Bu çalışma verinin yükseldiği bu dönem içinde Türkiye’de yer alan halkla ilişkiler, halkla ilişkiler ve tanıtım, halkla ilişkiler ve reklamcılık lisans bölümlerinin müfredatlarını inceleyerek veri bilimi, veri analizi gibi içeriğe sahip derslerin yer alıp almadığını incelemeyi amaçlamaktadır. Elde edilecek sonuçlar ışığında Türkiye’de halkla ilişkiler öğreniminin güncel gelişmeleri ne kadar takip edebildiğine ulaşılmaya çalışılacaktır. Her ne kadar dijitalleşmeye yönelik bazı çalışmalar yapılmış olsa da Türkçe literatürde doğrudan veriye odaklı bir müfredat analizine rastlanmamış olması çalışmanın önemi olarak değerlendirilebilir. Veri bilimi ve veri analizinin halkla ilişkiler açısından önemine dikkat çekecek olan çalışma müfredatlarda bu içerikte derslere neden yer verilmesi gerektiğinin yanıtını da vermeye çalışacaktır. Bölümlerin web sitelerinden ulaşılan müfredatlarda yer alan dersler değerlendirilerek analiz edilecektir. Çalışma sırasında doküman incelemesi ve içerik analizi yöntemi kullanılacaktır.
Anahtar kelimeler: Halkla ilişkiler öğrenimi, veri bilimi, veri analizi
ÜLKÜ İLGİ ELDEM ANAR
Her alanda olduğu gibi gerek teknolojik gerekse toplumsal anlamda yaşanan değişimler eğitim alanında da sürekli bir gelişimi zorunlu hâline getirmektedir. Makalenin konusunu oluşturan iletişim fakültelerinin her geçen gün sayısındaki artış, bununla birlikte mezunların işsizlik durumları, sektör beklentileri ve sektörde çalışanların mezunlardan beklentileri gibi sorular ve sorunlar Gazetecilik eğitiminde sürekli bir kalite arayışına girilmesini zorunlu kılmıştır. Bununla birlikte gazetecilik eğitimi alan mezun ve halen okumakta olan öğrencilerin beklentileri de yine kalite çalışmaları açısından çok önemli bir konu alanını oluşturmaktadır.
Bu makalenin amacı Türkiye’de daha iyi bir gazetecilik eğitimi için insan kaynağı ve eğitim programları ile ilgili beklentileri öğrenmek ve önerilerde bulunarak işsizlik, eğitimde yetersizlik, sektör akademi beklentilerinin karşılanamayışı gibi konularda çözüm üretmek adına yapılan arama çalışmalarının ne kadar önemli olduğunu ortaya koymaktır. Her yıl iletişim fakültelerinden mezun olan onlarca gazetecilik bölümü öğrencilerinin çok az bir kısmı medya sektöründe iş bulabilmektedir. Bu durum hem gazetecilik mesleğine hem de eğitim alanına duyulan saygı ve ilginin her geçen gün azalmasına neden olmaktadır. Yine bununla birlikle bu durum hem öğrenci, hem de öğretim elemanlarının eğitim motivasyonlarını olumsuz anlamda etkilenmekte ve eğitim kalitesi sınıf içi ve sınıf dışı olmak üzere her geçen gün düşmektedir.
Yapılan bu çalışma Maltepe Üniversitesi iletişim fakültesi gazetecilik bölümünde; akreditasyon sürecinde çeşitli paydaşları bir araya getirerek eğitimde kalite çalışmaları bağlamında gazetecilik alanında ki beklentileri öğrenebilmek adına yapılan Arama Konferansını konu almaktadır. Arama Konferansı ortak akıl yaratmayı amaçlayan çok paydaşlı bir katılımlı planlama metodolojisidir. Bir grup iddia sahibi (stakeholder), metodolojinin ön gördüğü mantık ile en kaliteli stratejiyi işbirlikçi bir tutumla tasarlamaktadır. Bu yaklaşım ile yapılan gazetecilik bölümü arama konferansında eğitim alan öğrenciler, mezunlar, dış paydaş temsilcileri, sektör çalışanları, akademisyenler ve sektör deneyimli ders saat ücretli hocaların gazetecilik eğitimine bakışları, beklentileri, bu eğitimin kazandırması gereken nitelikler, gazetecilik mesleğine ve medya sektörüne olan bakışları, müfredat ve değişen medya ortamında yenilenen ders içerikleri gibi konularında ki beklenti ve düşünceleri yuvarlak masa toplantısı ve açık uçlu anket çalışmasıyla ortaya konulmaya çalışılmıştır.
Anahtar Kelimeler: Arama Konferansı, Gazetecilik, Eğitim
YARD. DOÇ. DR. SEVİLAY ULAŞ
Günümüzde yeni medya araç ve ortamlarının sosyal, kültürel, ekonomik ve sanatsal olmak üzere hemen her alanda yansımaları görülmektedir. Bu değişimlerde kuşakların varlığı yadsınamamaktadır. Her bir kuşağın kendine ait karakteristikleri bulunması ile birlikte kendi aralarında da bu değişimler ile birlikte farklılıkların olduğu dikkat çekmektedir. Özellikle bu değişimlere daha yakın olan ve içerisine doğanlar olarak da kabul edilebilen Z kuşağının diğer kuşaklara kıyasla görece daha farklı olduğunu söylemek mümkündür. Özellikle yeni teknolojileri kullanma motivasyonları ve pratiklerinin gündelik olduğu kadar eğitim alanında da yer aldığı görülmektedir. Dolayısıyla eğitim alanında da bilgiyi kabul etmek ve yorumlama şekilleri farklılık göstermektedir denilebilir. Bu noktada iletişim eğitiminin de tüm bu değişimler ile birlikte ve özellikle Z kuşağı açısından farklı betimlemesi yapılabilmektedir.
Bu çalışmada iletişim eğitiminin kuşaklar ile birlikte değişiminin ortaya konması amaçlanmaktadır. Bu değişim ortaya konarken Z kuşağı üzerinden bir değerlendirme gerçekleştirilerek iletişim eğitiminin günümüzde geldiği noktanın görüşme tekniği kullanılarak betimlenmesi yapılmaya çalışılacaktır. Bu noktada, Kuzey Kıbrıs genelinde iletişim fakültelerinde görev yapan üniversite öğretim üyelerine yönelik yarı yapılandırılmış sorular ile görüşme gerçekleştirilecektir. Bu çalışma iki ana bölümden oluşmaktadır. İlk bölümde, kuşakların tanımlanması, özellikle Z kuşağının gündelik, iş yaşamı, eğitim ve yeni teknolojileri kullanma motivasyonlarına yönelik gerçekleştirilen araştırmaların yer aldığı literatür bilgileri yer almaktadır. İkinci bölümde ise görüşme yöntemi ile iletişim eğitiminin kuşaklar paralelinde geldiği nokta ve nasıl bir değişim gösterdiğinin ortaya konmaya çalışıldığı bir değerlendirme yer almaktadır. Bu bilgiler ışığında, genel olarak kuşaklara yönelik olmak üzere Z kuşağının eğitim, özellikle iletişim eğitimindeki durumuna yönelik ön görülerin ortaya konması amaçlanmaktadır. Özellikle iletişim eğitiminde Z kuşağına yönelik çalışmaların sınırlı sayıda olması ve iletişim eğitimine yönelik ön görülerin ortaya konması çalışmanın bir önemliliği kabul edilebilir.
Anahtar kelimeler: İletişim eğitimi, kuşaklar, Z kuşağı
DOÇ. DR. FUNDA YALIM – DR. ÖĞRETİM ÜYESİ HURİ DENİZ KARCI
Dünya çapında yaşanan sosyal, siyasal, ekonomik ve teknolojik değişimlerin ve gelişmelerin halkla ilişkiler alanını etkilediği yadsınamaz bir gerçektir. Halkla ilişkiler eğitimi veren üniversiteler alanı etkileyen değişimler nedeniyle lisans ve lisansüstü programlarındaki müfredatları gözden geçirmekte ve güncellemeler yapmaktadır. Halkla ilişkiler eğitiminin içeriğini iyileştirme yönünde akademisyenlerin yanı sıra sektör temsilcileri ve meslek kuruluşları da uzun yıllardır çalışmalar yapmakta ve raporlar ortaya koymaktadır. Bu raporlardan biri Halkla İlişkiler Eğitim Komisyonunu Raporudur (Commission on Public Relation Education- 2012). Rapor kapsamında ortaya konan “Halkla İlişkiler Yüksek Lisans Eğitimi İçin Standartlar” konulu çalışmada Yüksek Lisans müfredatı için çeşitli tavsiyelerde bulunulmuş ve temel bir müfredat programının “Stratejik Halkla İlişkiler Yönetimi”, “Temel İşletme Prensipleri ve Süreçleri”, “İletişim/Halkla İlişkiler Teorileri ve Araştırma Metotları”, “Halkla İlişkiler Uygulamalarının Küresel Etkileri” ve “Etik” konularını içermesi gerektiği ifade edilmiştir. Komisyon tarafından belirtilen araştırma metotları arasında “Tamamlayıcı ve çıkarımsal istatistiksel sonuçlama”, “Nitel Araştırma Metotları (Tarihi araştırmalar, fokus grupları, durum çalışması, mülakat ve gözlem”, “Nicel Araştırma Metotları (örnekleme, anket, kamuoyu yoklamaları, deneysel metotlar” gibi konular yer almaktadır.
Bu çalışmanın amacı Türkiye’de halkla ilişkiler alanında lisansüstü (yüksek lisans ve doktora) eğitim veren üniversitelerin 2019-2020 müfredatlarını araştırma yöntemleri dersi açısından incelemek ve Komisyon Raporunda yer alan “Tamamlayıcı ve Çıkarımsal İstatistiksel Sonuçlama”, “Nitel Araştırma Metotları, “Nicel Araştırma Metotları” konularının ne ölçüde yer aldığını belirlemektir. Bu çalışmada nitel araştırma yaklaşımı tercih edilmiştir. Çalışma kapsamında müfredatlar üniversitelerin web siteleri aracılığı ile elde edilecek ve söz konusu müfredatlardaki araştırma yöntemleri dersi betimsel tarama ve içerik analizi ile analiz edilecektir.
Başlıca Araştırma Soruları:
1. Lisansüstü eğitim müfredatlarında “Araştırma Yöntemleri” dersi bulunmakta mıdır?
2. Araştırma Yöntemleri dersinde ““Tamamlayıcı ve Çıkarımsal İstatistiksel Sonuçlama” ile ilgili konular yer almakta mıdır?
3. Araştırma Yöntemleri dersinde “Nitel Araştırma Metotları” ile ilgili konular yer almakta mıdır?
4. Araştırma Yöntemleri dersinde “Nicel Araştırma Metotları” ile ilgili konular yer almakta mıdır?
DR. ÖĞRETİM ÜYESİ ÖZLEM ERKMEN – PROF. DR. BORA ATAMAN – PROF. DR. BARIŞ ÇOBAN
Enformasyon ve iletişim teknolojileri, insanların bilgi bulma ve paylaşma şeklini büyük ölçüde değiştirmiştir. Internet, gazeteciler, aktivistler ve hatta ilgili yurttaşlar arasında daha önce eşi görülmemiş ölçekte işbirliğini mümkün kılmaktadır. Bu durum, araştırmacı/soruşturmacı habercilik bağlamında da önceden düşünülemeyen açılımlar sağlamaktadır. Bunlar arasında büyük miktar ve çeşitlilikte veriye çevrimiçi olarak ulaşabilme, çevrimiçi röportaj yapma, dijital belgeleri kimin ürettiğini tespit etme ve doğrulama gibi güncel becerileri saymak mümkündür. Kârı ve iktidarı öne koyan holdinglerin egemenliğindeki medya ortamında işlevini iyiden iyiye yitirmiş olan klasik araştırmacı gazetecilik bilgi ve becerilerini, dijital çağın olanaklarıyla birleştirerek yurttaş gazetecilere sunmak; kurumları daha şeffaf ve hesap verebilir kılarken, okuyucuların çoktandır kaybetmiş olduğu habere yönelik güveni de tazeleyecektir.
Araştırmacı gazetecilik, muhabirlerin hükümet ve iş dünyasının siyaset ve uygulamalarını kamu yararı bakışıyla derinlemesine eleştirebilmek veya güncel ekonomik, politik, sosyal ve kültürel meseleler üzerine aydınlatıcı bilgiler ortaya koymak amacıyla yaptıkları bir habercilik biçimidir. Haluk Şahin, soruşturmacı gazetecilik adını verdiği bu türün içinde haber üretimi yapanları, “güç odaklarının ya da güçlü kişilerin bilinmesini istemedikleri ama bilinmesinde kamu yararı olan konuları sistematik olarak araştıran ve belgeleriyle kamuoyuna sunan” kişiler olarak tanımlamaktadır (Şahin, 2012). Yeni enformasyon ve iletişim teknolojileriyle sarıp sarmalanmış dünyamızda ise, söz konusu kişilerin sadece medya kuruluşlarında çalışan profesyonel gazeteciler arasından çıkabileceğini düşünmek kısıtlayıcı bir yaklaşımdır. Akıllı iletişim araçları çoktandır gazetecilik alanını değiştirmiş durumdadır ve bunları kendileriyle birlikte her yere taşıyan ilgili yurttaşlar ise, gazetecilik alanının yeni aktörleri olarak son on yılda kendilerinden çokça söz ettirmektedirler. Nitekim gittikçe daha fazla sayıda medya kuruluşu, haber hikayelerini oluştururken yurttaş muhabirlerden destek almaktadır.
Yurttaş gazeteci, sosyal medyayı ve dijital araçları kullanarak dikkate değer miktarlarda kamu çıkarını ilgilendiren içerik üreten, derleyen ve dağıtan (UNESCO, 2015); kendilerini geleneksel gazetecilik kod ve süreçleriyle kısıtlamaksızın, genellikle editoryal bir gözetim olmaksızın haber üreten bağımsız, serbest çalışan (Gillmor, 2004) muhabirler olarak tanımlanabilir. Yurttaş gazeteciliğini, iki yüz yıllık bir gazetecilik tarihinin en yeni biçimi olarak gören birçok çalışmada, haber yazmanın sadece gazetecilik eğitimi almış ve profesyonel olarak bu mesleği sürdüren bir avuç insanın altından kalkabileceği gizemli bir iş olmadığı; makul bir akla ve mantığa sahip herhangi bir kimsenin öğrenebileceği bir zanaat olduğu ifade edilmektedir (Ross ve Cormier, 2010).
Bildiride, TOVAK Medya Enstitüsü ve Dokuz8 Haber Yurttaş Gazetecilik Platformu’nun, Oslo Metropolitan Üniversitesi Gazetecilik ve Uluslararası Medya Merkezi (JMIC)’in desteğiyle 26-29 Nisan 2019 tarihlerinde İstanbul’da düzenlediği Araştırmacı Yurttaş Gazetecilik Eğitimi, yukarıda tartışılan çerçevede yeni bir eğitim modeli önerisi olarak paylaşılacaktır. Eğitimde, yukarıda kısaca tanımları verilmiş iki habercilik türünün bileşiminden meydana gelen ve oldukça yeni bir kavram olan araştırmacı yurttaş gazetecilik, kuramsal tartışmalara değinmekle birlikte uygulamalı olarak işlenmiştir. İçeriği bildiri sahipleri tarafından hazırlanan ve yine kendileri ile Dokuz8 Haber’e destek veren gönüllü eğitmenler tarafından yürütülen eğitimin tasarım süreci, uygulaması, eğitmen-katılımcı etkileşimi ve pratik çıktıları eleştirel bir değerlendirmeden geçirilerek incelenecektir.
Kamusalla özelin iç içe geçtiği ve geleneksel kavramların ve ayrımların sınırlarının aşındığı, ağlaşmış ve akışkan zamanımızda, artık yurttaşların da aktif olarak dâhil olduğu habercilik pratiklerini anlamak, açıklamak ve geliştirmek; iletişim eğitimini yurttaşları bilgilendirecek ve becerilerini artıracak şekilde dönüştürmek, sağlıklı ve yapıcı bir medya ortamını destekleyecektir (Carlsson, 2016). Çalışmanın alana bu doğrultuda önerdiği modelle alana katkı sunacağını düşünüyoruz.
Kaynakça
Carlsson, U. (2016). Freedom of Expression and Media in Transition. Göteborg: Nordicom.
Gillmor, D. (2004) W.e the media: Grassroots journalism by the people, for the people. Sebastopol, CA: O’Reilly.
Ross, R & Cormier, S. C. (2010). Handbook for Citizen Journalism. Denver, Colarado: National Association of Citizen Journalists (NACJ).
Şahin, H. (2012). Kim Korkar Soruşturmacı Gazeteciden? Araştırmacı ve Soruşturmacı Gazetecilik: Dün, Bugün, Yarın. İstanbul: Say Yayınları.
UNESCO (2015). Journalists’ Safety Indicators: National Level Based on the UNESCO’s Media Development Indicators. Paris: UNESCO
ÖĞR. GÖR. Z. CANSU RENDECİ
Yirminci yüzyılın sonlarında başlayan Bilgi Çağı hala süregeliyorken dijital dönüşümün tüm sektörlerdeki yansımaları açıkça görülmektedir. Söz konusu yansımalar diğerleri ile birlikte iletişim alanında da etkili olmuştur. Bu bağlamda halkla ilişkiler uygulamalarında da teknolojinin oynadığı hayati rol rahatlıkla görülebilir. Bilginin yayılması için sosyal medya ve diğer teknolojik imkânların kullanılması, dijital mecralar ile yönetilen ve gerçekleştirilen kurumsal sosyal sorumluluk projeleri, elektronik ortamda paylaşılan basın bültenleri, geri bildirimin alınması ve ölçümlenmesi için veri işleme teknolojilerinin kullanılması ve krizlerin dijital tehditlerle dijital ortamlarda yönetilmesi gibi pek çok platformda halkla ilişkiler ve teknolojinin ne kadar iç içe geçtiği ortadadır. Zaman içinde ölçüm ve bireysel modellemeleri kolaylaştıran büyük veri ve var olan bağlantıları çok daha geniş ağlara yayma imkânı sunan nesnelerin interneti gibi kavramların kullanımı da yaygın hale gelmiştir. Bu teknolojilerin kullanılmadığı halkla ilişkiler uygulamaları artık çağdışı addedilirken yol açtıkları dijital dönüşümün meslek uygulayıcıları tarafından benimsenmesi için eğitim müfredatlarında da profesyonel bağlamlarda öğretilmesi kaçınılmazdır. İletişim alanında bahsedilen kavramlar ile söz konusu dijital dönüşümün öğrencilere ne kadar aktarıldığını gözlemlemek için Türkiye’de bulunan 92 tane Meslek Yüksekokulu’nun örgün Halkla İlişkiler ve Tanıtım programlarının müfredatları incelenmiş ve içlerinde dijital dönüşüme yer verdiği düşünülen dersler listelenmiştir. Meslek Yüksekokulları, öğrencileri doğrudan meslek hayatına atılmaya hazırladığı ve daha uygulamalı dersler içerdiği varsayımı göz önüne alınarak seçilmiş ve iletişim fakülteleri bu nedenle araştırma kapsamı dışında bırakılmıştır.
BANU BIÇAKÇI
Sivil toplum, Halkla İlişkiler açısından önemli bir sosyal alandır (Moloney, 2006). Halkla ilişkiler, yalnızca örgütlerin içindeki bir yönetim işlevi tanımının içine sıkıştırılmayıp sosyokültürel ve siyasal bir olgu olarak, mesleğin toplumsal dönüşümdeki rolüne de odaklanılarak kavramsallaştırılmalıdır. Bu kapsamlı tanımın işlevsel hale gelmesi öğrencilerin lisans eğitiminden başlayarak sivil toplum alanında aktif olarak çalışmaya teşvik edilmeleri ve bu yönde bir bilinç geliştirmelerinin desteklenmesi ile mümkündür. Bilinçli öğrenciler ve mezunlar, katılımcı demokrasi anlayışının toplumlarda yerleşmesi ve gelişmesi için de itici güç olurlar. Böylesi bir anlayış ile yetişen öğrenciler, sadece bireysel ilgi alanlarında sivil topluma katkı sağlamakla kalmaz; mezun olup iş hayatına atıldıklarında bu kavrayış ve duyarlılık ile hem Halkla İlişkiler mesleğinin saygınlığının artmasını hem de toplumsal dönüşümü desteklerler .
Bu çalışmada Türkiye’de bulunan devlet ve vakıf üniversitelerinin ‘Halkla İlişkiler’, ‘Halkla İlişkiler ve Tanıtım’ ile ‘Halkla İlişkiler ve Reklamcılık’ adları altında eğitim veren toplam 62 bölümün lisans düzeyindeki tüm programları incelenecektir. Yarı yapılandırılmış görüşme yöntemi ile belirtilen bölümlerin lisans programları kapsamında ulusal/uluslararası düzeyde sivil toplum kuruluşları (STK) ile işbirliği yapıp yapmadıkları sorgulanacak, bu işbirliklerinin türü (zorunlu/seçmeli ders; bitirme projesi; ajans projesi…vb), süresi (bir kerelik/uzun süreli), kapsamı ve çıktıları irdelenerek Halkla İlişkiler eğitimindeki yeri açısından değerlendirilecektir. Dijital ortamda toplanacak veriler gerekli görüldüğünde telefon görüşmeleri yapılarak genişletilecektir.
Bu bağlamda çalışmanın temel amacı ülkemizdeki Halkla İlişkiler lisans eğitiminde mesleğin ‘kamu yararı’ boyutuna yönelik öğrencide nasıl bir anlayış geliştirildiğini bölümlerin STK işbirliklerine dayanarak sorgulamak ve bu yönde öneriler getirmektir. Küresel iklim krizi ve çevre sorunlarının gezegenimizin birincil önceliği olması gereken bu günlerde iletişim öğrencilerinin mesleğinin kamusal işlevinin farkında olabilmesi STK’lar gibi örgütlü yapılar ile kurulacak işbirliği sayesinde gerçekleşebilir.
İ. DEREN KORKMAZ
Yeni teknolojilerle aracılanmış dünyada ve çağımızın postmodern toplumunda, teknoloji bağlamında belirgin bir değişim sürecinin yaşanması neticesinde, her geçen gün yeni bir araştırma konusu doğmaktadır. Özellikle çalışmada ele alınan sosyal medya platformları, hem bireyin kendini ifade etme ihtiyacını giderdiği hem de kimliğin dışavurumu olarak da ele alınıp analiz edilmesi gereken bir kavram haline gelmiştir.
İnsanın doğumundan itibaren kendini gösteren ve oluşumundan gelişimine kadar doğal bir süreç olan kimlik, bireyin ve oluşan neslin dinamik yapısını belirleyen bir olgudur. Kimliğin oluşumunda, aileye, geleneksel yapıya, yaşanılan çevreye ve topluma kadar birçok etken belirleyici olabilmektedir. Batı toplumlarında kimliğin inşası ise, ‘’öteki’’ ile kurulan ilişki üzerinedir.
Çalışma kapsamında sosyal medya platformları bağlamında nesiller ile kimlik ilişkisine odaklanılmaktadır. Temelde X, Y ve Z nesillerinin, sosyal medyada kimliklerini hangi platform ile örtüştürdükleri ve sebepleri ile sosyal medyanın üç nesil üzerindeki algısı karşılaştırmalı olarak incelenmek amaçlanmaktadır. Literatürde, sosyal medya platformları ve kimlik ilişkisinin nesiller bağlamında araştırıldığı mevcut bir çalışmaya ulaşılamadığından, çalışma bu özelliği ile alana katkı sağlamasıyla önem taşımaktadır.
Araştırmanın yönteminde X, Y ve Z neslinden eşit sayıda katılımcıya ulaşılarak, anket yöntemi uygulanmıştır. Elde edilen veriler hermenötik okuma ile kuramsal çerçevede değerlendirilerek araştırma sonunda yorumlanmıştır. Çalışmanın sınırlılığı ise, 05.01.2020 ile 05.04.2020 tarih aralığını kapsamaktadır.
Anahtar Kelimeler: Sosyal medya, Kimlik, Nesil
İ. DEREN KORKMAZ
Yeni teknolojilerle aracılanmış dünyada ve çağımızın postmodern toplumunda, teknoloji bağlamında belirgin bir değişim sürecinin yaşanması neticesinde, her geçen gün yeni bir araştırma konusu doğmaktadır. Özellikle çalışmada ele alınan sosyal medya platformları, hem bireyin kendini ifade etme ihtiyacını giderdiği hem de kimliğin dışavurumu olarak da ele alınıp analiz edilmesi gereken bir kavram haline gelmiştir.
İnsanın doğumundan itibaren kendini gösteren ve oluşumundan gelişimine kadar doğal bir süreç olan kimlik, bireyin ve oluşan neslin dinamik yapısını belirleyen bir olgudur. Kimliğin oluşumunda, aileye, geleneksel yapıya, yaşanılan çevreye ve topluma kadar birçok etken belirleyici olabilmektedir. Batı toplumlarında kimliğin inşası ise, ‘’öteki’’ ile kurulan ilişki üzerinedir.
Çalışma kapsamında sosyal medya platformları bağlamında nesiller ile kimlik ilişkisine odaklanılmaktadır. Temelde X, Y ve Z nesillerinin, sosyal medyada kimliklerini hangi platform ile örtüştürdükleri ve sebepleri ile sosyal medyanın üç nesil üzerindeki algısı karşılaştırmalı olarak incelenmek amaçlanmaktadır. Literatürde, sosyal medya platformları ve kimlik ilişkisinin nesiller bağlamında araştırıldığı mevcut bir çalışmaya ulaşılamadığından, çalışma bu özelliği ile alana katkı sağlamasıyla önem taşımaktadır.
Araştırmanın yönteminde X, Y ve Z neslinden eşit sayıda katılımcıya ulaşılarak, anket yöntemi uygulanmıştır. Elde edilen veriler hermenötik okuma ile kuramsal çerçevede değerlendirilerek araştırma sonunda yorumlanmıştır. Çalışmanın sınırlılığı ise, 05.01.2020 ile 05.04.2020 tarih aralığını kapsamaktadır.
Anahtar Kelimeler: Sosyal medya, Kimlik, Nesil
Dr. Öğr. Üyesi Ceren Bilgici Oğuz: İstanbul Kültür Üniversitesi, Yeni Medya ve İletişim Bölümü Öğretim Üyesi
Arş. Gör. Emel Oturak: İstanbul Kültür Üniversitesi, Yeni Medya ve İletişim Bölümü Araştırma Görevlisi
Oxford sözlüğü tarafından 2016’da yılın kelimesi olarak ilan edilen Post-truth, son dönemin en çok tartışılan kavramlarından biri olarak öne çıkmaktadır. Doğruların, olguların, veri ve istatistiklerin ya da rasyonel düşüncenin önemini yitirdiği bir döneme işaret eden kavram özellikle gazetecilik, halkla ilişkiler ve günümüz internet ortamında gerçek olmayan içerik sorunsalını tartışmanın odağına oturtmaktadır. Dijital içeriğin profesyonellerin haricinde sıradan kullanıcılar tarafından da üretilebilir ve yeni medyanın olanaklarıyla geliştirilebilir olması gerçeklik konusundaki tartışmaları beraberinde getirmektedir. Sosyal medya platformlarının çalışma sistemlerini oluşturan algoritmaların daha çok etkileşim alan içeriği öne çıkaran yapısı, kullanıcı türevli içeriklerin gündemi belirlemesine olanak tanımaktadır. Özellikle sosyal medyada kolaylıkla üretilebilen ve hızla tüketilen video içerik kısa sürede çok geniş kitlelere ulaşabilmektedir. Dolaşıma sokulan bu içerikler, kamuoyunun söz konusu birey ya da kurumlarla ilgili algısını etkilemektedir.
Yeni medya ortamında dijital içeriklerin kullanıcı dolayımlı olarak dönüştürülebilmesi ve farklılaşarak tekrar dolaşıma sokulması teyide ihtiyaç duyan bir bilgi yığınını ortaya çıkarmaktadır. Bu bağlamda, toplumun her kesiminden bireyin aktif olarak içerik ürettiği sosyal medya gerçekliğin bulanıklaştığı bir ortam sunmaktadır. Post-truth çağ ve iletişim teknolojilerine paralel olarak gelişen yeni nesil yalan haber evreninde yükselişe geçen video içerik uygulamalarına odaklanan çalışma kapsamında deepfake uygulaması incelenmektedir. Bu çerçevede çalışma söz konusu uygulamaların kurumlara yönelik güvenin inşasında etkin şekilde rol oynayan halkla ilişkiler pratiklerine olası etkilerini tartışmaktadır.
Anahtar kelimeler: post-truth, yeni medya, kullanıcı türevli içerik, video içerik, deepfake
DR. HİLAL KILIÇ – ONUR TÜRKER
Günümüzde iletişim alanındaki değişimlere öncülük eden dinamikler incelendiğinde, teknoloji’nin önemli bir yere sahip olduğu söylenebilir. Kitle iletişim araçlarının yanısıra web tabanlı etkileşimli uygulamaların (sosyal medya) kullanımının yaygınlaşması ile ortaya çıkan yeni iletişim mecraları iletişim biçimlerini niceliksel ve niteliksel olarak değiştirmiştir. Niceliksel bağlamda mobil teknolojilerin gelişmesi ile birlikte belirli bir zaman ve uzamda gerçekleşen iletişim, yeni araçlarla yeni mecralarda zaman ve uzam bağlamından uzaklaşarak daha hızlı ve yaygın şekilde gerçekleşmeye başlamıştır. Bu değişim, hiç kuşkusuz iletişim ögeleri arasındaki geçişleri de önemli ölçüde farklılaştırmıştır. Niteliksel bağlamda, alıcı ögenin aynı zamanda gönderici öge olduğu, etkileşimli yeni bir iletişim süreci yaşamın hemen her alanında etkisini göstermeye başlamıştır. İletişim Bilimlerinin önemli disiplinlerinden biri olan Halkla İlişkiler alanı da bu değişim sürecinde web tabanlı PR 2.0 uygulamaları ile tanışmıştır. Dijitalleşmenin Halkla İlişkiler uygulamalarında kullanılmaya başlaması elbette geleneksel yöntemlerin bütünüyle terkedildiği anlamına gelmemekle birlikte zaman, mekan, maliyet ve hedef kitle bağlamında pozitif yönlü bir değişimi de beraberinde getirmiştir. Bu nedenledir ki, günümüz Halkla İlişkiler uygulamalarının büyük bir çoğunluğu dijital ortamlarda planlanmaya, yönetilmeye başlamıştır. Bu değişim, Halkla İlişkiler uzmanlarının eğitim sürecinin de yeniden gözden geçirilmesi gerekliliğini doğurmuştur. Uzman yetiştiren lisans bölümlerinin müfredat ve ders içeriklerinin Halkla İlişkiler alanının teknolojik gelişmelerin etkisinde şekillenen dinamik yapısına uygun hale getirilmesi kaçınılmaz olmuştur.
Bu çalışmanın amacı, Türkiye’deki Halkla İlişkiler Bölüm müfredatları baz alınarak, teknolojik gelişmelerin ne ölçüde ders ve içeriklerine yansıdığını araştırmaktır. Bu çerçevede 36’sı devlet, 28’i özel üniversite olmak üzere 64 adet Halkla İlişkiler bölüm müfredatları ve ders içerikleri analiz edilmiştir. Nitel Araştırma Yöntemleri’nden biri olan İçerik Analizi yöntemi kullanılarak analiz edilen bölüm müfredatlarında, minimum 1 maksimum 4 ile ifade edilebilecek sayıda dijitalleşmeye paralel dersler tespit edilmiştir. Bu sayının yeterliliğine dair değerlendirmeleri ortaya koymak ve araştırma sonuçları bağlamında Türkiye’deki Halkla İlişkiler Eğitiminin gelecek projeksiyonuna ışık tutacak önerilerde bulunmak çalışmanın önemini oluşturmaktadır.
Anahtar Kelimeler: Halkla İlişkiler, PR 2.0, Dijitalleşme